2024-03-19
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Gülsen FEROĞLU
 
Erdoğan hâlâ parkasız mı?
2018-01-24 22:23
Gülsen FEROĞLU
Yılın sonunda elinizde aralıktan içeri sızan ağır bir roman gibi sürünen hayat; bitti işte, aralık bitti, yıl bitti, biter mi cidden, geçmeyen gibi acılar gibi. Sahi nereye, hiç bir şey olmamış gibi yine nereye?

Belki de hayata, yola hep böyle hiç bir şey olmamış, yaşanmamış gibi devam edildiğinden ardı arkası kesilmedi; cinayetsiz, erkek terörsüz, istismarsız başlamayan günün; bitirilmeyen ırkçılığın, savaşın, yoksulluğun, ...

Sonrası? Her yıl ama her yıl tekrarlanan, cevabı da hep havada asılı kalan “neden bile bile geçit veriliyor; verildi” sorgulu sonu belirsiz “ 115 hamile çocuk”, “askerlere at eti yedirildi”, “tur otobüsü.. trafik kazası 11, göçükte 3 işçi öldü”, “ Tayfun Karali zabıta Kenan.F’yi dövdü” vari onlarca olay.

“Bu kadarına da pes.” dedirten onlarca olaya, çaresizlik barındıran yaşanmışlıklara rağmen hâlâ statüsü her anlamda kendinden bir üst kişinin “hayvan”, “geri zekalı”, “bu ne ha, bu ne” tacizine maruz kalmamış, biatın “b” sini duymamış gibi “..... tam tekmil tokat yiyen zabıtanerededir gurur, onur,” tweetleriyle sosyal medyayı yıkan Türkiyelilerin varlığıysa, sözün bittiği yerdir.

Zaten “Manisa’da öğretmen M.H, 9 yaşındaki F.Ş’yi sınıfın önünde; Saadet Gıda’da patron da işçi Mahfuz Yaşıt’ı; dövdü “, “kışlada miğferle dayak öldürdü”, “13 yaşındaki Kader Ö.ye 14 kişi tecavüz etti” vakaları da Burkina Faso’da, Ruanda’da yaşandığından...ne anne babanın çocuğunu, öğretmenin öğrencisini, ne komutanın askeri, polisin vatandaşı darp etmediği, bağırıp çağırmadığı zarif Türkiye’de insanlar, bütün gün Mark Zuckerberg’la “yapay zeka”yı tartışan Elon Musk’ın Falcon 9 roketinin akıbeti, Marsta koloni kurmayla meşgulken karşılaştıkları “tokatçı müdür”, “ hamile çocuklar” manşetleriyle elbette ki şok geçirecek...yıkacaklardı sosyal medyayı.

Türkiyelilerin artık yaşananları yadsımaları, Osmanlı’nın, Türkiye Cumhuriyetinin gerçeği; devletin gücünü eline alan, adını kullananın; maddi, mevki olarak kendinden bir altındakine yaptığı zülümkar muamelelerin; kılıçla kesilen boyunların, darağaçlarında sallanan bedenlerin, ötekileştirme, tehcir, falaka, çocuk gelinlerin izlerini silemeye yetmeyecektir.

Zira dün de, bugün de biat dikteleyen ‘bu odaya kendi fikirlerinle girer şefin fikirleriyle çıkarsın’ motolu devlet mekanizması; hamile 115 çocuğun mağdurluğuna göz yummadığı için göreve yeri değiştirilen İclal N. gibi, bir üstünün dediğini yapmadığında her an ekmeğinden edilenin, sürülenin “sen” olacağının sayısız örnekleriyle doludur.

Bu asırlardır değiştirilmeyen “gücü gücüne yetene”li müesses nizamda, makam sahiplerinin gerekliliğine inandıklarında çözümü “ .... uslanmayın hakkı kötektir”de bulması; genellikle de liyakat yerine organizeli sınav, torpille iş sahibi olunduğundan iş veren güce daha yakın olanın insanı işinden etmesi normal karşılandığından insanlar esas duruşta hakareti, şiddeti de içselleştirecekti.

İşte bu yüzden ABD’de, AB ülkelerinde kadınlar “me too-ben de”yle tacizcisini ifşa ederken, illaki bir erkeğin asılmasına maruz kalınacak, her gün de en az 2 kadının öldürüldüğü, Türkiye’de, alim ol nafile isteneni yapmazsanız kariyerinizin engelleneceği başta medya, dizi, film sektöründe, işyerlerinde en âlâsı yaşandığı halde #metoo, #buülkedemobbingvar # hastag’leri prim yapmaz.

Ve gücünün yetmediğinden şiddet, iteleme, baskı gören de acısını gücünün yettiğinden çıkardığından; müşavir Y.Yerkel’in Soma’lı madenciyi, müdürün zabıtayı, zabıtanın simitçiyi, simitçinin eşini, eşin çocuğunu, çocuğun da arkadaşını dövdüğü zincirleme şiddet dalgası; istisnasız her yerde yaşam alanı bulmuş “benim dediğim doğru, ona göre düşün, yaşa, ye, iç”li tek tipçi faşizm; nesilden nesile sirayet ettirilirken, 2017’nin ilk üç ayında bireysel silahlanmanın, 2011 yılından bu yana uyuşturucu kullanımının 17 kat, antidepresan tüketiminin son 9 yılda %160 artmasıysa “error” algılanmayacaktır.

Var olan bu depresif, kaotik ortamda tam da Rıdvan Dilmen’e “Erdoğan hâlâ parkasız devrimci mi?”yi sorma vaktini getiren 696 sayılı “eylemlerin bastırılması kapsamında kişilerin fiilileri nedeniyle hukuki, idari, mali ve cezai sorumluluğu olmayacak” ibareli KHK’da yayınlanmasın mı? Olan da “katli vaciptir” fermanlı malum KHK geciktiğinden K.F’yi FETÖ’cülükle suçlayıp aklanma fırsatını kaçıran zabıta müdürüne olmasın mı?

Hay bin kunduz! Tüm olanaklar elindeyken 1,5 yıldır daha kim FETÖ’cü, kim değil ayırt edememiş, üstüne “mor beyince” ters köşeye yatırılarak binlerce masumu işinden, itibarından etmiş bu devlet, şimdi bir eylemin “15 Temmuz darbesinin devamı niteliğinde” olup olmadığının kararını nasıl versindi? Üstelik FETÖ’cüleri devletin kilit noktalarına getirenlere saldıracak sivillere de yargı muafiyet getirdiğinin farkında bile değilken.

Ey ahali! üç beş meczubu azmettirip protesto hakkını kullanan bir gruba saldırtan, sevmediğini, hasmını ortadan kaldırtan biri “FETÖ’cüydü, teröristi, millete, devlete, saldırdı, vatanı, milleti korudum”la malum KHK’yı işaret etse, ölen öldüğüyle kalır, öldüren de kahraman olmaz mı?

Daha neler, yok canım mı diyorsunuz? Kuşkuları destekleyen; muhalifini, farklı düşünce, köken, mezheptekini vatan haini, teröristlikle suçlayan 1925-29 , 1987-2002 yılları arasındaki OHAL’in dayanağı yalnızca 3 maddeli Takrir-i Sükûn, OHAL Kanunu (1983), 141-142 maddeleri; onca tetikçi, fedai Topal Osmanlar, Recep Zühtüler, Haluk Kırcılar, Yeşiller, Ogün Samastlar, “benim palalı esnafım”la haşır neşir Türkiye’nin geçmişidir.

Mafyaya, çetelere, Beyaz Toroslara icazet verip, vatandaşının can, mal güvenliğini “ Kürt işadamlarının infaz listesini” hazırlayarak kendi eliyle yok eden, onca Behçet Cantürk, Savaş Buldan’ı katlettiren; Kürt köylerini boşalttıran, yakan devletin; “açım, iş istiyorum”lu hak talebinde bulunanı dahi “terörist” damgaladığının kanıtı da O geçmiştir.

Benzer “Rumlar gidecek, bu iş bitecek”, “Komünistler Moskova’ya“, “ya Allah bismillah, Allahü Ekber” sloganlı; 6-7 Eylül’ün yağmacılarından Maraş katliamında “Karamanlı kavşağında kucağında bebeği alevi bir kadının boğazını kestikten sonra kolundaki bileziklerini” alanlardan, Madımak Otelinde insanları diri diri yakanlardan, onlarca katliamı Zilan, Roboski’yi yapanlardan hesap sormayıp vandallığı, gözyaşlarını katmerleyen de o faşist geçmiştir.

Nasıl ki dün “bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz“le, Bahçelievler, Maraş, Çorum, katliamlarının faillerinden Ülkü Ocaklarını, Alperenleri sahiplenmiş, Demirel, Evren, Çiller, MGK’nın ”bin operasyonlu“ onca Mehmet Ağar, Haluk Kırcı, Abdullah Çatlı’ya, JİTEM’e suç işleme özgürlüğü tanımaları; demokratik, saygın bir Türkiye’yi geciktirmişse. Bugünde aynı şekilde HÖH, SADAT, Osmanlı Ocaklarına, kişilere tanınacak dokunulmazlık darbe, katliam, bağnazlık yüklü geçmişi yarına taşıyacaktır.

Onun içinde hukuku, insan haklarını ezerek her kesimi birbirine kırdırtan derin devletli, Gladio’lu otoriter milli şef, 27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat’ın istibdatçı idarelerinin malum KHK’yla revizesi, on binlerce insanın hayatından edilmesiyle cehenneme dönmüş dündeki Türkiye’yi bugüne dayatmaktan başka bir şey değildir.

15 yıl süren OHAL’i, 1982 Anayasasının geçici 15.maddesiyle MGK üyelerinin yargı muafiyetini kaldıran, tam demokratik bir ülke, özgürlük vaatli AKP’nin de önceki partiler gibi iktidarda militarist, saldırgan, despot bir kimliğe bürünüp herkese, sınır komşularına gözdağı vermeyi günlük aktivite haline getirmesi mi, Türkiyenin yenemediği makus talihidir.

Gula mın; bak ! yine, gündelik hayatı çekilmez kılan; cinsel taciz, hileli gıda, işsizlik, kalitesiz eğitim, fırsat eşitsizliği, adaletsizlik, sağlık., onlarca sorunu çözmeden, barışı, bireyi kutsamadan, “Afrin’e” savaşın getirisi geride yalnızca ölüm, kan, acılar bırakacak bir gün, bugün de kayıp gitti işte; çok güzel olabilecekken.

Partilerin, liderlerin, kişilerin elinde oyuncağı edildiğinden hep geçmişine, açmazlarına yenilmesinin hüznünü göremediğiniz buruk Türkiye’de; kötülüğün, faşizmin saçakları altında biz de böyle anlaşmamıştık değil mi yavrum? Hani sen büyüyecektin, ben çok uzaklarda olsam da ... kalbin kırıldığında, dizindeki, kolundaki çizikler canını yaktığında “ öpeyim de geçsin” sesimi duyacak sonra her şey acıların, üzüntülerin geçecekti hani...hani...

Sorry... sorry... X, Y, Z kuşağı duyamadım “tatlım Carpe diem mi” dediniz...şa.ha.ne.siniz. Televizyonda ne mi var bu gece? “Ufak tefek cinayetler”i beğenmeyen Çukur’a mı buyursun.

Print