2024-03-19
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Kemal Burkay
 
BAZI HATIRLATMALAR
2022-11-25 16:10
Kemal Burkay
Türkiye, PKK ve PYD’nin varlığını gerekçe göstererek Güney Kürdistan’a ve Rojava diye nitelenen Suriye Kürt bölgelerine yönelik yeni bir askeri harekat başlattı.

Bu nedenle bazı şeyleri yeniden hatırladım ve başkalarına da hatırlatmak istedim. Gerçi, bu “bazı şeyleri” geçmişte çok yazıp söyledim, Türk gazetelerine verdiğim röportajlarda ve Türk TV programlarında bile… Ama olsun. İnsanların bir kısmı bu dediklerimi bildikleri halde bilmezlikten gelecek kadar pişkin ve hesaplı, bir kısmı da unutkan…

1. PKK’yı 1970’li yıllarda kim kurmuştu? ABD’nin CİA’sıyla birlikte bir derin devlet projesi olarak Türk devletinin kendisi değil mi? En başta Kürt yurtsever hareketine karşı kullanmak için?..

Kullandı da, hem de bol bol…

1980 darbesinin ardından PKK şefi Apo ve bir bölüm adamı Suriye’ye geçtikten ya da geçirildikten sonra bu kez de Suriye ve İran, hatta Irak Arap yönetimi onlarla bağlantı kurdu ve kullandılar.

1998’de ABD ve Türkiye’nin ortak baskısıyla Apo Suriye’den çıkarıldıktan sonra PKK’nın Suriye’deki çalışmasına son verilmiş ve Salih Müslim dahil, bir bölüm elemanı ülkeyi terk etmişti.Salih Müslim’in bu dönemde Türkiye’ye serbestçe girip çıktığı ve Suriye muhalefetinin bir parçası olarak Türk devlet ve hükümet adamları ile birçok görüşme yaptığı sır değildir.

Ancak “Arap Baharı” dalgası Suriye’ye ulaştığı dönemde Suriye PKK kadrolarını çağırarak kendilerine yeniden görev verdi. Bu, Kuzeydeki Kürt bölgesine jandarmalık görevi idi. PKK bunu benimsedi ve PYD böyle ortaya çıktı

2- Apo 1998 yılında yakalanıp Türkiye’ye getirildikten sonra, herkesin bildiği gibi, “pişmanım, hizmete hazırım” dedi ve yeniden 12 Eylül öncesinde olduğu gibi Türk devletinin hizmetine gerdi, PKK da biri iki etmeden onu izledi.

Apo bu dönemde, PKK’nın tümden silah bırakmasını, yurt içindeki silahlı unsurların yanı sıra yurt dışındakilerin de gelip silahlarını teslim etmesini, bunun için devletin “yolu” açmasını” önerdi. Kandil’deki PKK şefleri de buna evet dediler. Ama devlet buna yanaşmadı, yolu açmadı; aksine yurt içindekilerin de sınır dışına, Güney’e geçmelerini istedi.

Ama tümüyle değil, “İçerde 500 kişi kalsın, lazım olur!” dendi.

Öyle de oldu.

Benzer bir olay 2011 yılında, AK Parti döneminde de yaşandı. PKK ile çatışmaların tazelendiği bu dönemde Apo yeniden silahların susması için çağrı yaptı ve savaşçıların teslim olmasını önerdi. Ama devlet bir kez daha buna yanaşmadı, yine savaşçıların silahları ile birlikte sınır dışına, Güney’e geçmesini istedi.

Öyle de oldu.

Bütün bunlar neyi gösteriyor? Demek ki PKK diye bir örgüt olmayabilirdi, bunu 1970’li yıllarda devlet kendi eliyle yarattı. Demek ki PKK daha 24 yıl önce silahları tümden bırakabilirdi, böylece ülkeye barış gelebilirdi; ama bunu devlet istemedi.

Çünkü Kürt ulusal hareketinin barışçı ve kitlesel biçimde geliştiği 1960-70’li yıllarda devlet bu harekete karşı kullanmak üzere PKK gibi bir provokasyon örgütüne gerek duydu.

Yıllar içinde PKK ile danışıklı bir dövüş yürütüp binlerce Kürt köyünü boşaltan, kentlerini yerle bir eden devlet, PKK’nın bitmesini istemedi. O tümden silah bırakmak istediği zaman da buna yanaşmadı, “silahlı unsurlarını güney sınırlarından öteye geçir” dedi, böylece onu aynı zamanda Güney Kürtlerine karşı kullanmak istedi.

Kullandı da. Bugün de sınır ötesine yapılan hareketlerin bahanesi PKK’nın oradaki varlığıdır.

Kürt halkının evrensel ve meşru haklarını tanıyıp ülkeye barış ve demokrasinin gelmesine yolu açmayan, bu yanlış, çağdışı siyasette ısrar eden Türk devleti, kendi sınırlarının dışında da Kürt halkının herhangi bir statü sahibi olmasını, özgürleşmesini engellemeye çalışıyor.

Söz konusu militarist politika Türkiye’yi hep bir savaş ortamında tutuyor ve komşularıyla ilişkilerini de geriyor.

Bu politikanın Türk halkının da yararına olmadığı, ülkenin barışa ve demokrasiye ulaşmasını engellediği, ülkenin gelirini, halkın ekmeğini bomba, füze, tank-top, savaş uçağı yaparakekonomik gelişmesine sekte vurduğu açıktır.

2. PKK da bu oyunun diğer tarafıdır. Başından beri kendisine verilen bu uğursuz görevi gönüllü olarak yapmaktadır. Başlangıçta kendisini kamufle etmek, Kürtleri etkilemek için sözde bağımsız Kürdistan’ı savunuyordu. Ama Apo yakalanıp Türkiye’ye getirildikten, İmralı’ya konduktan sonra bağımsızlık şurda kalsın, otonomi bile istemez oldu.

Böylece PKK ve onu izleyenler Kürt halkının hiçbir temel hakkını savunmazken, devletin mutfağında pişirilen tezleri servis ederken, Kürt gençlerini silahlı olarak dağa taşımaya, orada tutmaya, böylece Türk devletinin ve İran’ın militarist politikalarına gerekçe yaratmaya devam ediyor.

Böyle bir politikanın Kürt halkının yararına olmadığı, ülkemizin kuzey parçasına büyük zararlar vermekle, onbinlerce gencimizin ölümüne yol açmakla kalmayıp Güney’e, Rojava’ya ve Rojhilat’a da büyük zararlar verdiği ortadadır.

3. Yıllardır söylediğimiz ve yukarda özetle dile getirdiğimiz bu oyunu, iktidarı ve muhalefetiyle Türkiye’yi yönetenler de, Türkiye’nin medyası, cümle yazar-çizerleri, sözde aydınları, hatta sol geçinen örgütlerinin yöneticileri de çok iyi biliyorlar: ama bilmezden geliyor, söylemiyorlar,

Bu oyunu PKK’yı yönetenler, onun Kandil’deki savaş baronları, PKK’nın uydu kuruluşlarının, legal partilerin yöneticileri, milletvekilleri, belediye başkanları, PKK medyasını yönetenleri, yandaş “rewşenbirleri”, bunların cümlesi de biliyorlar. Onlar da dile getirmiyorlar. Rant için, para ve post için…

Hatta PKK dışında olup sözde onu eleştiren bir Kürt siyasetçi ve aydın geçinen kesimi var ki onlar da bu oyunu çok iyi gördükleri halde gerçekleri kitlelerden saklıyor, para ve post için onun kuyruğuna takılıyorlar.

4. Bu oyunu görmeyen, göremeyen iki kesim var. Kürt halkının ve Türk halkının genellikle emekçi, işçi-köylü kesimi. Ne yazık ki bunların sayısı az değil.

Bunlar gerçeği görebilselerdi durum çok farklı olurdu. O zaman ne Türk tarafında militarist, barış karşıtı kesim bu oyunu sürdürebilirdi ne de Kürt tarafında PKK gücünü koruyabilir,bu danışıklı dövüşü sürdürebilirdi.

İşte o zaman Türkiye’ye barış ve demokrasi, Kürdistan’a özgürlük gelirdi. Hem Kürt halkı, hem Türk halkı, hem de bu ülkede yaşayan her kes çağdaş bir yaşama ulaşırdı.

Şu anda durum hem Türkler, hem Kürtler için ne yazık ki bir trajedidir.

Bunu değiştirmek ister Kürt ister Türk olsun, bu oyunu gören ve son bulmasını isteyen bilinçli, dürüst, vicdanlı tüm insanların işi ve görevidir.

Biz kendi payımıza bugüne kadar bunun için çaba gösterdik, doğruları yazdık, söyledik; bundan sonra da buna devam edeceğiz.

25 Kasım 2022



Print