Makale

23 NISAN

Bütün dünya Müslümanlarinca taninmayan bir “kutlu dogum haftasini” sasaayla kutlayip, devletin temellerinin atildigi Birinci Millet Meclisi’nin kurulus yildönümünü kutlamamayi benim mantigim almiyor…

Hani dense ki, 23 Nisan 1920’yi daha çok halkin katilimiyla, ulusal bir senlik halinde kutlayalim… Ya da bugüne kadarki kutlamalari daha çok “devlet kutlamasi” olarak görüp, sokaklarda, meydanlarda senlik havasinda kutlayalim dense… Anlarim…

Neden bu ülkede her sey siyah ya da beyaz olarak düsünülür… tamam siyah ve beyaz Besiktas’a yakisiyor… Ama sadece ona yakisiyor… Bu, dünyayi siyah-beyaz olarak algilama ve tüm duruslari siyah ve beyaza göre tayin etme aliskanligi bu ülkede hiç bir siyasi ya da sosyal olayi objektif yorumlayamama sonucunu doguruyor… Sadece bununla da kalmayip, her konuda, her alanda “ya benden/bizdensin, ya düsmansin” anlayisi tüm hayatimizi sekillendiriyor…

Düsünün, ulus devletlerin kurulma ve bu yolda savaslarin, baskaldirilarin, darbelerin yaygin oldugu 19. ve 20 Yüzyildaki olusumlar hakkinda Türkiye disinda her yerde olumlu ve olumsuz degerlendirmeler yapilip, olumlu olanlar üzerine yeniyi, ilerlemeyi kurma çabalari yapilir, yapiliyor… Ülkeler, toplumlar bu toplumsal ilerleme refleksleriyle kültürel, sosyal, ekonomik, bilimsel ve siyasal alanlarda daha barisçi, daha demokratik, daha insani düzenler kurma çabasindalar…

Bizim toplumumuzda bir hazimsizlik, bir “toptancilik” aliskanligi hüküm sürmekte… Herkes, hayatin, tarihin, kültürün, sosyal iliskilerin kendisiyle basladigini ve kendinden önce olan biten her seyi inkar etme iddiasinda… Böyle olunca da neredeyse 100 yila yaklasan bir ulusal deney ya toptan çöpe atilmak istenmekte (tipki 600 senelik birikimin bütün sonuçlariyla çöpe atilmasi gibi), ya da tümüyle dogrulanip tapinma refleksleriyle yeni olan her seyi inkar etmek istenmekte…

Yüzyila yakin bir tarihi deneyin her momentini, her uygulamasini tabulastirilip, kisisel tabular da yaratilarak kutsallastirilmak ne kadar hatali ve saçmaysa, bu tarihi deneyin her adimini inkar edip yok saymak da o kadar saçma ve akil disi… Bu duruslarin bizi götürdügü yer, hangi safta yer aldigimiza bagimli olarak, ya mutlak kabul ya da mutlak inkar oluyor…

Birazcik pencereden disariya yaslanip disari baktigimizda ise 19. ve 20 Yüzyilin tüm ideolojilerinin, tüm siyasi mirasinin acimasizca tartisildigini, toplumlarin bu tartismalar neticesinde daha demokratik, daha barisçi ve insani düzenler yaratmakta oldugunu görüyoruz…

Bizim tarihimizdeki her hangi bir kan kokan eylem söz konusu oldugunda Fransizlara Cezayir’i, Almanlara Hitler’i, Italyanlara Mussolini’yi ve ne bileyim geçmis Yüzyildaki herhangi bir kiyimi, savasi ya da soykirimi hatirlatip kendimizi tatmin ettigimizi saniyoruz… Hristiyan dünyasinin tarihindeki kara ve kanli lekeleri temcit pilavi gibi hatirlatip kendimizi rahatlatiyoruz… Oysa o toplumlar çoktan o hesaplasmalarini, hem de en acimasiz biçimde yaptilar, yapiyorlar ve geçmisin yükünü ve sorumlulugunu tasiyarak 21. Yüzyilda yol aliyorlar…

Bir bakin, tarihimizin her duragi, ya lanetlenir, ya göklere çikarilir… Bu arada gerçek olan kazanimlar ya inkar edilir ya da tapinma krizleri içinde göklere çikarilir… Bu tavirda hiç birimiz suçsuz degiliz… Ama hala gözler kapali bu tavri sürdürmenin affedilir hiç bir gerekçesi olmamali…

Bizim bu siyah-beyaz durusumuz güncel her olaya, her siyasi polemige, her siyasi ve soysal davranisimiza yansiyor… Her tribünün taraftari karsi tribündekileri, ellerinden gelse, bir kasik suda bogacak… Kimse kendine “acaba” sorusunu soramiyor…

23 Nisan’in ve yeni tarihin her olayinin, her duraginin ne olup olmadiginin, kazanimlarinin ve hatalarinin sakince konusulup, bu ülkenin yüzyila yakin hayatinin sekillendigi günler olarak anildigi günleri de görebilmeyi umuyorum…

———————————————-

Mamara Yerel haber-23 Nisan

Ural Ataser

Back to top button