2024-03-29
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
Taş kalpli, taş beyinli insanlar
2012-05-04 22:36
Yılmaz Çamlıbel
Yılmaz Çamlıbel
Eski zamanlarda insanlar, tıpkı hayvanlar gibi sürü halinde, onlar gibi ilkesiz, kıblesiz, amaçsız, ülküsüz yaşarlardı. Gelecekle ilgili plan ve projeler yapmazlardı. Doğaya, kendine ve diğer canlılara bakmasını, görmesini, yorumlamasını bilmezlerdi. Beyinsel fonksiyonları sıfır noktasındaydı. Elmanın neden daldan aşağıya düştüğünü, gece ve gündüzün nasıl meydana geldiğini, kar ve yağmurun neden yağdığını merak edemezlerdi. Hiç bir kültürel ve ahlaki değerleri de yoktu. Acıma, esirgeme, koruma, merhamet etme duygularından yoksundular.
İnsanların üretmeye başlaması, yöneten-yönetilen biçiminde iki kümeye ayrılmasıyla, modern sınıfların ortaya çıkmasıyla, kendini ve dünyayı değiştirmeye başlamasıyla birlikte, bu statik durum hızla değişmeye başladı.
İnsan beyninin yaratıcılığı, mevcut statükoyu alt-üst eden bir değişim ve dönüşüm sürecinin başlamasına neden oldu. Bu yaratıcılık sonucunda insan zekası, eskiyi atıp yerine daha iyisini ve güzelini koydu. Hep daha iyiye, daha güzele doğru yürüdü. Keşifler ve icatlar çağı başladı. İnsanı hayrete düşüren ve hayran bırakan icatlar ve keşifler yapıldı, yapılmaya devam ediliyor.
Bu değişim ve dönüşümün merkezinde insan zekası vardı. O, iki kiloya yakın ağırlıkta olan organımız tüm hayallerimizi gerçekleştirdi. İnsan neslini vahşi çağdan günümüzün modern dünyasına taşıdı.
Bu nedenle bilim adamları insanı „Düşünen hayvan.“ biçiminde tarif ediyorlar. Kısacası hepimiz, düşündüğümüz oranda insana, düşünmediğimiz oranda ise hayvana yakınız. İşte bu yüzden dünya egemen çevreleri, yönettikleri insanlara düşünmeyi yasaklıyorlar. İnsanların düşünmesini engelliyerek, onları sürüleştiriyorlar ve daha kolay yönetiyorlar.
Beyinsel yaratıcılığımız, yanlız maddi dünyamızı değil, manevi dünyamızı da, daha renkli ve daha zengin bir hale getirdi. Onun sayesinde dünyada farklı kimliklerin var olduğu bilincine vardık. Farklı cins, sınıf, milliyet, renk, dil, din ve mezheplerden insanların var olduğunu bilmek, onlara saygı göstermek, kendisi için istedikleri her şeyi onlar için de istemek, etkileşmek için kapılarını diğerlerine açık tutmak, beraber üretip beraber tüketmek, hak ve hukuk yandaşı olmak, mazlumlardan yana olup zalimlere karşı çıkmak v.s. evrensel bir ahlak ve yaşama anlayışı haline gelmiş bulunuyor.
Elbette ki, bu günlere kolay ulaşmadık. Bu uğurda büyük bedeller ödedik. İşkenceler gördük, hapislerde çürüdük, öldürüldük, kitlesel katliamlarla tarih sahnesinden silindik.
Haksızlıkları ortadan kaldırmak, statükoyu bozmak, hak ve hukuku egemen kılmak için, her türlü zulmü göze alarak mücadeleye katılan insanlar olduğu gibi, yan çizenler, idare edenler, kaytaranlar, hatta karşı çıkarak tarihi gidişe ihanet eden insanlar da oldu elbette.
Sözün kısası Nuh Nebi’den bu yana insanlar, statükocularla değişimciler biçiminde, iki ana hat üzerinde kümelenmiş bulunuyorlar. Bu iki grup arasında hayatın her alanında, amansız bir mücadele yürütülüyor.
90 yıldan beridir, Kürt halkıyla Kemalist rejim yanlısı insanlar arasında da, amansız bir mücadele yaşanıyor.
TC‘nin kuruluş sürecinde Kemalistler, Kürtlere ortak mücadeleyle ortak devlet kurma önerisinde bulundular. Kürtlerin büyük bir bölümü bu sözlere inanarak, Kemelistlerle beraber hareket ettiler. Devletin kuruluşuyla birlikte Kemalistler, Kürt halkının varlığını yok saydılar ve yok etmeye kalktılar. Kürt halkı bu ihaneti sineye çekmedi, buna itiraz etti ve gerektiğinde silaha sarıldı.
Kemalist Türk yöneticileri, Kürt ulusal muhalefetini kırmak, Kürt halkına boyun eğdirmek için, akla gelen her türlü zulmü yaptı. Bize „Siz Türksünüz.“ dediler, biz hayır „Biz Kürdüz“ dedik. Onlar „Bize baş eğin.“ dediler, biz başkaldırdık.
80 sene boyunca „Kürt yoktur“ dediler, biz „Var“ dedik. Sonunda Kürtlerin varlığını onlara kabul ettirdik.
Güney Kürdistan önderlerimizi “Pêşmerge, aşiret reisi, onların adını bile anmam” biçiminde küçümseyenler, şimdi bu önderlerimizin ayaklarını altına kırmızı halı seriyorlar. “Federesyonu savaş nedeni sayarız.” diyen Türk yöneticileri, tükürdüklerini yalamak zorunda kaldılar.
Şimdi de “Kürdistan diye bir ülke yok” diyorlar. Bizler ise “Var” diyoruz. Bakalım bunu kaç sene sonra kabul edecekler? Malum, bu adamların jetonu çok geç düşüyor.
Bu durum karşısında, Kemalist Türk yöneticilerinin beyin ve yüreklerini nasıl tarif edebiliriz? Kürtlerin varlığını ancak 80 yılda kavrayabilen bir beyne hangi sıfat yakışır acaba? Açıkcası bu adamların beyni paslı. Bu adamların beyinleri, çağa uygun biçimde çalışmıyor. Bu adamlar taşkafalı veselam.
Peki bu adamların yürekleri için ne diyeceğiz? Hak, hukuk, adalet, insaf, merhamet, nedamet, kısacası insanları insan yapan her türlü manevi değerlerden yoksun olanların yüreğine hangi sıfat yakışır acaba? Bu adamların yüreği Ortaçağ karanlığında çarpıyor. Yürekleri taştan yapılmış sanki.
Bu yapıdaki insanların, maddi ve manevi çağdaş değerlere sahip olması mümkün mü? Bu adamlardan ne köy olur ne kasaba. Bunları, başkalarını zehirlemesin diye tarihin çöplüğüne atmamız gerekiyor.
Print