2024-03-19
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Kemal Burkay
 
BAĞIMSIZLIK İÇİN REFERANDUM
2017-06-08 20:21
Kemal Burkay
1992’den beri federal bir statüyle yönetilmekte olan Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı için, Bölge Başkanı sayın Mesud Barzani’nin öncülüğünde son dönemde, iç ve dış kamuoyuna yönelik olarak yürütülen yoğun çalışmalar yeni bir aşamaya ulaştı. 7 Haziran’da Sayın Mesud Barzani’nin çağrısıyla toplanan Güney Kürdistan’daki siyasi partiler, bağımsızlık için 25 Eylül’de referanduma gitme kararı aldılar.

Bu Güney Kürdistan bakımından olduğu kadar Kürt halkının bütünü, hatta her biri Kürdistan’ın bir parçasını ve önemli bir Kürt nüfusu barındıran bölge ülkeleri başta olmak üzere, tüm bölge bakımından da tarihi önemde bir karardır.

Kanımca, Güney Kürdistan bakımından böylesine tarihi bir karar için iç ve dış koşullar olgunlaşmıştır ve bu yerinde, zamanında bir adımdır.

Bölge bakımından koşullar olgunlaşmıştı; çünkü İkinci Körfez Savaşı’nın ardından oluşan federal sistem, Bağdat Hükümeti’nin yanlış ve sekter politikaları nedeniyle yürümedi.

Saddam’ın diktatörlük rejiminin ardından yeni anayasaya göre ve serbest seçimler sonucu oluşan ve Şii çoğunluğun damgasını taşıyan Bağdat Merkezi Hükümeti, Anayasa’nın ve demokrasinin gereklerine göre davranmadı. Bu nedenle Sünni Arap kesimine güven vermediği gibi Kürt halkına karşı anayasal görevlerini de yerine getirmedi.

2. Körfez Savaşı’nın ardından 2005 yılında kabul edilen Yeni Anayasanın geçici bir maddesine göre Kerkük’te referandum yapılarak halkoyuyla Kerkük’ün statüsü belirlenecekti. Böylece eğer il halkı isterse Federe Kürdistan’la birleşebilecekti. Bağdat hükümeti Kerkük’te nüfusun ezici çoğunluğunun Kürt olduğunu bildiği ve halkoyunun Kürdistan Federe Bölgesi’yle birleşme yönünde olacağından emin olduğu için, anayasa hükmünü çiğneyerek bu referandumu bugüne kadar hayata geçirmedi.

Merkezi Hükümet, bunun yanı sıra, yine Anayasaya göre Irak petrollerinden gelen gelirin % 13’ünü Kürdistan bölgesine vermesi gerektiği halde, bunu büyük ölçüde aksattı, vermedi ve bölge ekonomisini güç durumda bıraktı. Aslında Irak petrollerinin büyük bölümü Kürdistan’dan, Kerkük yöresinden çıkmakta idi; ama Bağdat bu kadarını bile Kürtlere çok gördü.

Yine Anayasa’ya göre Kürt peşmerge güçleri Irak ordusunun bir parçası idi ve peşmergenin masrafları da merkezi hükümet tarafından karşılanacaktı. Bağdat hükümeti bu yükümlülüğünü yerine getirmediği gibi, Peşmergenin askeri donanımı ve eğitimi için gerekeni yapmadı ve buna yönelik dış destekleri bile engellemeye çalıştı.

Bütün bunlar Bağdat Merkezi Hükümetiyle Kürdistan Bölgesel Yönetimi arasındaki ilişkileri olumsuz biçimde etkiledi, zaman zaman ciddi sorunlara, sürtüşmelere yol açtı ve ayrılma yönündeki eğilimi güçlendirdi.

Bütün bunlar yetmezmiş gibi, 2014 yılında IŞİD’in Musul’a yönelik saldırısıyla birlikte sözde bu yöreyi savunmakla görevli ve ağır silahlarla donanmış 60 bin kişilik Irak ordusu bu ağır silahları da bırakarak kaçtı. Böylece ağır silahlara ve Musul bankalarındaki büyük maddi servetlere de el koyup hem askeri, hem ekonomik bakımdan güçlenen IŞİD buradan Kürdistan’a yöneldi, Şengal’i işgal etti ve Hewlêr yakınlarına dayandı.

Gerçi Kürtler çok geçmeden toparlandılar ve terör örgütünü püskürttüler. Ama bu da Bağdat Merkezi Hükümeti’nin aynı zamanda Kürdistan’ı, hatta bir bütün olarak Irak’ı savunma yeteneği olmadığını gösterdi.

İkinci Körfez Savaşı’nın ardından Irak’ta başlayan ve zamanla El Kaide, IŞİD gibi radikal örgütlerinin yönlendirir olduğu güçlü terör eylemleri ise bir Şii-Sünni mezhep savaşına dönüşerek Irak’ı cehenneme çevirdi, yönetilemez hale getirdi ve olumsuz etkilerini nispeten sakin olan Kürdistan’a da yaydı.

Bu koşullarda Kürt halkının mevcut federal statüyü, Irak’la birliği sürdürmesi beklenemezdi. Güney Kürdistan yönetimi, ülkesini bağımsız biçimde yönetmek için siyasi, ekonomik ve askeri alanda gerekli her şeye sahipti. Bu nedenle Kürt halkının kendi durumu ve geleceği konusunda özgürce karar vererek bağımsızlığı seçmesi son derece doğal ve beklenir bir durumdu.

Tüm bu gelişmeler aynı zamanda Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin pozisyonunu uluslararası planda güçlendirdi. ABD, Avrupa Birliği, Rusya ve Çin gibi büyük güçler dahil, pek çok ülke Kürt Bölgesel Yönetimi ile diplomatik ilişkiler kurdu, Kürt liderler tarafından ziyaret edildi ve üst düzeyde kabul gördüler. Terör örgütlerine karşı kararlı bir tavır sergileyen ve yiğitçe mücadele eden Kürt halkının uluslararası planda böylesine bir ilgi ve desteği hak etmektedir.

İsrail gibi önemli bir bölge devleti de Kürdistan’ın bağımsızlığını hararetle destekleyenler arasındadır ve bu hem İsrail, hem Kürdistan bakımından doğru bir politikadır. Kürt halkı hiçbir halkın düşmanı olmadığı gibi, İsrail halkının da düşmanı değildir.

Bağdat ve Şam yönetimlerini bir köprü gibi kullanıp bölgede etkinlik sağlamaya çalışan İran yönetimi Kürdistan’ın bağımsızlık eğilimine, hatta federe varlığına açıkça karşı olsa da, Suudi Arabistan, Ürdün gibi bölge ülkelerinin, hatta kendisi de bir Kürt sorunuyla yüz yüze olan Türkiye’nin Güney Kürdistan’a yaklaşımı farklıdır. Türkiye yıllar içinde Güney Kürdistan’a karşı eski sekter ve düşmanca eğilimini terk ederek iyi ilişkiler kurdu. Bu, gelişen ekonomik ilişkilerin de gösterdiği gibi her iki halkın da yararınadır. Hele Türkiye’nin içerde de, bugün dek izlenen ve sonuç vermeyen yanlış politikalara son verip Kürt halkıyla adil ve eşitlikçi bir çözümü başarması halinde hem Kürtler, hem Türkler bakımından bir barış ve gelişme döneminin başlaması, bunun aynı zamanda Türkiye’de rejimin demokratikleşmesine olanak vermesi mümkün olacaktır.

Sonuç olarak şu dönemde koşullar Güney Kürdistan’ın bağımsız bir devlet haline dönüşmesi için son derece uygundur. Kürt halkını kardeş ve dost olarak gören herkesin buna destek vermesi gerekir.

25 Eylül referandumu Kerkük’ün yanı sıra, şu andaki Kürdistan Bölgesel Yönetiminin dışında kalan Kürt bölgelerini de kapsamaktadır. Bu doğaldır. Ben referandumun ezici bir yüzdeyle –belki % 80, belki 90 olarak- bağımsızlık yönünde sonuç vereceğine inanıyorum.

Kürt halkının kararına hem tüm dünya, hem komşuları, hem de Bağdat yönetimi saygılı olmalı. Birleşmiş Milletler Örgütü de buna evet diyerek Kürt halkına karşı geç kalmış sorumluluğunu yerine getirmeli.

Artık o gün geldi.

Başta Başkan Barzani, KDP ve KYB olmak üzere, bu tarihi gelişmede rol alan, emeği geçen liderleri, partileri kutluyorum.

Sevinçliyim ve bu sevinci tüm yurtsever insanlarımızla, Kürt halkının tüm dostları ve iyi insanlarla paylaşıyorum.

8 Haziran 2017




Print