1980 darbesinin Avrupa’daki uzun gölgesi
Bu hafta siyaset yelpazesinin her tarafindan birçok kisinin su dile getirdigi bir düsünceye katilmamam mümkün degil:
1980 askerî darbesinin sorumlularindan ikisi, emekli generaller Kenan Evren ve Tahsin Sahinkaya’ya açilan davanin baslamasi, son derece büyük sembolik öneme sahip tarihî bir olay. Bu dava, ordu komutanlarinin yaptiklarindan dolayi asla hesap vermedigi ve Türkiye devletinin de ordunun geçmiste yaptigi yanlislarin kurbanlari için adalet arama gücü ve niyetinin olmadigi bir dönemin sonunu isaret ediyor.
Iyimser mizaçli biri olarak, bu firsatin sadece Eylül 1980’deki olaylara ve iki darbe tertipçisinin sorumluluklarina odaklanarak heba edilmemesini cani gönülden umut ediyorum. Bu dava, 1977’deki Kanli Bir Mayis ve yetmislerin sonunda Alevileri hedef alan pogromlar gibi darbe öncesi mezalimleri de aydinlatmak için kullanilmali; bu olaylar askerî darbenin zeminini hazirlamak için tezgâhlanmisti.
Darbe öncesi, esnasi ve sonrasindaki bütün dehset verici olaylarin açiga çikarilmasi, Eylül 1980’in zehirli mirasiyla nihayet basa çikmak yönünde ilave bir güç de katmali. TBMM’nin bu davanin müdahillerinden olmak için basvuruda bulunmasinin, Türkiye için hâlâ pek çok sorun yaratan askerî anayasanin kalintilarindan kurtulmanin simdi ayni Meclis’in üzerine düstügünü anladigina dair bir isaret oldugunu umuyorum. Küçük parti hesaplarina giriserek bu sansi bosa harcamamalilar.
Tam da darbenin yol açtigi hasarlari tamir etme görevinin kendisi, hükümeti Kürt sorunu konusundaki politikalarini degistirmeye ikna etmeli. Kürtlerin Türk devleti tarafindan zorla asimilasyonu 1980’in çok öncesine dayaniyor. Fakat darbeden hemen sonra mesum Diyarbakir Cezaevi’ndeki Kürt aktivistlere karsi uygulanan zulüm ile radikal Kürt milliyetçilerinin daglara çikma tercihinin arasinda dogrudan bir bag var. Türkiye geçmis hatalarini kabul etmek konusunda uzun bir yol kat etti, fakat siyasetçiler ayrimciliga ve haksizliga ugramislik duygusunun siddet veya gelisigüzel tutuklamalarla bastirilabilecegine hâlâ inandigi müddetçe sorun çözülmeyecek.
Bununla birlikte 1980 darbesinin uzun gölgesi sadece Türkiye’nin iç siyaset gündeminin üzerine düsmedi. On yillar boyu askerî darbe Türkiye’ye yönelik disaridaki algiyi da sekillendirdi. 1980’ler ve 90’larda Avrupa’daki siyasi aktivistler kusaginin tamami çirkin bir Türkiye imajiyla büyüdü: Ordunun hükmettigi ve solcularin, sendikacilarin ve Kürtlerin Almanya, Hollanda ve diger güvenli ülkelere siginmak zorunda kaldigi bir ülkeydi onlar için Türkiye. Benim de Türkiye’yle ilk kisisel siyasi tanismam, kendilerinin ve yoldaslarinin yasadigi zulümleri anlatan siyasi mülteciler araciligiyla olmustu. Okuduklarim ve dinlediklerimden o kadar etkilenmistim ki, 1980’lerin sonunda Hollandali turistleri Türkiye’ye gitmesinler diye ikna etmeye çalistigimiz tatil boykotunun örgütleyicilerinden biri oldum. Girisimimiz tam bir basarisizliga ugradi, çünkü büyük tatil acenteleri Türkiye’ye seyahat organize etmenin pek çok avantaji oldugunu çoktan kesfetmisti ve birçok Avrupali iki haftalik günes ve ucuz eglence karsiliginda ahlaki itirazlarini geçici olarak unutmaya tesneydi.
Yirmi yil boyu Türkiye, insan haklarina yönelik yaygin ihlallerin yasandigi Avrupa ülkeleri listesinin tepesindeydi ve bu yüzden Avrupa solu Türkiye’nin AB ile baglarini kuvvetlendirmek yönündeki tüm çabalarina kuvvetle karsi çikti. Türkiye’nin sicilini savunanlar merkez-sag, Hiristiyan demokratlar ve muhafazakârlardi, çünkü gelisen ticarî iliskilerin faydalarina ve Türkiye’yi Soguk Savas sirasinda Bati’ya bagli tutma ihtiyacina deger veriyorlardi. Onlar için insan haklari ikincil önemdeydi, Gümrük Birligi çok daha mühimdi.
Tarihin ironilerinden biri, Avrupa solu ile saginin, Türkiye yüzyil biterken iyilesmeye basladiginda taraf degistirmesiydi. Türkiye hapishanelerde ve karakollarda sistematik iskence gibi bazi en vahim insan haklari ihlallerinden kurtulmayi basardigi için Sosyalistler ve Yesiller, Türkiye’nin AB üyeligine yönelik tutumlarini degistirdi ve nihai üyeligin güçlü savunuculari haline geldi. Birçok Muhafazakar da Sovyet tehdidi ortadan kalkinca ve onun yerini yeni bir düsman, yani Islam alinca düsüncesini degistirdi; nasilsa Türkiye AB üyesi olmadan da ticaret patlama yapiyordu. Merkez sagdaki birçok insan için Türkiye’nin AB üyeligi artik bir seçenek degil. 1980 darbesinin feci etkilerinin nihayet asilmakta oldugu gerçegine ragmen bu böyle.
————————————————
Zaman-8 Nisan
Joost Lagendijk