2024-10-10
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Necla Çamlibel
 
Anka Kuşu ve bir hak arayış hikayesi
2022-03-22 18:06
Necla Çamlibel
Mitolojik hikayeler insanın DNA’sına yerleşmiş varoluşun saklandığı harika tılsımlı, nasihatlerin, bilgiye götürdüğü, tılsımlı bir diyardır.

Tecrübe edinmiş, yaşamın geride kalanıdır. Bu nedenledir insanlar konuştuğunda, her birinden ayrı gerçek hikayeler duyarsınız. Evet her yaşanmışlığın kendine özgü gizemli sırlarla dolu bir tarafı vardır. Her yaşanmışlık özel ve kendine has birer hikayedir. Ben de bu hikâye vesilesiyle, toplumumuzdaki bir mağduriyeti sizlerle paylaşacağım.

Bir rivayete göre derler ki;

Anka kuşu öleceğini bildiği zaman bir ateş olup kendini yakar, küllerinden yeniden doğarmış. Yaşamındaki tüm olumsuzluklara rağmen idealleri için yoluna devam eden her kadın bir Anka kuşu gibidir. Çünkü bu kadınlar, tüm zorlukları, olumsuzlukları deneyimleyip yeniden hayata tutunmayı tecrübe eder.

Zorluklarıyla ve bağımlılıklarıyla yüzleşip, toplumun, geri kalmış yapıların kendisine yüklediği olumsuz yükten kurtulup, yaşama yeniden tutunur. Yığmaz dertleri üst üste, hepsini tek tek sabırla çözer. Zorluklar karşısında sürekli şikâyet etmenin acizlik, zaman kaybı olduğunu bilir. Zorlukların da yaşamın bir deneyimi olduğunu ve edindiği deneyimle sabırla amaçladığı yolda yürür. Bu yüzden yanıp yeniden küllerinden kendini doğurur.

Her insanın doğuştan edindiği yetiştiği toplum, aile içerisinde edindiği kimlikler vardır. Bunların bazıları ilk doğuştan itibaren üzerine giydirilen ve sonradan ediklerimizdir. Örneğin, doğumumuzla birlikte edindiğimiz soy adın, evlilikte de kullanmayı büyük bir özgürlük olarak gösterildi. Ya da evlilik kurumu sadece bir dini nikahla eşe verilen hak. Resmi nikahla taçlandırılması düzene uymayı ve modern olmanın ilk adımıdır. Yine evlilik öncesi sahip olduğu soyadını taşıyanlar da en özgür kadınlar diye bir algı oluşturuldu. Bu köle” özgür” hemcinslerin yaşadıkları ayrı bir makale konusu...

Sevginizi de maddi ve manevi varlığınızın paylaşımı sadece bir kâğıt devlet onayı ya da bir imamın iki dudağı arasıyla onayına bağlama anlayışını toplumsal uyumu ve “ahlak” algısını ne kadar koruyor?

Çağdaş, özgür, eşitlikçi olmak "seçim yapabilmek" ile ilgilidir. Yaşamınızla, yapmak istediklerinizle, ilgili kendi seçimlerinizi özgür iradenizle bir baskı altında kalmadan var olmayı seçmektir.

Bunu yapmak geri kalmış toplumlarda zor olunduğunun farkındayım. Ama bunu başarmak da imkânsız değildir. Biliyorum ki, bir kadın önce kendisini dönüştürür, değiştirirse, etrafı da değişecektir. Bu değişim dönüşüm içinde yaşadığı toplumun ve ülkesinin ve dünyanın dönüşümüne yol açan taşların örülmesini gelecek nesillerin kendisinin yaşadıklarını yaşamamasına hizmet edecektir.

Bağımlılık, pişmanlıklar ve güçsüzlüğe yol açar. Dayanışma içinde olmaktır tüm ilişkilerde, yani eşitlikçi bakış açısı adaletli olmak bir karakter yaşam tarzıdır. Sadece bir isim ve sıfata yüklemek yetmez.

Uzun yıllar birlikte yaşayıp çocuk sahibi olduktan sonra, günü gelince artık anlaşılmayacak yaşam içinde paylaşılacak bir şeyleri kalmayan çiftlerin birbirlerinden ayrılmaları kadar doğal bir olay yoktur. Ancak, birlikte yaşadığı sürede yarattığı en büyük değer olan çocuklarını, ayrılan çiftlerin çocuklarını birbirlerine karşı koz olarak kullanmaları, ya da düşman ettiren taraflara ne demeli?

Yine, ekonomik olarak varlıklı olmasına rağmen yıllarca birlikteliğinde isterse sonradan edindiği varlıktan bir kadını mahrum bırakıyorsa bu şiddet değil de nedir? Kanımca, birlikteliğinizde yarattığınız maddi ve manevi değerleri birlikte koruyup, paylaşmayı başaramayanlar Faşizan bir anlayışın sürdürücüleridirler.

Bir başka algı, ekonomik olarak büyük bir zenginliğe sahip olan tarafın ihtiyaç sahibi olan birlikteliğinden büyük hazine olan çocuklarını, ayrılıklarda koz olarak kullanıp mağdur etmektir.

Ya da zenginliğini paylaşması halinde de. Bir lütuf büyük bir iyilik yapmış gibi kendini göstermek hangi toplumsal ahlaka uyuyor.

Sözüm; toplumsal yapımız içindeki bir yanlışlığa adaletsizliği dillendirerek, bu mağduriyeti yaşatanlara karşı daha duyarlı olmaktır.

Kadınları mağdur etmek. Çocuklarınızı ve toplumumuzu mağdur etmek anlamındadır. Eğer bencil egoist dünya sırf benim mutlu huzurlu özgür olmamla ilgidir diyenlere benim söyleyecek sözüm olmaz. Onlara ancak uzman danışmanlar yardım edebilir.

Hem cinslerime de tavsiyem. Kendiniz için güçlü olursanız. Zenginliğiniz yeniden dimdik ayakta duruşunuz yaşama anlamlı ve bağımsız duruşunuzu getirecektir. Bu adım atıldı mı? Gerisi çorap söküğü gibi gelir. Bağımlı değil özgür kadın cins olma yolunda enerjisini harcayan Anka kuşu olur.

Özgür ve bağımlı olmak bir seçimdir ve hayatınızı nasıl yaşayacağınızı seçmek sizin tutumunuza bağlıdır. Eğer güçlü özgür çocuklar yetiştirmek istiyorsanız kendinizden başlayın. Özgür kadın olma düşüncelerinizi pratiğe dökerseniz, çevrenizdeki herkese bu ikisinin bir arada gidebileceğini göstermiş ve eril egemen toplumun bir parçası olmadan da aileye sahip olunabileceğini kanıtlamış olursunuz.

Aslında bunu yapmak sizi daha güçlü ayakları sağlam yere basan biri haline getirecektir. Eleştirel düşünme ve tabulaşmış fikirleri analiz ederek yanlışları ortaya çıkarmak, sizin bu düşüncelere olan bağlılığınızın ve onları daha iler taşımak için ortaya koyduğunuz gayretin bir simgesidir. Derin felsefi düşüncelere sahip olmanız, size toplumsal yapı kuramlarıyla öğretilen fikirleri sorgusuz sualsiz kabul etmeniz gerektiği anlamına gelmez. Eğer cinsiyetler arası eşitliğe inanıyorsanız siz bir özgürleşmeye açık cinssiniz demektir. Bu fikrinize başka neyi dahil edeceğiniz tamamen size kalmış.

Hangi eril düşünce olursa olsun, eril düşüncenin hayatınızı mahvetmesine izin vermeyin. Unutmayın ki, yaşamınızın kontrolünü kızlarınıza ve kendinize öğreten rol modeller başta sizlersiniz. Ezilmiş bağımlı, onların kullandığı dili kullanmak onlar gibi olmaya dönüştürür. İyilik, kibarlık ve sözünüz varsa, sükûnetle ifade etmek. Hangi taraf olursa olsun, suçlama ve iftira dilini kullanmamayı seçmek her seçmek güçlü öz güven gerektirir.

Cins kimliğinizle sözlü şiddet ve baskı altına alınmayı bir kez dahi kabul ederseniz devamı kesin gelecektir. Bu da sizin kendinizi daha yıpratmış, eli kolu bağlanmış hissettirir. Eşinizle, birlikte yaşamını paylaştıklarınız kimse onlarla ortak haklarınız olduğunu önce kendinize kabullendirin. Boyun eğen, hakaret eden, ezen bağıran taraf olmayı seçmek yerine. Donanımlı, haklılığınızı duruşunuz ve sözcüklerinizle ifade etmek. İnsan olanı ikna eder. Ama faşist ve bencil hasta insanları çığırından çıkarır.

Son olarak şunu söylemek isterim. Her kadın kendi başına dimdik ekonomik, sosyal olarak ayakta kalmayı başaracak güce sahiptir. Sadece bu gücünü birine, bir yere bağımlı olmadan, nasıl daha etkin kullanacağına karar vermekten geçiyor.

Bir haksızlığa uğradığınızda, bir fikir size ters geldiğinde, eğer yanlış olduğunu düşünüyorsanız, bu fikre karşı çıkmak ve yanlışlığını ortaya koymak sizin hakkınızdır. Bunu yapmak kadınlığınızdan bir şey kaybetmenize neden olmaz. Farklı bir düşünceye sahip olduğunuz, yaşamda birikimlerinizle bir konu hakkında kendinizi ifade etmeniz en doğal şeydir ve bu çok normaldir. Kadın ya da erkek olmak insan olmaktır. İnsan olmayı beceren her birey, eşitlikçidir güçlüdür.

Her türlü haksızlık ve zorluğun üstesinden gelen Anka kuşlarına, kendilerini yeniden doğuranlara, selam olsun! 8 Mart Dünya kadınlar gününüz kutlu olsun.

Not: Bu 8 Mart için yazdığım makaleydi. Ancak, gecikmeli de olsa, siz okuyucularımla paylaşmayı uygun buldum. Selam ve sevgilerimle.
Print