2024-03-29
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Hamiyet Çelebi
 
Ulusların kendi kaderini tayin hakkı kime haktır! – 2
2014-07-31 23:15
Hamiyet Çelebi
Kürdistan’da bağımsızlık referandumu ve Irak’tan ayrılma tartışmaları kapsamında, ayrılma/devletleşme/bağımsızlık süreçlerinin uygulanmasını uluslararası hukuk, yasallık ve meşruluk boyutu ile irdeleyen dizi yazımızın bu bölümünde “Self Determinasyon Right” (SDR)’ın çerçevesini Quebec ile Kosova örneğinde irdeleyeceğim. SDR’nin Kürdistan Bölgesi’nde uygulanma koşulları ile ilgili fikirlerimi ise bir sonraki yazıda dile getireceğim.

SDR ilkesi: Tercih ve teveccüh!

Teorik ve siyasi tartışmalarda SDR içsel ve dışsal olmak üzere iki çerçevede değerlendirilir.

İçsel SDR, devletlerin iç örgütlenmelerine ilişkin olup, halkın istediği yönetim biçimini, hiçbir dış baskı olmaksızın seçme hakkı olarak görülmektedir. Halkın bütünü yaşadıkları sistemin siyasal yapısına karar vericidir. Dolayısıyla özerklik, federasyon, eyalet gibi sistemler o devlet halkının kendi tercihidir. Bu açıdan İç SDR devletlerin iç meselesi olarak algılanmakta ve devletlerarası meseleye indirgenmemektedir. Burada belirgin kayıt demokrasinin işleyip işlemediğidir. Kuşkusuz mesele salt oy kullanıp kullanamamak değil, serbestçe tartışma ortamının olup olmadığı, azınlıkların demokratik süreçlere özgürce katılıp katılamadığı, insan haklarının koruma altında, egemenliğin tüm halk kesimine ait, tüm demokratik kanalların açık olup olmadığı hususları önem arz etmektedir.

Dışsal SDR ise halkın bir kesiminin, ulusal bir grubun halk oylaması ile dahil oldukları devletten, ülkeden ayrılarak aynı etnik kökenden gelen diğer bir devletle birleşmesi veya bağımsız devletini kurması anlamlarını kapsar. Dışsal SDR uluslararası bir statü süreci çabası olması bakımından devletlerarası bir meseledir. Sömürüye tabi tutulan, işgale uğrayarak egemenliğinden yoksun bırakılan halk bu ilkeye göre kendi geleceğini belirleme hakkına sahiptir. Diğer taraftan devletin halkları özgür iradeleriyle “kendi aralarında anlaşarak” da bu ilkeyi kullanma hakkına sahiptir.

İçsel SDR ile Dışsal SDR’nin her zaman bir gerilim halinde bulunduğunu belirtmeden geçmeyelim.

Tersinden bir deneyim; Quebec

Quebecliler’in (Kebek) ayrılma talebini iki ayrı referandumla halk oyuna sunması karşısında Kanada Federal hükümeti, Kanada Yüksek Mahkemesi’ne “Quebek Ulusal Meclisi’nin Kanada’dan tek taraflı olarak ayrılma hakkına sahip olup olmadığına, uluslararası hukukun Quebec’e tek taraflı olarak ayrılma hakkı verip vermediğine ve Quebec’in kaderini tayin hakkı konusunda ulusal ve uluslararası mevzuatta ihtilaf olması halinde hangisinin uygulanacağına” yönelik üç soru sorar.

Kanada Yüksek Mahkemesi sorulara şu cevapları verir: “Uluslararası hukuk, kendi kaderini tayin hakkını sadece sömürge idaresi, yabancı işgali ya da tanımlanmış bir grubun baskı altında bulunması veya siyasal, ekonomik ve kültürel gelişimlerini sürdürmek için yönetime anlamlı katılımlarının engellenmesi durumunda tanır. Bu şartlar Quebec açısından sözkonusu değildir.”

-Bilindiği gibi Quebek; Federal Kanada’nın Doğusu’nda bulunan, yoğunluklu olarak Fransızca konuşulan, etnik, kültürel tüm haklara sahip federal bir eyalettir. Zengin doğal kaynakları olan bölge sosyal, ekonomik ve kültürel nedenlerle Kanada’dan ayrılmayı talep etmektedir. Kanada ise gelişmiş bir demokrasiye sahip, çok kültürlü, etnik kimliklere baskının uygulanmadığı bir ülkedir.-

Mahkemenin tespiti self determinasyon hakkının birkaç önemli boyutunun özeti niteliğindedir. Öncelikle hem uluslararası hukuk, hem de devletlerin ağırlıklı uygulamaları, SDR’yi sömürgeciliğin tasfiyesinin başladığı dönemlere ilişkin bir kabul olarak ortaya koymakta iken, sömürgeleşme sonrası dönemden günümüze kavram; devletlerin toprak bütünlükleri, uluslararası istikrar kayıtları ile çevrelenmiş, istisnai hallerde kaderin tayin hakkı ayrılma/bağımsızlık hakkı olarak değerlendirilmiştir. Bu istisnai hallerin sınırını ise SDR ilkesinin kapsamı belirlemektedir.

Hangi durumlarda ayrılık/bağımsızlık hakkı ?

Günümüz uluslararası hukukunda devletlerin egemenlik ve toprak bütünlükleri garanti altındaysa da azınlıkların, ulusal gurupların yaşadıkları devletin merkezi hükümeti tarafından ciddi, ısrarlı ve kitlesel baskılara maruz kalmaları, yönetimden dışlanarak egemenlik hakkından mahrum bırakılmaları toprak bütünlüğü ilkesi karşısında “son çare olarak” ayrılma/bağımsızlık hakkına başvurabilecekleri uluslararası hukukta itibar görmeye başlamıştır. Diğer bir deyişle, İç SDR Hakkı elinden alınan halk guruplarının Dış SDR ilkesi çerçevesinde ayrılma hakkı giderek daha meşru addedilmektedir. Uygulamalar göstermektedir ki İç SDR ile Dış SDR arasında derin bir bağlantı bulunmaktadır.

Quebec örneğine dönelim: Kanada demokratik, azınlık haklarına saygılı, çok kültürlü bir sisteme sahip, temsili demokrasinin işler olduğu bir ülke iken, Quebec halkının ayrılık/bağımsızlık talepleri Yüksek Mahkeme tarafından uluslararası hukuka uygun bulunmamıştır. Mahkemenin bu değerlendirmeyi yapmasında temel etken Quebec halkının iç SDR Hakkı’nı herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın kullanabilmesidir.

İçsel ve dışsal SDR ilkelerinin etkileşimi açısından Quebec kararını tersinden yorumlarsak: Mevcut hükümetlerin anti-demokratik olması, siyasal katılım kanallarının kapalı olması, temsili demokrasinin işler olmaması, azınlığın hükmetmesi, halk ile yönetim arasında kesintisiz bir ilişkinin gözlenmemesi, hak ve özgürlüklerin etkin koruma altında olmaması meşru bir ayrılık/bağımsızlık sürecine zemin yaratan en belirgin olgulardır. Devletin toprak bütünlüğünün korunmasına karşı istisnai haller tam da bunlardır.

Kosova Meclisi nihai statüsüne dair yaptığı müzakereler ile diplomatik faaliyetlerden bir sonuç alamayınca referanduma giderek, halkın % 99,8’inin bağımsızlık oyu karşısında bağımsızlık bildirisini ilan etmişti. Bu bildiri karşısında Sırbistan Uluslararası Adalet Divanı’na “Kosova Geçici Hükümetinin tek taraflı bağımsızlık bildirisini kabul etmesinin uluslararası hukuka uygun olup olmadığını” sormuştu. Divan soruyu Kosovalı’ların SDR hakkı ile Sırbistan’ın ülke bütünlüğü ve vatandaşlarının devlete karşı sadakat yükümlülüğünü birlikte değerlendirerek, cevaplandırmıştı. Divan 2010 tarihinde 4’e karşı 10 oyla Kosova’nın bağımsızlık bildirisinin uluslararası hukuku ihlal etmediği sonucuna varmıştı. Bu danışma kararı Kosova’nın geçmişteki özerk statüsü, Yugoslavya Federasyonu’nun dağılma sürecinde başvurduğu etnik temizlik politikaları, Arnavut halkını siyasal karar mekanizmalarının dışında tutma girişimleri ve uzunca süreden beri devam eden müzakerelerden bir sonucun çıkmaması göz önünde bulundurularak verilmişti. 12 Şubat 2014 tarihi itibari ile 108 ülke tarafından tanınan Kosova devleti, bu gün dünya devletler listesinin en genç üyesidir. Kosova pratiği de göstermektedir ki Dışsal SDR’ye giden yollar öncelikle İçsel SDR’den geçmekte, ülkelerin toprak bütünlüğü kabulü ayrılık/bağımsızlık talepleri karşısında ikincil kabul edilebilmektedir.

Dışsal SDR salt maddi hukuk bakımından değil, uygulamalar, uluslararası teamüller ve prosedürel açıdan da bir süreçler zinciridir. İç SDR’si ihlal edilen bir halk dış SDR tercihini kullanabilmek için, bu zinciri itinayla takip etmek durumundadır. Nitekim bu süreçte halkların en çok ihtiyaç duyduğu şey uluslararası meşruiyet sorunu olmakta, meşruiyet sorunu ise uluslararası hukuk ve teamüllere uymayı zorunlu kılmaktadır. Bu teamüller, taraflar arasındaki müzakerelerin uluslararası çerçevelerde yürütülmesi, tarafların süreci koruma çabaları, insan hakları, soykırım ve ırk ayrımcılığını yasaklayan sözleşmelere riayet, ayrılma kararının halkın tümüne mal edilebilmesi olanağını yaratmak için bir referandumun düzenlenmesi, tüm süreç ve aşamalarda uluslararası denetime açıklık gibi bir dizi meşruiyet çabalarından oluşabilmektedir. Teamül ve hukuki yükümlülükleri takip kabiliyeti bağımsızlık süreçlerini müspet veya menfi etkileyebilmektedir.
Print