2024-05-02
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
İşkenceyi kim icat etti?
2012-04-15 20:29
Yılmaz Çamlıbel
12 Eylül’ün faşist generallerinin yargılanmaya başlamasıyla birlikte, işkence konusunu ülke gündeminin ilk sırasına oturdu.

İnsanlar, bir yerden diğer bir yere daha erken gitmek için, araba, otobüs, tren ve uçak icat ettiler. Daha iyi görmek için gözlük, aydınlanmak için elektrik, yemek pişirmek için tencere, ısınmak için kalorifer kazanı icat ettiler. Kısacası, yaşamı kolaylaştırmak, hayatı renklendirmek ve insanları mutlu etmek için, enva-i çeşit icatlar yaptılar. Peki, işkenceyi niçin icat ettiler?

Yapılan bilimsel araştırmalar, insanların hayvan gibi yaşadıkları vahşi dönemde, bir birlerine şiddet uygulamadıklarını, işkence yapmadıklarını ve savaşmadıklarını gösteriyor.

Ne zaman ki insanlar yöneten ve yönetilen biçimde iki kümeye ayrılınca ve modern sınıflar ortaya çıkınca, yasak, baskı, şiddet, işkence ve savaşlar, toplumsal yaşamamızın önemli bir parçası haline geldi. Sözün kısası, insanlar vahşiyken, kibar, nazik, sevecen bir yapıdaydılar. Sözüm ona modernleştikçe, uygarlaştıkça, vahşi bir canavara dönüştüler.
Nuh Nebi’den bu yana, yönetenler- yönetilenler, ezenler-ezilenler, sömürenler-sömürülenler biçiminde iki ana eksen üzerinde kümelenmiş bir biçimde yaşıyoruz. Yönetenler, kurulu düzeni devam ettirmek, yönetilenler ise bu düzeni değiştirmek istiyorlar. Çıngar bundan çıkıyor, kıyamet bundan kopuyor.

Yönetenler, egemenliği altına aldığı, bilim, teknik, edebiyat, sanat, din ve mezhep gibi araçları kullanarak kendilerini medeni, akıllı, yetenekli ve asil gösterdiler. Yönetilenleri ise, aptal, cahil, yeteneksiz, soysuz göstermeye çalışıyorlar.

Bu şekilde iki grup arasında, efendi-köle kültürünü yarattılar, sömürü çarkını da bu kültür üstüne oturttular. Bu tuzağa düşenler, sürüleşerek düzen sahiplerinin emrine girdiler. Tuzağa düşmeyenler ise, egmenlere karşı çıkmaya başladılar.

Egemenler, itiraz edenleri ve başkaldıranları susturmak, ezip yok etmek için, yasak, baskı, şiddet, işkence ve savaş projelerini yürürlüğe sokuyorlar. Böylece insanlar, birbirlerinin gırtlağına sarılan, etini yiyen ve kanını içen canavarlara dönüştüler.

Söz buraya gelmişken, insanlarla hayvanlar arasında kısa bir kıyaslama yapmak istiyorum. Hiç bir hayvan, kendi türdeşini asla öldürmez. Sadece karnını doyurmak için, diğer bir havanı öldürür.

İnsanlar ise, birbirlerini öldürmek için çeşitli planlar yapıyorlar. İnsanları öldüren çeşitli silahlar icat ediyorlar. Askerlere adam öldürme sanatını öğretiyorlar. Ölümü kutsuyorlar. Vatan, din, mezhep, millet için ölenlerin cennete gideceklerini söyleyip, onları savaş alanlarına sürüyorlar. Hayvanlar ise asla ve asla, böyle vahşi şeyler yapmıyorlar.

Şimdi işkence konusuna gelelim. Egemenler acaba işkence aracılığıyla ne yapmak, ne elde etmek, nasıl bir sonuca ulaşmak istiyorlar? Bu icadın stratejik hedefi nedir acaba?

İşkencenin temel amacı insanlara, yaptığı bir şeyi itiraf ettirmek, üstüne atılan bir suçu zorla kabul ettirmektir. Stratejik amacı ise, hedef seçilen insanların, kişiliğini bozmak, kimliğinden utanır hale getirmek, diz çöktürmek ve köleleştirerek teslim almaktır.

Tarih boyunca uygulanan bazı işkence yöntemlerinden bazıları şöyledir:

Kazığa oturtmak.
Gözüne mil çekmek.
Kaynar suya veya ateşe atmak.
Ağzına kızgın maden eriğiyi dökmek.
Kırbaçlamak.
Derisini yüzmek.
Ellerinden ve ayaklarından duvara çivilemek.
Kızgın demirle dağlamak.
Diş ve tırnaklarını sökmek.
Parmaklarını kırmak.
Yılan, çiyan, akrep içine atmak.

Şimdi 12 Eylüle gelelim. Diyarbakır’da uygulanan işkence biçimleri diğerlerinden çok farklıydı. Çünkü 12 Eylülün faşist generalleri, batıda sadece düzen karşıtı sosyalist, demokrat ve devremcilerini hedef seçmişti. Diyarbakır’da ise, ağa, bey, eşraf, şeyh, dede, Alevi- Sunni, Kurmanç- Zaza, sosyalist-liberal, köylü-kentli, okumuş-cahil ayırt etmeden Kürt halkını yargılıyordu.

Batıdaki tutuklular, düzen karşıtı vatan hainleri komünist de olsalar, nihayetinde Türktüler. Diyarbakır’dakiler ise, düzen yanlısı olsalar da nihayetinde Kürttüler. Elbette ki Türklerle Kürtlere uygulanan işkenceler farklı olacaktı.

Diyarbakır’da uygulanan maddi ve manevi işkencelerin bazıları şöyleydi:

Aç, susuz ve uykusuz bırakmak.
Bir kaç gün aç bırakıp, sonra gereğinden fazla yedirtmek.
Bok, fare ve bozulmuş yiyecekler yedirmek.
Boklu suda yüzdürmek.
Deterjanlı su içirmek.
Bakışmayı ve konuşmayı yasaklamak.
Pencereleri yazın kapatmak, kışın açık tutmak.
Sürekli olarak güneşe baktırmak.
Yüksek sesle müzik dinletmek.
Çırıl çıplak soymak.
Cinsel ilişkiye zorlamak.
Cinsel ilişki seyrettirmek.
Gözünün önünde anne, bacı ve karısına cinsel tacizde bulunmak.
Kadınların saçını usturaya vurmak.
Kutsal değerlere küfretmek.
Korku ve fobilerini kullanmak.
İntihara zorlamak.
Başka tutukluya inkence etmeye zorlamak.





Print