2024-10-07
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Kemal Burkay
 
Y. Haluk Aytekin’in üç romanı: Son Kurtlar, Son Pars ve Amik Gölü’nün öyküsü…
2018-07-16 21:59
Kemal Burkay


Arkadaşlarım ve okurlarım bilirler, seyrek de olsa zaman zaman çevre sorunlarının ve doğal hayatın korunmasının önemi üzerine yazarım.

Çünkü toprağı, suyu, havası, bitkisi ve hayvanı ile doğal zenginliği korumak insan hayatının kalitesinin iyileştirilmesiyle bire bir bağlantılıdır. Doğayı korumak insanlığın, bir başka deyişle çocuklarımızın ve torunlarımızın geleceğini güvenceye almaktır.

Doğa ve çevre bilinci, kanımca uygar insan olmanın temel ölçütlerinden biridir.

Bu nedenle televizyonlarda doğal hayatı, doğanın güzelliklerini anlatan, çevrenin korunmasına önem veren programları ve bu tür programları yapan kişileri severim. Zaten siyasetin iyice bunalttığı, TV’leri işgal eden kimi “önemli” ve “büyük” adamların yüzünü görüp sesini duymak istemediğim şu günlerde ya televizyonu hiç açmamayı, ya da doğa belgesellerini izlemeyi tercih ediyorum…

Bu yazımda çevreci bir yazar dostun, Y. Haluk Aytekin’in bana hediye ettiği üç kitabından söz etmek istiyorum: “Son Kurtlar”, “Son Pars”, “Ve Bir Göl Vardı Bir Zamanlar”…

Sayın Aytekin bir doğa dostu. Çevre sorunlarına dikkat çekmek, insanlarda çevre bilincini geliştirmek için çaba göstermeyi belli ki kendine iş edinmiş. Öykülerini doğadan seçmiş. Onun kahramanları kurtlar, parslar; balıkları, kuşları, çevresinde yaşayan ve varlıkları bu doğal çevrenin varlığına bağlı olan insanlarıyla göller, ırmaklar, sulak alanlar…

“Son Kurtlar” adlı romanı (Kitap Saati Yayınları, Şubat 2015) Kars-Sarıkamış yöresindeki bir kurt sürüsünün öyküsünü anlatıyor.

Her ne kadar köylüler ve öteki hayvan besleyicileri, bir yırtıcı olan ve zaman zaman hayvanlarına saldıran, kendilerine zarar veren kurtları sevmeseler de, onlar da dünyamızda milyonlarca yıldan beri var olan bir canlı türü ve kuşkusuz doğal zenginliğin bir parçası. Ve yine, bu ülkede kendilerini kurt soylu olarak niteleyen bazı örgütler ve çevreler, bu hayvanı ırkçılığın ve faşizmin bir simgesi haline getirip onunla ilgili olumsuz bir imaj yaratmış olsalar da, bu, doğada yaşayan ve bu işten haberiz bu hayvanların suçu değildir.

İsveçliler, Rusya’dan gelen ve kuzeyde, Kula Yarımadası üzerinden İsveç’e geçen kurtları korumaya aldılar. Onlar kaç kurtları olduğunu biliyor ve onları izliyorlar. Bu kurtlar doğal olarak zaman zaman ren geyiklerine veya diğer hayvanlara saldırıp çiftçilere zarar verseler de onları vurmak yasaktır. Çiftçilerin zararlarını devlet karşılıyor…

Aytekin’in romanını okurken, günümüz koşullarında yaşam mücadelesi veren ve tükenişe doğru giden bu kurt sürüsüne acıyorsunuz. Deneyimli bir kurdun ağzından kurt-insan ilişkileri şöyle anlatılıyor:

“İnsan denen canlıdan mümkün olduğunca uzak kalmanız sizlerin yaşamanız için çok önemli yavrularım. Bu iki ayaklı yaratık kendini bizlerden akıllı sandığından bu dünyanın efendisi olduğunu iddia ediyor ve diğer varlıklara çok kötü davranıyor. Aynı zamanda çok açgözlü bunlar… Her şeye sahip olmak istiyorlar, hep kendi çıkarlarını ön planda tutup diğer canlıları yok sayıyorlar. Oysa yaşadığımız dünya ne kadar cömert ve kollayıcı bağrında yaşayan canlılara… Bir tek insan bütün bu uyumu bozuyor. Böyle devam ederse kendi soylarını da yok eder bunlar. Dünya ana, bir gün onlara öyle bir darbe vuracak ki ne o güvendikleri akılları ne de bu akılla yaptıkları aletler onlara yardımcı olacak…”

Gerçi kurt ana, ya da baba, “insanın insana ettiğini kurt etmez”, ya da “insan insanın kurdu” özdeyişlerinden söz etmemiş, işin bu tarafına değinmemiş…

“Son Pars” romanı da Toroslarda yaşayan, neslinin son temsilcisi bir parsın öyküsü (Efil Yayınevi, 2013).

“Ve Bir Göl Vardı Bir Zamanlar”, hoyratça yok edilen Amik Gölü’nün, onunla birlikte bir dizi canlının acı hikâyesi. (Gece Kitaplığı, Aralık 2017-Ankara).

Gölün suyu, kaynakları hoyratça kullanılarak kurumaya yüz tutunca, hayatta kalmak için çırpınan göldeki canlıların çığlığı şöyle yansıtılıyor:

“Yılan balıkları “Su, ne olur biraz su!” diye feryat figan ediyorlardı. Bütün göl canlıları “su…su!” diye bağırıyorlardı. Onların sessiz çığlığı kalpleri mühürlü insanlar tarafından duyulmuyordu. Güneş ortalığı kasıp kavurdukça gölde yaşayan bütün canlılar –balıklar, su kaplumbağaları, yengeçler, kerevitler, salyangozlar, kurbağalar, midyeler, su yılanları “ölüyoruz” diye bağırıyorlardı. Feryatları arşa ulaştı, burunlarının dibindeki insanlara ulaşamadı…”

Ne var ki kulaklarını tıkayan insanlar da sonunda tüm canlılarıyla birlikte güzelim bir gölü yitirdiler.

Son Kurtları okudum, ötekilere göz gezdirdim ve zaman buldukça onları da okuyacağım. Y. Haluk Aytekin bu eserleriyle güzel bir iş yapmış, kendisini kutluyorum.

16 Temmuz 2018
Print