2024-12-08
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Hasan Cemal
 
Ya bağımsız Kürt devleti ilan edilirse?
2012-04-13 19:56
Hasan Cemal
Barzani, Başkan Obama tarafından devlet başkan gibi ağırlandı

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin Washington’da Başkan Obama tarafından Beyaz Saray’da kabul edilmesi yalnız Irak Kürtleri değil, bütün Kürtler için de önemli bir gelişme.
Şöyle denebilir:
Amerika, Barzani’yi devlet başkanı gibi ağırlayarak Kürtlere yönelik ‘özel ilgisi’nin altını çizmiş oluyor.
Bu ilgi yeni değil.
Özellikle Soğuk Savaş sonrasında gitgide belirginleşen bir yakınlık. İsrail’in Arap dünyasının içinde Kürtlere dönük ilgisi, yakınlığı neyse, Amerika’nınki de, hatta Avrupa’nınki de farklı değildir.
Irak Kürt yönetiminden, peşmerge olarak da dağlarda dolaşmış bir Kürt aydını bana bir zamanlar şöyle demişti:
“Soğuk Savaş döneminde kendi aramızda hep tartışırdık. Ortadoğu’da önce Kürtler mi, yoksa Filistinliler mi bağımsız bir devlete sahip olacaklar diye...”
Kürtlerin bölgede dört ülkeye, Türkiye, İran, Irak ve Suriye’ye dağılmış olarak yaşamaları, ‘Kürtlerin stratejik şanssızlığı’ diye tarif edilirdi.
Bu parçalardan birinde yaşanacak ciddi bir bağımsız Kürt devleti hareketinin, son tahlilde, dört bölge ülkesi tarafından birlikte boğulacağına dair senaryolar yazılırdı.
Bu dönemin Soğuk Savaş’la birlikte sona erdiği söylenebilir.
Saddam diktasını yıkan Körfez (1991) ve Irak (2003) savaşları sonrasında Irak Kürtlerinin fiilen devletleşmeleri ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Amerika ve Avrupa’nın da himayesinde sahneye çıkışıyla artık yeni senaryolara geçildi.
Bir zamanlar Türkiye’nin kırmızı çizgileri arasında yer alırdı, Irak’ta federasyon konusu. Veya Barzani’yle Talabani’yi yok saymak da Ankara’nın yılların ötesinden gelen bir politikasıydı.
Bunlar artık tarihe karıştı.
Türkiye de, zaman içinde hayatın da itelemesiyle doğru olanı yaptı ve “Irak’taki Kürt gerçeği”ni kabullendi.
Ama Irak Kürtleriyle ilgili olarak bir soru işareti Ankara’da varlığını sürdürüyor:
Ya Kürtler bağımsız devlet ilan ederlerse, ya fiili olanı resmiyete bindirirlerse, Türkiye ne yapar?..
Bağdat’taki El Şarkiye kanalına konuşan Mesut Barzani şöyle demiş:
“Kürtlerin zulme uğradığı gerçeği göz ardı edilemez. Biz de bir ulusuz, diğerleri gibi. Fars, Arap, Türk ulusundan bir eksiğimiz yoktur. Arap ulusu kaç ülkeye bölünmüş? Kürdistan kaç ülke arasında bölünmüş ve hiçbir zaman Kürt devleti olmasına izin verilmedi.”
Hiçbir bölünme ya da birleşmenin zorla olamayacağına, bunun örneklerinin Çekoslovakya ve Almanya’da görüldüğüne dikkat çeken Barzani, sözlerine şöyle devam etmiş:
“Zorla bölünenler 40 yıl aradan sonra yine birleştiler. Gün gelecek Kürt ulusu da birleşecek ve kendi kaderini tayin edecek. Ben şiddeti benimsemiyorum. Şiddet ve silah ile çözülecek bir mesele olarak da görmüyorum. Herkes de bunu bilmeli.” (*)
1990’lı yılların başından 2000’li yıllara kadar Mesut Barzani ve Celal Talabani’yle ne zaman konuşsam, her seferinde aynı noktayı vurgulamışlardı:
Bağımsız Kürt devleti.
Bu amacın bir ideal olarak yüreklerinde her zaman yaşadığını, yaşayacağını -yazılması kaydıyla- her seferinde belirtmişlerdi.
Şimdi bu nedenledir ki, Türkiye’de yaşayanlar dahil dünyadaki bütün Kürtler için Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi ‘özel’dir, yakından izlenen, üstünde titrenen bir ‘devlet oluşumu’dur.
Dünyadaki tüm Yahudilerin İsrail hakkında sahip oldukları duygu ve düşünce dünyasına benzer bir zihniyet dünyası, Irak Kürt yönetimi konusunda Kürtler için de geçerlidir.
Biz hâlâ Türkiye’de Kürtçe seçimlik ders olsun olmasın tartışması yapabilirken, Güneydoğu’dan Kürt çocukları Irak Kürdistanı’na gönderiliyor Kürtçe eğitim veren okullarda, üniversitelerde okumak için...
Farkında mıyız?..
Bakın, bölgemiz yine kaynıyor. Suriye’siyle, İran’ıyla, Irak’ıyla fokur fokur.
Böyle bir ortamda Ankara, Ak Parti iktidarı eğer Kürt sorununu bir an önce barışçı çözüm rayına oturtacak adımları atmaya başlarsa, Türkiye rahatlar, manevra alanı ve bölgesel nüfuzu genişler.
Yoksa işimiz zor!
——————
* 31 Mart 2012 tarihli Zaman’da Şahin Alpay’ın köşe yazısından.

-------------------------------------------

Milliyet-11 Nisan


Print