|
Ben de bu filmden çıkmak istiyorum ama...
|
2012-02-28 13:42
|
Hasan Cemal
|
|
Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, “Karanlığın üzerine bir karanlık perde gibi oldu” demiş Hrant Dink davası gerekçeli kararı için.
Çok üzülmüş kıyamam!
Okuyan da bir an boş bulunup, yahu hangi muhalefet partisindendi Bekir Bey diye arıza yapar valla.
Anlaşılan hükümetiyle, yargısıyla dalga geçmeye devam ediyor sistem.
Arkadaki örgütü bulamadığı için büyük abiyi bile beraat ettiren mahkeme gerekçeli kararını açıklıyor ve “Örgüt var, hem de en büyüğünden ama biz bulamıyoruz, görenlerin insaniyet namına haber vermesi rica olunur” diyor.
Doğru söze ne denir, göz alabildiğine örgüt memleket zaten...
Başbakan Yardımcısı, yargı kararından dolayı acayip üzgün.
Doğru tabii, dönemin İstanbul Valisi’ni ben milletvekili yaptım.
Zamanın İstanbul Emniyet Müdürü’nü karım Vali olarak atadı.
Hrant Dink’e gözdağı veren iki MİT üyesinin soruşturulmasına annem izin vermedi.
Ramazan Akyürek’in Teftiş Kurulu Başkanı olmasına bir dost sofrasında çakırkeyif kafayla biz karar verdik.
Cinayetin işleneceğini bile bile önlemeyen kamu görevlilerinin soruşturulmaları sokağa dökülen Hrant’ın arkadaşlarının direnişiyle engellendi!
Filmimiz sürüyor Sayın Seyirciler, sırada bir mahkeme sahnesi var.
Cemil Çiçek“Özel yetkide ölçü kaçtı” demiş.
Ona da kıyamam!.
Hangi hükümetin Adalet Bakanı’ydı kendisi senelerce, çıkaramadım. Özel Yetkili Mahkemeler’in kurulmasına kim karar vermişti?
Açıklıyorum:
Kadim dostum Vatoz yaptı hepsini.
2004 senesinin soğuk bir kış gecesi kanepesine uzanmış haberleri izlerken, baktı ki Türkiye DGM’ler yüzünden AİHM’de paso tazminata mahkûm ediliyor, şöyle buyurdu:
“Derhal 5190 sayılı Kanun’la DGM’ler kaldırılsın ve Özel Yetkili Mahkemeler kurulsun!”
* * *
Bu satırlar benim değil. Dünkü Taraf gazetesinde Demiray Oral’ın. Ayrıca bu güzel yazının devamı var, ben bir bölümünü aktardım.
Evet, bazen ben de bu filmden çıkmak istiyorum.
Olmuyor.
Limon satacak halim yok bu yaştan sonra.
Ama hakikaten zekamızla, sabrımızla fena halde oynanıyor.
Yıllardır dönüp dolaşıp bir noktadan sonra aynı filmi seyretmeye başlıyorum.
Her şey çok benziyor.
Belli bir zaman dilimi geçince, ben bu filmi seyretmiştim duygusu uç vermeye başlıyor.
Son derece sıkıcı.
Kanlı Danıştay baskını... Trabzon’daki Rahip Santoro cinayeti... İstanbul’daki Hrant Dink cinayeti... Birkaç ay sonra Malatya’da Zirve Kitapevi katliamı...
Aynı zincirin halkalarıydı.
Halen dava dosyalarında yer alan askerin bir belgesinde operasyonlar diye niteleniyordu, Santoro-Dink-Zirve katliamı...
Evet operasyonlar...
Ne için?..
Tabii darbe ortamı yaratmak için...
Ak Parti bunu baştan beri ayrıntılarıyla çok iyi biliyordu. Çünkü onu iktidardan devirmek için tertiplenmişti bütün bunlar...
Ergenekon’un üzerine son derece enerjik biçimde yürüyenler, neden Dink cinayetinde frene bastılar? Neden devletin kendini koruma refleksi olanca açıklığıyla devreye girdi?
Yoksa hala 1915’den kaynaklanan suçluluk kompleksi mi? İttihatçı ruh bugün hâlâ devletin derinliklerinde dolaşmaya devam mı ediyor?
Soruyorum ve suçluyorum:
Sevgili Hrant, Ermeni olduğu için mi?
Yazıktır.
Bıktık artık bu filmden.
Acaba filmin sonunu, devletin demokratikleştiğini, hukukun üstünlüğüne saygılı hale geldiğini görebilecek miyiz?
İyi pazarlar!
------------------------------------------
Milliyet-26 Şubat
|
|
|
|