2024-05-09
Skip Navigation Links
Destpêk/Anasayfa
Pêwendî/İlişki
Lînk
Skip Navigation Links
Video
Album
Arşîv
Yılmaz Çamlıbel
 
Lozan Sürecinde Kürtler (1)
2012-07-01 22:24
Yılmaz Çamlıbel
Lozan Antlaşması, Türk devletine yasalite kazandıran, Osmanlı egemenliğindeki Kürdistan‘ı üç parçaya bölüp sömürgeleştiren bir antlaşmadır. Türkiye cumhuriyeti, bu antlaşmayla meşruyet kazanmıştır.

23 temmuz 1923 tarihinde imzalanan bu antlaşmanın 37. Maddesinde şöyle deniliyor. „Türkiye, bu metindeki hükümleri temel yasa olarak tanınmasını ve hiç bir yasanın, hiç bir yönetmenlik ve hiç bir resmi işlemin bu hükümlerle çelişkili ya da onlara aykırı olmamasını ve hiç bir yasanın, hiç bir yönetmenliğin ve hiç bir resmi işlemin sözkonusu hükümlere üstün sayılmamasını kabul eder“

Bu nedenle, Lozan’ın imzalandığı tarihten itibaren, Türk devletinin siyasi, ekonomik, sosyal, kültürel ve inançsal eylam ve davranışları bu metnin temel mantığına aykırı olmaması gerekir. Çünkü Lozan Antlaşması, Türk anayasasının da üzerinde bağlayıcılığı olan bir hukuk metnidir.

Oysaki Lozan’dan sonra Türkiye’de yapılan anayasaların, yasaların, yönetmenliklerin ve resmi işlemlerin büyük çoğunluğu, Lozan Antlaşması’nın temel ilkeleriyle çelişmektedir. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti, resmen gayr-i meşru bir hale gelmiş bulunuyor.

Sevgili okuyucularım, yukarda yazdığım notları, unutmadan yazımı okumanızı rica ediyorum. Bu şekilde, Türk yöneticilerinin imzaladıkları bu hukuk metninin ana ilkelerini nasıl çiğnediklerini, bunun sonucunda Türk devletinin nasıl gayr-ı meşru hale geldiğini daha iyi göreceksiniz. Zira Türk Anayasası başta olmak üzere, mevcut yasalarının büyük bir bölümü, Lozan Antlaşmasıyla ciddi şekilde çelişmektedir.

Tarihi bilgilerden yoksun olanlar, geçmişini bilmeyenler, içinde yaşadığı süreci doğru kavrayamazlar ve gelecekle ilgili doğru projeler yapamazlar. Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışı, Kürdistan’ın parçalanması sürecinde Kürtler, ne yazık ki böyle bir durumdaydılar.

O günün koşulları bir Kürt devletinin kurulmasına çok uygundu. Osmanlı İmparatorluğu dağılma sürecine girmişti. Emperyalist devletler, bu dağılmayı hızlandırmak için yoğun çaba içine girmişlerdi. Osmanlı egemenliği altında yaşayan ülkelerinin önder kadroları, bu tarihi gidişten yararlanmak için örgütleniyor, halklarını mücadele alanlarına sürüyor, güçlü devletlerle iş ve güç birliği yapıyorlardı.

Ama Kürtler içide bulundukları ciddi zaaflar nedeniyle, ulusalcı bir politika izleyemediler, aksine Kemalistlerin kuyruğuna takıldılar ve boynuna geçirilen sömürge zincirini kıramadılar.

Günümüzde, Kürt halkının temsilcisi olduklarını söyleyenler tıpkı 90 yıl öncesi gibi, Kemalistlere kuyrukçuluk yapıyorlar, Kürtleri ikinci bir Lozan batağının içine çekmeye çalışıyorlar.

Bu nedenle günümüzde Kürt ulusal kurtuluş mücadelesine gönül verenlerin, bu uğurda özveriyle çalışanların, birinci Lozan sürecini çok iyi kavraması gerekiyor. O dönemde nasıl aldatıldığımızı iyi bilmezsek eğer, ikinci Lozan tuzağına düşmekten kurtulamayız. Ben, Lozan sürecinde yaşanan önemli olayları bir kaç bölümde sizlere aktarmak istiyorum.

Osmanlı İmparatorluğu, ondukuzncu yüzyılın başlarında dağılma sürecine girmişti. Osmanlı egemenliği altında yaşayan halkların tümü, ulusal haklarını elde etmek için, Osmanlı coğrafyasını yeniden düzenlemeye çalışanlar, Düvel-i muazzama denilen güçlü devletlerle iş ve güç birliği yaptılar. Halklarını seferber ederek, sürece etkin biçimde katılarak bu dağılmayı hızlandırdılar ve sonuçta ulusal haklarına kavuştular.

Dönemin güçlü ülkelerin yöneticilerinin büyük bir bölümü, bir Kürt devletinin kurulması gerektiğini söylüyorlardı. Lozan’da da bu konuyu sürekli olarak gündeme getirdiler. Ne yazık ki o dönemin Kürt önder kadroları, bu tarihi gidişi doğru okuyamadılar. Dolayısiyle sürece katılma çabası içine girmediler. Sonuçta Osmalı idaresi altanda yaşayan tüm halklar, bağımsız devletlerini kurdular. Sadece Kürtler bundan mahrum kaldılar.

Şunu kabul etmek zorundayız ki Kemalistler, bu gidişi en iyi okuyan, azami yararı sağlamak için sürece örgütlü biçimde katılan, bunun için emperyalistlerle iş ve güç birliği yapmaktan kaçınmayan kesimlerin başında geliyordu. Bu nedenle de, azami çıkarını elde etme başarısını gösterdiler.

O süreçte Kemalistler, Kürtlere çok vaatlerde bulundular. M. Kemal, Samsun’dan sonra geldiği Amasya’da „Amasya Tamimi“ adıyla bir deklerasyon yayınladı.

Daha sonra M. Kemal ile Osmanlı Bahriye Nazırı Salih Paşa, 22 Ekim 1919 tarihinde Amasya Protokolünü imzaladılar.

Bu protokolün bir pragrafında şöyle deniliyordu. „Osmanlı Devleti tasavvur edilen hududunun, Kürt ve Türklerin mesken olduğu araziyi ihtiva ettiği, Kürtlerin Osmanlı camiasından ayrılmasının imkansızlığı izah edildikten sonra, bu hususun asgari bir talep olmak üzere temin edilmesi, müştereken kabul edildi. Bundan başka, Kürtlerin serbestçe gelişmelerini temin için ırki ve içtimai (ulusal ve toplumsal) hukukları aynen kabul edildi.“

Görüldüğü gibi bu protokol ile Kürtlerin temel insani ve ulusal hakları tanıyor ve güvence altına alınıyordu. M. Kemal, Kürt önderlerine yolladığı mektuplarda, kutsal vatanımıza giren sömürgecileri kovmak, bunların eline esir düşen padişahı kurtarmak ve ortak bir devlet kurmak için, el ele vermeyi ve ortak bir devlet kurmayı öneriyordu. Bazı Kürt yurtseverlerinin karşı çıkmalarına rağmen, Kürtlerin büyük bir bölümü M.Kemal’e destek verdiler ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasına büyük bir katkı sundular.

Bir sonraki yazımda, Lozan Konferansında yaşanan önemli tartışmaları özetleyeceğim.

Devam edecek..
Print