2024-03-19
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Murat Belge
 
İşte böyle
2013-11-19 20:41
Murat Belge
“Ekonomik büyüme” kavramını, “ilm-i iktisadiye”nin ince sırlarından habersiz bir “ümmî” olarak sorgulamaya başlamıştım. Aklımdan geçenlerin hepsini henüz söyleyemediğim için, ilk iki günden sonra, bugün de o konuya devam etmek niyetindeydim.

Ancak bu arada Diyarbakır olayı oldu. Yani, Diyarbakır’daki şu son derece şenlikli buluşma. Bu bana çok önemli bir olay olarak göründü. Onun için bugün “büyüme”yi filan bir yana bırakıp Diyarbakır’daki şenlik hakkında içimden geçenleri yazmaya karar verdim.

Başbakan Erdoğan’ın orada söylediği sözlerin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bunlar, “Kürdistan” dâhil, ilk kez işittiğimiz sözler değil; ama sanırım ilk kez bir başbakanın ağzından çıktığını görüyoruz, işitiyoruz.

Erdoğan’ın önceki Diyarbakır ziyaretini hatırlıyorum. O zaman karşılayan, dinlemeye giden olmamıştı. Ama şimdi, Şivan’lı, Barzani’li buluşmada nasıl bir kalabalık toplandığını da gördük.

Şimdi, bütün bu düzenlemeden mutlu olmayan bazı Kürt siyaset adamlarının da varolduğu anlaşılıyor. Bu da, öteden beri olan, Barzani ile PKK ve Öcalan arasındaki gerginliğe kadar uzanıyor olmalı. Bu gerginlik, şu son aşamada, Suriye’deki Kürt hareketi karşısında alınan tavırlarda kendini göstermeye başladı. Ama tabii çok daha kötü temelleri var. Tamamen farklı iki dünya görüşü; tamamen farklı iki “yönetim” anlayışı.

Ancak, Barzani’nin ziyaretinin açıklanması üstüne başlayan gerginlik, benim gözümde akl-ı selimi temsil eden kesimin yatıştırıcı tavrıyla ciddi bir arıza çıkmadan çözüldü ve Diyarbakır’daki bu büyük şenlik gerçekleşebildi.

Daha önce Türkiye’nin Kürt sorunu üstüne yazarken özellikle üstünde durduğum bir konu vardı (hâlâ var): yıllar sürmüş son kanlı çatışma sürecinden sonra iki halk arasına giren soğukluk. Yaşanan somut olaylardan sonra böyle bir durumun olmasında şaşılacak bir şey yoktu. Aslında, hattâ olabilecek düşmanlık her şeye rağmen olmamış diye sevinmek de mümkündü. Ama bir psikolojik kopuşun varlığını hissediyordum her gidişimde. Bunun, sözgelişi “anayasa değişikliği” gibi tedbirlerle giderilebilir bir şey olmadığını sezinliyordum. Kâğıt üstüne yazdığımız şu ya da bu kelimelerle değil, insanî sıcaklıkla çözülecek ya da giderilecek bir boyuttu bu.

O “sıcaklık” dediğim şey, işte böyle bir “şenlik havası” gerektiriyor. Şivan Perwer ile İbrahim Tatlıses’in varlığı tam da buna cevap veriyordu ve çok da doğru seçimdi. O ikisi belki bu ilk “düet”lerinde tam bir uyum tutturamadılar. Ama öyleyse, bence bu da sembolik bir şeydi ve duruma uygundu. Bunca vurkırdan sonra, birlikte şarkı söylemekte bazı acemilikler olması, zaten genel sürecin özelliklerini yansıtan bir durum. Tabii önemli olan, “birlikte şarkı söyleme”nin başlamış olması.

Başbakan Erdoğan insanları şaşırtan bir siyaset adamı. Bir süredir devam eden kırıcı üslûbundan sonra, bu adımı atmayı da başardı. Demek ki, “şaşırtma” potansiyelini koruyor. Yanî, kendini tek bir “kanal”la sınırlamak zorunda değil. Diyarbakır’da bu “kardeşlik mesajları”nı verirken bir yandan Arınç’la da arasındaki sürtüşme hiç olmamış gibi davranabiliyor ayrıca. Bunlar, bu ülkede şimdiye kadar hiçbir politikacının yapmadığı, yapamadığı şeyler. Aynı Erdoğan, insanı deli edecek şeyler de söylüyor (bu sefer de, “dört çocuk” teranesini tekrar etmekten geri durmadı): ama Diyarbakır’daki o bayram havasını da yaratabiliyor.

Tabii orada toplanan halkı da unutmamalıyız. Bir kere, Türkiye’de politika yapan Kürt siyasetçilerine “büyük politika”nın nerede olduğunu gösterecek şekilde toplandılar; “Barzani şöyle yaptı, böyle etti” söylenmelerini kaale almadılar. Sanırım Başbakan Erdoğan’a da “İşte böyle. İşte böyle yapmalısın. Böyle yapınca, çözülmeyecek sorun yok,” dediler.


---------------------------------------------------

Taraf-19 Kasım
Print