Makale

21’inci Yüzyil

Cumartesi gecesi saatler ilerlerken Cerablus’ta gencecik bir askerimiz sehit düsmüs, üçü yaralanmis, iki tank da tahrip olmustu… Semdinli’deki ölümlü çatisma haberi de bu gelismenin gölgesinde kayboldu.

Yatarken ise Diyarbakir Havaalani’na roket saldirisi oldu, neyse ki ölen ve yaralanan yoktu.

Pazar günü de Cumartesi gecesinin sikintili ve gergin havasi devam etti.

Türkiye’nin elem veren durumunu en vurucu sekilde Üçüncü Köprü’nün açilisina gelen Bulgaristan Basbakani Borisov’un ‘maalesef artik her hafta size bassagligi mesajlari gönderiyoruz’ sözleri netlestiriyordu.

* * *

Darbe girisimi, savas, boyutlari her gün biraz daha genisleyen siddet ve terör…

2010 veya 2011 yillarinda akillara ‘teget’ bile geçmeyecek kanli bir uçurumun etrafinda dolanip duruyoruz.

Peki, ne oldu, neden bütün bunlar?

Kendisini, can yakici tüm gelismelerin disinda tutarak ‘magdur’ ilan eden siyasal iktidar görmezden gelse de galiba bu son bes yillik dönem hiç kimseye yaramadi ve yarayacak gibi de durmuyor.

* * *

Son zamanlarda ‘demokratlara’ karsi duyulan düsmanligin kaynagini anlamak için her daim hatirlatilmasinda yarar olan bir konusma, aslinda bu dönemin yol haritasinin ne oldugunu gösteriyordu.

Neden bu duruma düsüldügünü en iyi anlatan ve sürekli animsattigim 1 Nisan 2013’deki bu konusmada dönemin AKP Istanbul Il Baskani;

’10 yillik iktidar dönemimizde bizimle su ya da bu sekilde bizimle paydas olanlar, gelecek 10 yilda bizimle paydas olmayacaklar. Çünkü bu geçtigimiz 10 yil içinde, bir tasfiye süreci ve bir tanimlama, özgürlük, hukuk, adalet söylemi etrafinda yaptiklarimiza paydaslar vardi. Onlar da su ya da bu sekilde her ne kadar bizi hazmedemeseler de; diyelim ki liberal kesimler, su ya da bu sekilde bu süreçte bir sekilde paydas oldular ancak gelecek insa dönemidir. Insa dönemi onlarin arzu ettigi gibi olmayacak’ diyordu…

Bu ‘insa’ döneminin neyin ‘insa’ dönemi oldugunu gittikçe daha fazla görmekteyiz.
* * *

Örnegin, Recep Tayyip Erdogan, AKP’nin 15’inci kurulus yildönümündeki video konusmasinda kurucusu oldugu partiyi söyle tanimliyor ve ‘dava’ meselesini somutlastiriyordu:

‘Bu parti 15 yillik bir parti olabilir ama bu partinin ve mensuplarinin medeniyet davasi bin 400 yillik kadim bir davadir.’

Kisacasi ‘insanlik âlemi’ kavraminin yerine ‘Islam Dini’nin, ‘insan’ kavraminin yerine de ‘Müslüman’in kondugu bir anlayistan söz ediyordu. Bu yerküre üzerinde yasayagelen insanlik âleminden koptugumuz gibi sadece ‘din’ referans aliniyor ve kendi dinimizden olmayan herkes de ‘öteki’ haline geliyordu.

Tabii sadece din degil, siyaset sikistirdiginda da zaman zaman ‘milliyetçilik’ kavrami yeni anlayisin anahtar kelimeleri haline geliyordu.

* * *

Hâlbuki AKP’nin kuruldugunda söylenenler çok baskaydi.

Ayni insanlar, o zaman kendilerini AKP’nin Parti Programi’nda okuyunca göreceginiz gibi çok farkli bir sekilde ifade ediyorlardi:

‘Partimiz, gelenegin ve geçmisin birikimiyle ülkemizin sorunlarina, dünya gerçekleriyle paralel biçimde, özgün ve kalici çözümler sunmayi hedefleyen, topluma hizmet etmeyi esas alan, ideolojik platformlarda degil, çagdas demokratik degerler platformunda siyaset yapmayi benimseyen bir partidir.

Partimiz bu vasfiyla tüm vatandaslarimizi cinsiyetleri, etnik kökenleri, inançlari ve dünya görüsleri ne olursa olsun ayirim yapmaksizin kucaklamaktadir. Bu çogulcu anlayis temelinde, yurttaslik bilincinin gelistirilmesi ve üzerinde yasamakta oldugumuz vatana mensup ve sahip olma gururunun bütün yurttaslarimizla paylasilmasi, partimizin temel hedeflerindendir.

‘Herkes özgür olmadikça kimse özgür degildir’ özdeyisi, partimizin temel ilkelerindendir. Partimiz, bireyi bütün politikalarin merkezine alarak demokratiklesmenin saglanmasini, temel insan hak ve özgürlüklerini temin etmeyi ve korumayi en önemli ödevleri arasinda sayar.

Partimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin birlik ve bütünlügünün, laik, demokratik, sosyal hukuk devletinin, sivillesmenin, demokratiklesmenin, inanç özgürlügünün ve firsat esitliginin esas kabul edildigi bir zemindir.

Toplumlari ve devletleri tahrip eden yozlasma, yolsuzluk, usulsüzlük, çikarcilik, iltimas, hukuk önünde ve firsat açisindan esitsizlik, irkçilik, partizanlik, despotluk gibi olumsuzluklar partimizin en yogun mücadele alanlaridir.’

Simdi bu tanimdan ne kadar uzaktalar ama bu tanimdan böylesine uzaklasmak kimseye yaramadi, alçakça bir darbe girisiminden savasa, vahsi teröre, her gün kan revan içinde kaliyoruz.

* * *

Bu kanli çalkantidan çikisimizin yolu aslinda çok belli:

AKP’nin kendi programina dönmesi, kendi vaatlerine uymasi, yillar önce buldugu dogrulari hayata geçirmesi Türkiye’yi bu karanliktan çikarmaya yeter.

Neden AKP ‘kendi dogrulari’ndan vazgeçti?

Onu iktidara tasiyan, iktidarda güçlendiren, Türkiye’yi gelistirip zenginlestiren bu dogrulardan kopmanin ülkeye bir faydasi dokundu mu?

AKP gerçekten böylesine felaketlerle dolu bir ülkenin iktidari olmayi mi yoksa bir zamanlar oldugu gibi ‘dünyanin yildizi’ kabul edilen bir ülkenin iktidari olmayi mi tercih eder?

Zengin ve mutlu bir ülke yaratmak istiyorlarsa, bunun yöntemi kendi programlarinda yaziyor.

* * *

Demokrasiyi, hukukun üstünlügünü, temel hak ve özgürlükleri, insani, insanlik âlemini yok saymak, Türkiye’deki muhafazakâr dindarlar basta olmak üzere hiç kimseye huzur getirmez, getirmiyor ve getirmeyecek.

AKP kendi parti programina ihanet ettikçe kan ve gözyasinin, kanli kaosun arttigini görmek için deha olmaya gerek yok…

Sosyolojik normallesmeyi demokrasinin güvencesi altina almak yerine, topluma deli gömlegini giydirmeye kalkismak her gün büyük bir çözümsüzlügün girdabinda kanli bir bulamaç gibi tükenmek anlamina gelir.

Bunlara gerek yok…

Huzura giden yolun haritasi parti programinda yazili, o haritayi takip edin yeter.

———————————————-

30 agustos

Mehmet Altan

Back to top button