2024-03-29
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
İlhan Çetin
 
Eşitlik zayıflık değil, vicdanın huzura kavuşmasıdır
2017-01-08 15:49
İlhan Çetin
Bir ülkenin yönetim şeklini, anayasasını baskıyla ve süngü zoruyla dayatırsa yönetenler, baskıyla süngüyle de o anayasayı ve devleti korumak zorunda kalırlar. Şeffaf, demokratik bir yönetim ve anayasa korunmak için süngüye, baskıya ihtiyaç duymaz; o ülkede yaşayan tüm insanların koruması altında olur, gözü gibi bakarlar.

Ülke, Terörün, çatışmaların, darbe kalkışmalarının ve kamplaşmanın hüküm sürdüğü bir süreçten geçiyor. Yaşananların çoğu ülkedeki çözülmeyen sorunlardan kaynaklıdır. Sorunlar çözülmediği, ötelendiği için, yaraları kaşıyan ve kendine vazife çıkaran kirli eller çoğalttı.

Yaşanan bu sisli, puslu ve kanlı sürece rağmen, başkanlık sistemi ve yeni bir anayasa tartışmaları var. Bunun yanında, toplumda yapılacak anayasa çalışmalarına kuşkuyla bakan, güven duymayan büyük bir kitle de var. Açıkçası siyasi tabloya baktığımızda, son günlerdeki beyanatlara, davranışlara, siyasetçilerin, ülkeyi yönetenlerin söylemlerine, takındıkları tavra ve bu ülkede yaşananlara, yansıyana baktığımızda, durum hiçte iç açıcı değil. Çoğunuzun olduğu gibi, benim de bu konuda çekincelerim var.

İktidara hâkim olan siyasi erkin ve anayasa yapılmasında ortaklaştığı siyasi partinin ajandasına baktığımızda, tutumu, davranışı toplumsal uzlaşmaya cevap veremeyecek konumdadır. Toplumun tüm katmanlarının endişelerini giderecek ve uzlaşacağı yerine kamplaşmayı bir yöntem edinmişler.

21. yüzyılda ülkeyi tekrar geçmişin sorunlu dehlizlerine hapseden, boğmaya çalışan katı milliyetçi, kutsal devletçi anlayışta ısrar edildiği ortada; bu anlayışla yapılacak bir anayasa, toplumsal mutabakata cevap vermez.

İşin rengi değişmedikçe; yüzyıllık kronik sorunları çözmeyecekse, bu ülkede çatışmalara, kaosa neden olan sorunlara köklü çözümler üretmedikçe, ülke daha da beter bir geleceğe gebe kalacaktır. Demokratik bir anayasa yerine, öncelik devletin yönetim şekline odaklanmış. Bir ülkede demokrasi sorunluysa, ha başkanlık getirilmiş, ha parlamenter sistem olmuş, bir şey değiştirmeyecektir.

Maalesef siyasi erkin söylem ve davranışlarına baktığımızda, hi de geçmişten ders çıkarmışa benzemiyorlar. Aynı nakarat, başka bir renge bürünerek devam ediyor. ‘’Tek devlet, tek bayrak, tek millet’’ üzerine kurulu devlet anlayışı dayatıldığından beri sorunluydu. Farklılıkları yok sayan bu anlayış, ülkede yaşanan kaosun, çatışmaların tek sebebidir. Anlaşılıyor ki bu yanlışı devam etmede de ısrar var.

Peki, bu yanlış tutumda ısrar edildikçe, kronik sorunlar çözülecek mi?

Oysa sorunlar bellidir!

Bu ülkenin sorunlarını en iyi bilen devletin ta kendisidir. Çünkü yasakladığı, gasp ettiği, inkâr ettiği, engellediği özgürlükleri en iyi kendisi bilir.

Buna kesin çözüm lazım; ama mevcut siyasi erke, iki parti kendi arasında uzlaşıldı diye sunulan anayasa taslağına bakıldığında, geçmişin katı devletçi anlayışında ısrar var; sorunları palyatif çözümlerle geçiştirmeyle yapılan anayasayı yamalayarak yol almak istiyorlar. Oysa, kalıcı ve her kesimin özgürce iradesini beyan edeceği, demokratik bir anayasaya ihtiyaç var.

Bu ülkenin en büyük sorunu, Cumhuriyetin ilk yıllarından beri süre gelen baskı, ret ve asimilasyon politikalarının canından bezdirdiği Kürtlerdir. Zaman zamanda devlet tarafından haklarını istiyorlar diye, sindirmek istendi ve katliamlara maruz kaldılar. Bütün bunlara rağmen Kürtler haklarından vazgeçmediler. Bu ülkenin kuruluş aşamasında, Kürtlere verilen asli unsur hakkı olan eşit yurttaşlık haklarını istiyorlar. Resmi dil Türkçenin yanında, kendi dillerini, eğitim haklarını ve yaşadıkları bölgelerde kendi kimlikleriyle yönetilmek istiyorlar. Bütün bu yok sayma ve dışlanmalarına rağmen, birlikte yaşayarak bu soruna çözüm istiyorlar.

Kürtler, gasp edilmiş temel hakları yüzünden bu devletin içinde kendilerini dışlanmış ve yok sayılmış gördüler. Haliyle devletle barışık olamadılar, güven duymadılar. Hatta çatışma içinde oldular. Bu ülkede yapılan tüm anayasalar, Kürtleri yok sayma üzerine kurgulandı ve şekillendi.

Yapılacak anayasa demokratik olmalı, bu öncelikli talebimizdir; ama ülke yönetim şekli, biçimi biz Kürtleri bağlamaz, açıkçası en azından şahsımı. Kronikleşmiş sorunlara çare ve çözüm olacak mı, ona bakmalıyız. Yoksa, geçmişin acılarını katmerleştirecekse, ha başkanlık, ha parlamenter sistem, çok ta fark etmiyor. Tercih umarız iyi yönde, doğru yönde yapılır.

Haklı talebimizi, haykırışımızı bizler gibi, aykırı şair Şükrü Erbaş"ın şiiriyle dile getirerek yazıma son veriyorum.

""…Ey gülerken ısıran iyilik, aşağılayan özveri, cezasız suç. Ey dağları düzlükle ölçmeye kalkan sığlık. Çokluğuna güvenen yanlışlık. Bir suçu, daha büyük bir suçla hafifleten tükeniş. Kendinden korkan öfke. Kan ter uykulara yastık olan taş. Ey başkasının bahçesindeki gergedan. Bir halkın türküsünü odalarda boğacağını sanan sağırlık.

Çok değil, bizim size duyduğumuz saygı kadar saygı istiyoruz. Ölüm korkusuyla, yaşama sevincini unutan insan, dünyaya nasıl iyilikler katabilir. Birine korku verenin korkusu daha büyüktür. Hiçbir yanlışlık susarak çözümlenmez. Sizin özgürlüğünüz bizim ‘BARIŞ"ımızdan geçiyor, tutsaklığınızı görmüyor musunuz?

Eşitlik zayıflık değil bilgeliktir. İyi olmaktan bu kadar korkmayın. Bir kez olsun sevgiyle bakmayı deneyin dünyaya. Hiçbir halk sonsuza dek efendi, hiçbir halk tutsak olarak yaşayamaz. Eşitlik, barış hepimizi onurlu ve özgür yapacak tek olanaktır.""
Print