2024-03-28
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Ümit Fırat
 
Veda ederken
2017-11-27 17:13
Ümit Fırat
9 ay evvel Bas Gazetesi’nden Rabia Çetin aramıştı. Birer kahve içmek ve biraz da sohbet etmek üzere Taksim’de bir kafede randevulaşmıştık. Buluşmamıza az bir zaman kala, Rabia tekrar aramış ve Genel Yayın Yönetmeni Hamiyet Çelebi’nin de kendisiyle gelmek istediğini bildirmişti. Bas Gazetesi’nde bir yönetim değişikliği olduğunu duymuştum ama arka planı hakkında fazlaca bir bilgim de olmamıştı. Doğrusu benimle neler konuşacakları hususunda hiçbir fikrim yoktu. Muhtemelen benimle görüş alışverişinde bulunarak, yeni yayın döneminde gazeteyi nasıl bulduğumu, nelerin yer almasının daha iyi olabileceğini, önerilerimi ve zaman zaman bazı adres ve şahsiyetlere ulaşmak veya görüşebilmek gibi konularda yardım ve destek isteyeceklerini düşünmüştüm.

Ama öyle olmadı; birkaç cümlelik hal hatır sorma faslından sonra, sevgili Hamiyet Çelebi hemen konuya girdi ve Bas’ta yazı yazmamı teklif etti. İster her hafta, ister 2 haftada, ister ayda bir olsun, gazetelerinde yazı yazmamı istediler. Böyle bir teklif beklemiyordum. Yıllardır değişik gazetelerde, dergilerde ve internet sitelerinde yazılarım ve röportajlarım yayınlanmıştı ama hiçbirinde periyodik olarak haftada bir yazı yazmamıştım. Ama Bas Gazetesi’nde yazmam için teklif gelmesinden de son derece gurur duyduğumu, bu onur verici faaliyeti reddetmek gibi bir tavrımın olamayacağını düşündüm. Teklifi memnuniyetle kabul edip ertesi haftadan başlamak üzere gazetenin 13 Şubat 2017 tarihli sayısında “35 yıllık gündemimiz: Anayasa” başlıklı ilk makalemi yazdım. Gazete öyle bir içeriğe sahipti ki, sanki baştan beri hep aynı köşede yazıyormuşum da, “Bu haftadan itibaren artık bu köşede yazacağım” türünden bir şeyler yazmaya bile bir ihtiyaç duymadığım için, okuyucuya bir ‘merhaba’ bile deme ihtiyacı duyup hissetmemiştim.

Biraz da yaşadığımız şartlar, karşılaştığımız manzaralar sonucu, hep olduğu gibi, geride bıraktığımız 9 ay boyunca pek de iç açıcı konularda yazamadım. Yaşanan tek iyi şey, Bağımsız Kürdistan Referandumu’nun yapılmış ve gerçekleşmiş olmasıydı. Türkiye’nin siyasi hayatında olup bitenlere karşı ilgisiz kalarak, başka bir dünyada yaşıyormuşuz gibi davranmak yerine, gelişmeler karşısındaki demokratik ve muhalif pozisyonlarımızı ifade ettim.

Bu süreçte hiç değilse yıllar boyu birilerinin Kürtlere karşı artık milli bir alışkanlık veya refleks haline getirdikleri hakaretlere ve aşağılamalara karşı seyirci kalmayıp, Türkiye’nin siyaset dünyasında yer alan her boydan, mevkiden ve türden politikacılarına karşı, kimi zaman yumuşak, ama çoğu zaman da sert tepkiler ve eleştirilerde bulundum. Bunlar arasında yıllar boyu menfaatleri peşinde koşan ve her nasılsa bir biçimde Kürt siyaset ve fikir dünyasında yer verilmiş bazı şahsiyetlerin de maskelerini düşürmeye ve haksız yere itibar gördüklerini ifade etmeye çalıştım.

Öte yandan Kürt dünyasında izler bırakmış olan Ahmed Arif, Dr. Abdurrahman Kasımlo, Orhan Kotan, Mehmed Uzun ve son olarak da İhsan Aksoy gibi değerli şahsiyetleri anmak ve anılarımı nakletmek üzere yazılar kaleme aldım. Keza kuruluşunun yıl dönümü üzerinden yarım asır geçen Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO’lar) üzerine bir değerlendirme ve anma yazısı yazdım.

Bas Gazetesi’nin sağladığı demokratik yayıncılık atmosferinde, Kürtlerin, sadece bir kurtarıcı kahramana taparcasına bağlı kalmak ve hayatlarını onun arkasından yürümek, ona övgüler dizmek zorunda olmadan da sürdürebilecekleri, alternatifsiz olmadıkları gösterilmeye çalışıldı. Birbirinden farklı fikirlere sahip insanların aynı çatı altında kalarak şiddet içermeyen fikir ve düşüncelerini özgürce savunabilecekleri güvenli ortamların bulunduğu bir Kürt dünyasına da sahip oldukları yaşanıp görüldü.

Ne var ki, gerek milletlerarası politik gelişmelerin, gerekse de Kürt toplumu olarak içerisinde yaşamakta olduğumuz siyasi ve ekonomik şartların, hangi biçimde gerçekleştirilmesi gerektiği hususunda bizlerin fazlaca rolümüz olamıyor. Kürdistan Bağımsızlık Referandumu sonrasında yazdığım “Yedi Düvele Karşı” ve sonrasındaki yazılarımda da belirttiğim gibi, “Dört yanı puşt zulası” kabilinden bir kuşatma altında kalan Kürdistan’da da şartlar 25 Eylül öncesinden farklı bir süreçte seyir izlemeye zorlandı. Ardından vuku bulan “Kerkük Vakası” ihaneti ise, Kürtler ve Kürdistan üzerinde çok daha derin ve kısa zamanda kolay kolay onarılmayacak etkiler ve izler bırakacak gibi.

Bu gelişmeler sonrasında ise, doğaldır ki gazetemizin de mevcut şartlar altında yayın hayatını sürdüremeyeceği hususu tartışıldı ve artık yayınını şimdiki biçimiyle sürdüremeyeceği kanaatine varıldı. Bana da, ‘merhaba’ demeden karşınıza çıktığım sizlerle yeniden buluşma şartlarına sahip oluncaya kadar ara vermek ve veda etmek kaldı.

Bu gazetede yazdığım ilk yazıdan itibaren yakın ilgi ve desteklerini benden esirgemeyen başta değerli okuyucularım olmak üzere, her hafta kahrımı çeken Genel Yayın Yönetmeni Sevgili Hamiyet Çelebi’ye, Sevgili Rabia Çetin’e gazete yayınında emeği ve hakkı olan bütün çalışan ve yönetici arkadaşlarıma teşekkür ve minnetlerimi sunuyorum.

Hoşça kalın, umutla kalın.



------------------------------------------------------

Basnews- 27 Kaasım 2017
Print