1 Mayis ve dostça bir elestiri

2013 1 Mayisini da geride biraktik.
1 Mayis kutlamalari Cumhuriyet döneminde uzun yillar yasakliydi. Isçi sendikalari gibi. Sosyalist düsünce ve örgütler gibi. Kürtlerin Newroz bayrami gibi. Sistem, isçilerin bu birlik, mücadele ve dayanisma gününü ‘bahar bayramina’ çevirmeye çalisti ve onlarin sokaga, meydanlara çikmasina izin vermedi.
1960 ve 70’li yillarda gelisen isçi hareketi, bayramini kutlamak için de birhayli direndi ve bunu basardi. Ne var ki bu da diger birçok hak ve özgürlügün kazanilmasi gibi kolay olmadi. 1976 yilinda Istanbul’da Taksim meydaninda yapilan 1 Mayis’a yüzbinler katildi. Bu rejimi ürküttü ve engelleme, provoke etme çabalari devreye girdi. Bu nedenle 1977 1 Mayis’i kanli geçti, 35 insanimiz, bazilari silahla, çogu ise çikan kargasada ezilerek hayatini yitirdi.
12 Eylül rejimi 1 Mayisi bir kez daha yasakladi ve yillar içinde bu yasak asilsa bile 1 Mayis kutlamalari özellikle Istanbul’da hep olayli geçti. Son 2-3 yila kadar.
2010 yilinda hükümet 1 Mayisi isçi bayrami olarak kabul etti ve Taksim’de kutlanmasina izin verdi. Böylece artik, yillar içinde alisilan, yasallasan Newroz kutlamalari gibi 1 Mayis’in da artik baris içinde, kavgasiz gürültüsüz kutlanacagini sandik.
Ne var ki bu yil öyle olmadi, bir tür basa döndük. Taksim ve çevresi yine savas alanina döndü.
Bunun nedeni hükümetin bu yil, Taksim alaninda yapilmakta olan düzenleme nedeniyle buranin kitlesel kutlamalara uygun düsmedigini söyleyip Kazliçesme, Kadiköy gibi baska alanlari göstermesiydi. Ama Taksim’in sembolik önemini gerekçe gösteren sendikalar orada kutlamakta israr ettiler. Bu yüzden polis Taksim’e çikan yollari kapadi, metro ulasimi durdu, yer yer köprüler trafige kapandi ve Taksime yürümekte israr eden gruplara karsi su ve biber gazi kullanildi. Isin içine tas ve Molotof kokteylleri karisinca ortalik ana baba gününe döndü.
Taksim gerçekten de su dönemde bir insaat alani görünümünde. Yer yer motorlo araç ve yaya trafigine kapanmis, büyük çukurlar açilmis. Normal günlerde bile Taksim’de gidis gelis bir sorun. Oraya yüzbinlerin yigilmasi durumunda, herhangi bir kargasada insan hayati bakimindan ciddi riskler çikabilirdi. Bu ülkede provokatörlerin bos oturmadigi ve kimi sorumsuz-marjinal gruplarin varligi da öteden beri biliniyor. Bu nedenle Hükümetin ve Valiligin kaygilari hakli sayilirdi. Sendikalar bunu anlayisla karsilayip bu yil gösterileri baska bir alanda yapabilirlerdi. Ben de daha 29 Nisan günü yaptigim açiklamada bu kaygilari dile getirmistim.
Bence isçiler, emekçiler bakimindan amaç bagci dövmek degil, üzüm yemek olmaliydi. Ama is inada bindi ve bildigimiz tatsiz manzaralar yasandi. Bundan kim ne kazindi bilemiyorum.
1 Mayisin yasakli oldugu dönemlerde, bedelini de ödeyerek meydanlara çikma çabasi elbet hakli bir direnisti ve anlasilir bir seydi. Ama 1 Mayis’in artik serbestçe kutlanabildigi bir dönemde isi, ille de Taksim’de kutlayacagim diye böylesi bir kavga dövüse vardirmak, sonunda da bayrami kutlayamamak bana mantikli ve hakli görünmüyor.
‘Taksim’de 1 Mayis kutlama’ adina böylesi bir ‘direnis’ gösteren sendikacilarimizin, acaba isçi haklari, özgürlükleri ve genel olarak ülkemiz insaninin hak ve özgürlükleriyle ilgili olarak yaptiklari nedir? Tüm mesele 1 Mayisi kutlamak ve hele Taksim’de kutlamak mi?..
Bu ülkede çalisanlar için is güvenliginin durumunu biliyoruz. Tuzla tersanelerinde hayatlarini yitiren isçilerin trajedisi malum. Her gün ortalama 3-4 isçi is kazalarinda hayatlarini yitiriyor. Sendikalarimiz bunun için ne yapiyorlar? Miting, gösteri filan Bir hareket var mi?
Ya sendikal haklar için? Örnegin AB standardinda sendikal haklar için son yillarda herhangi bir isçi gösterisi yapildigini duydunuz mu? Oysa Istanbul gibi 15 milyonluk bir kentte, sendikalar ha dese bunun için yüzbinler toplanir. Ayrica bu türden gösteriler için uygun alanlar da vardir.
Ya yeni anayasa için? Ülke darbecilerin 1982 anayasasindan, bu deli gömleginden kurtulmaya çalisiyor. Sivil ve demokratik bir anayasa yapilmasi için yogun istek ve çaba var. Öte yandan böyle bir anayasa istemeyen, darbe anayasalarinin kayit ve sartlarini korumak için direnen statükocu güçler de az degil. Böyle bir durumda sendikalardan ses çikiyor mu? Onlarin yeni anayasa için dise dokunur bir önerileri var mi?
Kürt sorununun çözümü için, Alevilerin talepleri için ne diyorlar? Bu ülkede herkes için özgürlük ve demokrasi onlari ilgilendirmiyor mu?
Listeyi uzatmak mümkün, ama bu kadari da yeter.
Ben, düsünce ve davranis biçimleriyle hala 1970’li yillarda yasayan ‘tünelin öbür ucunda kalmis’ kimi sol gruplara, marjinallere bir sey demiyorum. Onlarin halkin ne düsündügünü, ne istedigini bilme, onlarla kaynasma gibi bir sorunlari yok. Ama sendikaci arkadaslarin sorumlulugu büyük ve bunun geregini yapmalari genis emekçi kitlelerin ve bir bütün olarak ülkemiz insanlarinin özgür, demokratik, geliskin bir hayata ulasmalari için zorunlu.
Umarim ki hayatini özgürlük ve sosyalizm mücadelesine vermis bir sosyalistin bu elestirilerinin, hakli ya da haksiz, ama dostça oldugunu kabul ederler.
2 Mayis 2013
Kemal Burkay