2024-03-19
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Kemal Burkay
 
Bizans oyunlarından Amerikan oyunlarına - 2.Bölüm, Kontrgerilla örgütlenmesi - Yeşil kuşak politikası
2016-08-12 11:02
Kemal Burkay
Kontrgerilla örgütü 1950’li yılların başında devreye sokuldu. Örgütün her NATO ülkesindeki adı farklıdır. İtalya’da GLADYO, Yunanistan’da Koyun Postu olarak bilindi. Almanya’da Baader Meinhof (Kızılordu Fraksiyonu) olarak tanındı. Türkiye’deki adı dönemden döneme değişti: Kontrgerilla, “Sivil Savunma Örgütü”, Ergenekon vs…

Bu örgüt tüm NATO ülkelerinde bir yer altı örgütlenmesi biçiminde, yani gizlilik içinde oluşmuştu. İçlerinde bu işi için eğitilmiş subaylar, polisler, siviller vardı. Toplumun değişik kesimlerine; üniversitelere, medyaya, siyasi partilere sızmış, hatta yer yer paravan siyasi partiler oluşturmuştu. Sözde herhangi bir komünist işgali durumunda gerilla yöntemleriyle direnecekti. Bu amaçla silahlarla donatılmış, ülkenin değişik yerlerinde silah depoları oluşturmuştu.

Ne var ki NATO ülkelerinde dıştan gelen bir komünist işgal gerçekleşmediği için böyle bir direniş söz konusu olmadı. Ama örgüt çeşitli NATO ülkelerinde içerde sol ve demokratik güçlere, Ulusal kurtuluş hareketlerine, değişime karşı kullanıldı. En etkili oldukları iki ülke ise İtalya ve Türkiye -kısmen Yunanistan- oldu. Bu ülkelerde söz konusu örgütler bir dizi provokasyonda, kanlı olayda rol aldılar, darbelere gerekçe yarattılar.

Türkiye’de 6-7 Eylül olayları bu örgütün eseriydi. 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri öncesi yaşanan ve ortamı kanlı bir sahneye dönüştüren bir dizi provokasyon, örneğin Maraş, Çorum, Malatya olayları bu örgütün eseriydi.

Soğuk savaş sonrası dönemde, sosyalist sistem çöküp de kendileri açısından bir komünist işgali, ya da bir sosyalist devrim ihtimali kalmayınca bu örgüt diğer NATO ülkelerinde tasfiye edildi. İtalya’daki tasfiye bayağı zor ve kanlı oldu. Türkiye’de ise örgüt tasfiye edilmedi, isim değiştirerek Kürt hareketine, demokrasi ve değişim güçlerine karşı sürdürüldü. Türkiye’yi dünden bugüne yöneten sağcı, ırkçı-milliyetçi politikacıların deyişiyle “Türkiye’nin koşulları farklıydı”, yani bu ülke demokrat olamazdı!

Bu nedenle Türkiye’de süreç içinde, özellikle de Kürtlere karşı savaş nedeniyle güçlenmiş olan militarist ve anti-sol, faşizan nitelikteki bu tür örgütlenmeler varlığını korudu ve zaman zaman yine siyaseti dizayn ettiler, darbe girişimlerinde bulundular.

Bu dönemde örgüt zaman zaman ABD’ye, yani kendi kurucusuna ters düştü. Örneğin 2000’li yılların başında ABD “ılımlı İslam” deyip AK Parti iktidarını olumlu karşılarken, Ergenekon onu devirmek için seferber oldu; ama iç ve dış koşullar uygun düşmediği için başaramadı.

YEŞİL KUŞAK SİYASETİNE GELİNCE…

ABD’nin ve bir bütün olarak NATO’nun sosyalist sisteme, sola, ulusal kurtuluş devrimlerine karşı ikinci büyük projesi “Yeşil Kuşak Politikası”dır. ABD bununla İslam dünyasında dini inancı kışkırtarak oluşturduğu örgütleri sosyalist sisteme ve bizzat bu ülkelerdeki sol, demokrat ve değişimci güçlere karşı kullandı.

Afganistan’da, krallık yıkıldıktan sonra ülkeyi yöneten Sovyet yanlısı sol hükümete karşı dinci Taliban örgütü desteklendi. Yine Suudi Arabistan’la birlikte El Kaide adındaki örgüt oluşturuldu, eğitildi, donatıldı ve Afgan savaşına aktif biçimde sokuldu. SSCB’nin çöküşünün ardından Afganistan’daki Sovyet yanlısı yönetimin de yıkılması ve ortaya çıkan kaos ortamıyla birlikte EL kaide’nin ve türevlerinin Ortadoğu’nun dörtbir yanında boy vermesi, hatta kendisini yaratanlara, diğer bir deyişle efendilerine saldırması şaşırtıcı değil. Onlar kendi bağnaz inançlarının, yaşam tarzlarının dışındaki her görüşe ve yaşam tarzına düşman olacak şekilde eğitildiler.

SSCB’nin barış içinde bir arada yaşama politikasına karşı çıkan, uygarca ve demokratik bir yarışı reddeden kapitalist sistem, işte karşıtına böylesine tuzaklar kurdu, bu çağdışı oluşumları pek çok ülkenin başına bela etti ve günü geldi kendisi de o tuzaklara takıldı; kendi eliyle yarattığı canavarların, El Kaide, IŞİD, Boko Haram ve benzerlerinin saldırısına uğradı ve onlarla savaşa tutuştu… Oysa sosyalizm paranoyası bu kadar ağır basmasa, sosyalist sistemle barış içinde bir arada yaşamaya evet denseydi bugün çok farklı, çok daha uygar ve barış içinde bir dünyada yaşıyor olacaktık. Kaçınılmaz olan tarihsel değişim de barışçı biçimlerde gerçekleşecekti.

Türkiye’de bu yöndeki ilk örgütlenmeler 1950’li- 60’lı yıllarda ortaya çıkan Komünizmle Mücadele Dernekleri ve İlim Yayma Cemiyetleri’dir. CIA ve yerel ortağı MİT bu örgütlerde gençliği, Türk-İslam sentezi çerçevesinde eğitip yönlendirdiler.

Fetullah Gülen 1960’lı yıllarda Komünizmle Mücadele Derneği’nin Erzurum şubesinin kurucuları arasında imiş. İlginç değil mi, Abdullah Öcalan da aynı yıllarda Ankara’daki KMD’ne gidip gelen biri… Yakalanıp Türkiye’ye getirildiğinde görüştüğü MİT’çi ya da Ergenekoncu zevata bunu övünerek anlatıyor. AK Parti’nin bazı yöneticileri de Öcalan’ın o yıllarda namazında-niyazında bir genç olduğunu söylüyorlar. Sözde “Marksist-Leninist” PKK’yi de bu namazında-niyazında, komünizmle mücadele içindeki gence kurdurup kendi deyişiyle üç yıl süreyle parasını, silahını vermiş ve korumasını sağlamışlar… (Sonra kısmeti Suriye’de daha da açılmış.)

Gülen’in ise bir yandan 12 Mart döneminde aranırken, diğer yandan aynı dönemde, 1971-72 yıllarında o zamanki MİT Müsteşarı Fuat Doğu ile Vehbi Koç’un evinde yemek yediği, cemaat yapılanmasının bu yıllarda planlandığı iddiaları geçmiş yıllarda da basına yansımıştı. Böyle bir şey hiç şaşırtıcı değil. Belli ki o yıllarda CIA-MİT ikilisi Türkiye’deki her toplumsal kesim –Kürtler, solcular, Türk milliyetçileri ve İslamcılar- için kendi elemanları eliyle güdümlü örgütler oluşturmakta.

Bu örgütlerden biri, hiç kuşkusuz, 1960 lı yıllardan itibaren sola, demokratik gençlik hareketine ve Kürt ulusal hareketine karşı sivil terörün odağı olan Ülkü Ocaklarıdır. Öte yandan, MİT Kontr-terör Daire Başkanı Mehmet Eymür’ün dediğine göre Perinçek’in başında olduğu Aydınlık çevresi de solu bitirmek için örgütlenmiş... Zaten tüm bu örgütler, Apo’nun Abdullah Çatlı ile top oynayacağı, Perinçek’in Bekaa’da bir devlet başkanı gibi karşılanıp Apo’dan çiçek alacağı kadar iç içe geçmiştir.

Görüldüğü üzere at izi it izine karışmış. Kimbilir, toplumu dizayn etmek, yönlendirmek için, bildiklerimizin yanı sıra daha bilmediğimiz neler yapılmış, ne tuzaklar kurulmuş…

10 Ağustos 2016

(Devam edecek)
Print