2024-03-19
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Murat Belge
 
Yeni Salvo
2013-06-04 17:21
Murat Belge
Hükümet, birkaç gün içinde ortalığı allak bullak etmeyi başardı. Taksim’deki çatışmanın boyutları ne genel üslûbu kabul edilir gibi değil. Köprünün adının tartışması, kendisinin tartışılmasının önüne geçmiş oldu. Bunların gerisinde ne gibi anlamsız itişmelere yol açacağını şimdiden yeterince kestiremediğimiz içki düzenlemesi kapı gibi duruyor zaten. Bunlar birbirinden uzak ve farklı sorunlar değil. Başlıca ortak noktaları ise, onları böyle birer “sorun” olarak karşımıza diken zihniyet. Dolayısıyla asıl anlamı “içki yasağı” demek olan yasa kadar, “iki ayyaşın çıkardığı kanun” lakırdısı da önemli. Yeni köprünün adının Yavuz Sultan Selim olması kadar, “İstanbul’un fethinin 560. yıldönümü kutlamaları”nın mahiyeti de önemli. Yavuz Sultan Selim ve ağaç sökmek, içki yasağı ve alışveriş merkezi, mehter takımı ve biber gazı, Fatih Sultan Mehmed ve eklektik mimarisiyle Topçu Kışlası, son analizde aynı zihnî dünyanın ürettiği bir resim oluşturuyorlar. O dünyada birbirlerini tamamlayabiliyorlar, aralarında (başkalarını anlamakta zorlayan) bir uyum da kurabiliyorlar. Tabii “Başkanlık sistemi” de bu resmin, bu uyumun çok uzağında değil. Uzağında olmadığı gibi belki temelinde yatıyor, resmin nihaî anlamını da o veriyor.

Sözgelişi bir ay kadar önce, Türkiye’de çok başka türlü bir hava vardı. Bütün gündemlerin bütün maddelerinin üzerinde, “Barış Süreci” dediğimiz başlık yer alıyordu. Topluma bir iyimserlik ışığı, bir yumuşama, esneme kazandıran bir başlıktı o.

Bir de şimdiki duruma bakın. Başta Taksim olmak üzere, yeni bir savaş atmosferine girdik.

Toplumsal tepkiler olur, olması yalnız normal değil, ayrıca sağlıklıdır. Yöneticiler bu tepkiler karşısında bunu bir inatlaşma, cedelleşme vesilesi haline getirirlerse, bu yoldan hayırlı bir sonuca varılmaz.

“Barış Süreci”nin yarattığı yumuşamaya, iyimserliğe değindim. Türkiye’deki cepheleşme hepimizin malûmu; öyle bir havadan söz ederken, bundan hiç hazzetmeyen, diş gıcırdatan ve fırsat bekleyen birilerinin varlığını unutmuyorum. Ama etkisizdiler. Barış söylemi egemendi.

Ya şimdi?

Hükümet kendi eliyle, kavga çıkmasını isteyenlerin önüne, kendi başlarına hayal edemeyecekleri kavga nedenleri ve fırsatları sundu. Yaptığı ve yapmayı planladığı işlerin kendi doğruluğu, yanlışlığı bir yana (hiçbirinin doğru olduğunu düşünmüyorum), “politika yapmak” çerçevesinde ne kadar “rasyonel” bu davranış? “Raison d’état” bu mu?

Başbakan, bütün Türkiye’yi ilgilendiren yapısal- tarihî sorunlarla mücadele etti. Bunları, bu ülkede demokrasinin kurulmasını isteyen herkes destekledi. Bunlar olurken, bu adımları atan kişi ve kişilerle dünya görüşlerinin nereden nereye kadar uyumlu olduğunu kurcalamadık.

Şimdi Başbakan kendi projelerini yürürlüğe koyma aşamasına geçmiş gibi görünüyor. Bu projelerin “memleket için hayırlı” olduğuna inanıyordur herhalde. Ama bunlar “demokrasi”, “özerkleşme” ve benzerleriyle türdeş konular değil. Olmadığı gibi, en genel düzeyde, “günlük hayat”, “yaşama üslûbu” gibi alanlarda, bu ülkede yaşayan insanların azımsanmayacak sayıda bir kesimini somut bir biçimde rahatsız eden uygulamalar getiriyor. Bunlara “evet” demek mümkün değil. “Gelir geçer” gözüyle bakmak da mümkün değil. Türkiye, olacaksa, şimdi demokratik olacak. Bunun genel ilkeleri var, kuralları var. Demokrasi, Tayyip Erdoğan’a tahsis edilmiş bir otobüs değil.

Başbakan hızla gündeme getirdiği bu uygulamalarla, bu söylemle, bu tavırla, aynı otobüste yolculuk etmek istemediğinin işaretlerini veriyor. Olabilir, elbette böylesini tercih edebilir.

Ama ben kendi hesabıma, “Jakoben vesayet”ten kurtulmayı, “plebisiter diktatörlük”e geçiş olarak değerlendirmiyorum. Bu otobüsler, benim varmak istediğim duraktan (ya da güzergâhtan) geçmiyor


----------------------------------

Taraf-1 Haziran
Print