1 Mayis’i ‘kazâ’ etmek?
Hadi materyalist demeyelim ama en azindan dine karsi aralarina hayli soguk bir mesafe birakanlarda bile eninde sonunda dinin kavramlarindan birine siginma ihtiyacini görmek insana tebessümle karisik bir hüzün veriyor.
Auguste Comte, meshur Üç Hâl Kanunu’nda insanligin teolojik ve metafizik safhalari tamamladigini, artik (1800’lü yillar kastediliyor) Pozitivist çaga gelindigini ileri sürerek hadiseler arasindaki sebep-sonuç iliskileri anlasilirsa ‘kestirmeden söylüyorum- ortada din diye bir sey kalmayacagini söylemisti. Comte, inanç ve fikriyattaki farkliligin toplumda anarsiye yol açtigini düsünüyordu; ne var ki, insanlarin patatesten bile olsa dinden vazgeçemeyeceklerini anlayinca daha sagliginda Pozitivizm’i bir din sekline sokarak teorisine kanat takti: Bir insanlik dini; bu din ayin ve törenleriyle Hiristiyanliktan pek farkli degildi, sadece Tanri’nin yerine insanligi, azizlerin yerine de bilginleri, mühendisleri, akademisyenleri geçiriyordu. Pozitivizm, kendi asrinda bile ragbet görmedi. Türkiye ve Brezilya hariç (Bkz. Sahin Alpay’in ‘Pozitivizm Kilisesi niçin çöküyor’ baslikli Zaman yazisi). Bizde de durum sudur: Milli egitim hayatimizin ‘fen’ koridorlarinda hâlâ bir Pozitivist felsefe hortlaginin dolastigi mâlumdur.
DISK’çiler Taksim Meydani kutsaldir diyorlar, ‘Neresi kutsal, degildir’ diyenler de eksik degil elbette. Benim için de Taksim kutsal bir mekân degil. Isin açikçasi, tarih denilen o büyük hikâyede ne kadar saga sola bulastirildigini ve ugrunda ne kadar çok kan döküldügünü gördükten sonra kutsal kavramini kuyumcu terazisiyle tartarak kullanmayi tercih edenlerdenim. Mekâna izafeten ‘K-d-s’ kökünden kutsal, Kur’an’da sadece üç kere geçiyor.
Taksim benim için siradan bir yer; fakat DISK’çilerin ‘Taksim kutsaldir’ nitelemesine bir itirazim yok. Insanlarin neyi kutsal sayip saymayacaklarini kendi inancimizin kriterlerine vurarak tayin edemeyiz. Lüzumundan fazla dinibütün bir kisim halkimizin Ortodoks ayazmalarinda sifâ aradigi, derûnunda gerçekte kimin yattigi meskûk bazi türbelere mum yakip, tel baglayip, tuz döküp, horoz keserek kendince Hakk’a yakinlastigini düsünenleri bile elestiremeyiz bu nokta-i nazardan. Inançlar ve inanç unsurlarini tartismamak, elestirmemek bir nezaket kaidesidir çünkü.
Evet, DISK’e göre Taksim kutsal bir alandir ve bütün emekçilerin yarin Taksim’de ‘Kutsal’ 1 Mayis’i kutlama hakkinin yanindayim. Hükümetin, ‘1 Mayis’a karsi degiliz; gidin Yenikapi’da toplanin; bedava otobüs bile veririz, lâkin Taksim’e izin vermeyiz’ tehdidi de bana göre hiç de ciddi bir bahane degil.
Mesele, gösterildigi gibi Taksim esnafinin cam-çerçevesinden ibaret degil tabii ki; hükûmet, Gezi’den beri birileriyle çatisabilecegi, bir husûmet, bir gerginlik icad edebilecegi maraza sivilcileri ariyor; bulursa ne âlâ, bulamazsa kasiya kasiya çibanhaline getiriyor. Bu açik hesabi görmeden, 1 Mayis’i kutsalin örtüsüne bürüyerek Taksim’de israr etmek, Türkiye’de isçi sinifinin hak mücadelesine büyük bir katki vermez. Böyle düsünüyorum.
Endisem su: ‘Taksim’de kutlariz, yok kutlatmayiz’ polemiginde isçiler, yavas yavas hükûmetin esasen arzuladigi bir noktaya, daha açik dille bir açmaza dogru getirilmis bulunuyorlar: Isçiler Taksim’de direnir ve olaylar çikarsa hükûmet, ‘Bunlar nizam tanimiyorlar, çapulcular, cam, çerçeve kirmaktan baska sey bilmezler, Ukrayna’yi da bunlar karistirdi’ diyerek kârina bakacak ve taraftar kitlesine Taksim’deki isçileri anarsist çapulcular gibi gösterecek. Miting, son an sürpriziyle Yenikapi’ya alinirsa bu defa ‘Bakin, kararlilik gösterdik; Taksim’deki esnafin güvenligini koruduk’ edebiyati yapilacak.
Kime sözüm geçer bilmem; derim ki, fedâkârlik ve yigitlik isçilerde kalsin; bu sene Yenikapi’yla iktifa edilmesinden yana gönlüm. Savm u salâtin bile kazâsi var yahu.
Seneye Allah kerim…
——————————————–
Zaman-1 Mayis
A. Turan Alkan