31 yil sonra, yurt içinden

Degerli okurlar,
Dengê Kurdistan sitesinde yayimlanan son köse yazimin üzerinden bir ayi askin zaman geçti. 6 Temmuz’da dönüs günümü açikladiktan sonra hem medyanin yogun ilgisi, hem dönüs hazirliklari yüzünden ayrica köse yazilari yazamadim.
Simdi ülkedeyim. Dönüs öncesi ve sonrasi yasadiklarim medyaya ve bu arada bizim siteye genis biçimde yansidi. Bilindigi gibi, dönüsüme hem dost ve arkadaslarimin, hem medyanin ve kamuoyunun ilgisi yogun oldu. Bu kadarini beklemiyordum. Bu ise emek veren, zaman ayiran, beni ugurlamak veya karsilamak için yorulan; yazilari, mesajlari ve telefonlari ile dostça ilgilerini esirgemeyen herkese bir kez daha tesekkür ediyorum.
Dönüsümden bir gün önce, 29 Temmuz’da arkadaslarimin girisimiyle Stokholm’de benim için bir veda toplantisi düzenlendi. Bu toplantiya Isveç’ten ve Isveç disindan pek çok arkadasim ve degisik çevrelerden, örgütlerden Kürt dostlarim katildilar. 30 Temmuz günü ise yakinlarim, dost ve arkadaslarim tarafindan ugurlandim. Ayni uçakta hem bir grup arkadasim, hem de benimle söylesi yapip birlikte dönmek için Stokholm’e gelmis olan bir grup gazeteci vardi, ki bunlar arasinda Cihan Haber ajansindan Selahattin Sevi, Star Gazetesi’nden Melih Duvakli, Sabah Gazetesi’nden Ertugrul Erbas ve daha 1960’li yillardan dostum ve arkadasim olan Oral Çalislar da vardilar.
Istanbul’a indigimizde hem bu kentteki, hem de ülkenin degisik bölgelerinden -Ankara, Izmir, Adana, Konya, Diyarbakir, Dersim, Agri, Van, Mardin yörelerinden gelmis çok sayida dost ve arkadas tarafindan karsilandik. Medyanin yogun ilgisi ile dost ve arkadaslarimin heyecani yüzünden izdiham yasandi ve havaalaninda kendilerini kisaca da olsa selamlayamadim, medyaya demeç veremedim. Bunu daha sonra gittigimiz Taksim’deki Hill Otel’de düzenlenen toplantida yapabildim.
Medyaya yansidigi gibi, havaalanindan disariya vip kapisindan geçmedim, normal yolcularin da kullandigi bir kapidan geçtim. Ancak elbet iyi karsilandim. Geldigimin hemen ertesi günü, Avrupa Birligi’nden sorumlu bakan, sayin Egemen Bagis görüsme istegini iletti ve bunun üzerine kendisiyle Ortaköy’deki bürosunda görüstüm. Ertesi gün de Kültür Bakani sayin Ertugrul Günay kaldigim otele kadar gelme nezaketini gösterdi ve orada bir görüsme yaptik. Bu görüsmelerin ikisi de kamuoyuna yansidi. Her iki görüsmenin ardindan basina verdigim demeçlerde, silahlarin karsilikli susmasina, Kürt sorununda diyaloga ve esitlik temelinde barisçi bir çözüme sans taninmasina iliskin ve öteden beri dile getirdigim görüslerimi özetle tekrarladim. Bundan böyle de bu dogrultudaki çaba ve girisimlere destek verecegimi söyledim.
Uygarca bir diyalogun önemini kavramayan, buna alisik olmayan, ayrica bana karsi önyargilarindan bir türlü kurtulamayan bazi kisi ve çevrelerin bu görüsmeler nedeniyle yine rahatsiz olduklarini, çarpitmalara basvurduklarini görüyorum. Oysa huzursuz olmalari için bir neden yok. Daha yurda dönmeden önce de çesitli vesilelerle dile getirdigim gibi, ben dün neysem bugün de oyum, dün yurt disinda neleri dile getirdimse bugün de dile getirdigim odur. Gerek CNN Türk’te Ahmet Hakan’la, gerek Habertürk’te Yasemin Güneri ile yaptigimiz uzun söylesiler de bunun kaniti. Buna ragmen beni karalamak için firsat kollayan ve akil almaz zorlamalara, yakistirmalara basvuran kimilerine ise, 1965’te, yani 46 yil önce yazdigim ve ‘Prangalar’ adli siir kitabimda basilan ‘Küp Içinde Sinek’ adli uzun siirimdeki su iki misra ile cevap vereyim:
‘Ben hep o adamim ‘ Yani senin bir türlü tanimadigin ’
Evet, beni bir türlü taniyip anlamayan veya anlamak istemeyen bu türden ‘küp içinde sinek’lere verecegim cevap bundan ibarettir.
Istanbul’da kaldigim bir haftalik süre içinde bunun yani sira, kaldigim otelde ve onuruma verilen yemekte, aralarinda Ismail Besikçi, Sisli Belediye Baskani Mustafa Sarigül, Kurd-Kav yöneticileri ve çok sayida dost ve arkadasla, medya mensuplariyla, yazar ve sanatçi dostlarla görüsüp sohbet etme imkanim oldu. Anadolu yakasindaki Dilovasi’nda arkadasim Nurettin Basut’un mezarini ziyaret ettim.Kizlarim Evin ve Berivan’la kiz kardesim Sabriye ve yegenim Dilovan’in evlerine ugradim. Yine bu süre zarfinda BDP Grubu baskani sayin Selahattin Demirtas ile eski dost ve arkadasim Serafettin Elçi, CHP Genel Baskan Vekili Sezgin Tanrikulu’nun da aralarinda bulundugu çok sayida örgüt temsilcisi, dost ve arkadas tarafindan telefonla arandim.
Bir hafta sonra Ankara’ya geçtim. Burada da ilk günlerde kaldigim Neva Palas’ta ve onuruma düzenlenen yemekte çok sayida eski ve yeni dost ve arkadaslarimla, medya mensuplariyla, yazarlarla görüstüm. Kiz kardesim Inci’ye ugradim. Bundan böyle, bir aksilik olmaz ve programimiz düzenli yürürse önce Diyarbekir’e, ardindan Dersim’e ve oradaki köyüme gidecegim.
Verdigim mesajlarin yalniz Kürt kamuoyunda degil, Türk kamuoyunda da iyi niyetli tüm çevrelerde ve siradan insanlar üzerinde olumlu bir etki yarattigini gördüm. Bazen sokakta veya yemekte rastladigim ve beni TV’deki söylesilerden veya gazetelerdeki resimlerimden taniyan kisilerin sicak ilgisine tanik oldum. Bir kez daha söyleyeyim ki böylesine sicak bir ilgiyi beklemiyordum. Hükümet adamlarindan medyaya, yazar ve sanatçilardan sokaktaki siradan insana kadar, tüm bu insanlarin benim dönüsüme gösterdikleri ilgi ve verdikleri deger, oynayabilecegim rolle ilgili beklentileri hem beni hosnut etti, hem de ürküttü. Hosnut etti, çünkü yillardir kararlica izledigimiz politik çizginin ve verdigimiz mesajlarin bosa gitmedigini, tüm engellere ragmen topluma ulastigini ve onay buldugunu gördüm. Beni ürküttü, çünkü söz konusu rolü oynamak için benim ve arkadaslarimin elinde yeterli güç yok. Hayalci degilim ve siyasetin ayni zamanda güç dengelerine bagli oldugunu, en azindan yeterli kitle destegine dayanarak yürütüldügünü bilirim.
Belli ki hem Kürt, hem Türk kesiminde, kitleler ve ezici çogunluk yillardir süregelen bu çatisma ve gerilim ortamindan bikmis. Insanlar akan kanin artik durmasini istiyor, bir uzlasmaya varilmasini, siyasetin normallesmesini, sorunlarin çözümünü, özetle baris ve demokrasi istiyorlar.
Buna ve kendi rolüme iliskin olarak verdigim mesaji burada bir kez daha okurlarimla paylasmak isterim: Gerçekçiyim, tek basima muhatap olmak gibi bir iddia ve beklenti içinde degilim. Kendisinde böylesi olaganüstü güçler vehmeden insanlardan degilim. Muhatap alinmayi bekleyip umduklarini bulamayanlar da bu nedenle endise etmesinler ve kendi politikalarini gözden geçirsinler; yillardir ne yapip yapmadiklarina baksinlar, kitlelerin sesine ve beklentilerine kulak versinler.
Bana kalsa, bunca uzun ve yogun geçen bir siyasi mücadeleden sonra, 74 yasimda, siyaseti artik gençlere birakip kendi köyümde veya ülkemin sirin bir kasabasinda emeklilik yillarimi geçirmek isterdim. Ama 45-50 yil önce nasil halka ve topluma, ayni zamanda kendi vicdanima karsi sorumluluk duyup ezilenlerin ve özgürlükten yoksun halkimin saflarinda siyasi mücadeleye giristimse, bugün de onlarin umut ve beklentilerini görüp yine ayni nedenlerle kenara çekilme hakkini kendimde görmüyorum. Yapabildigim kadariyla çözüm yönündeki görüs ve önerilerimi kamuoyuna sunmaya ve kimden gelirse gelsin, çözüm, yani demokrasi ve özgürlük yönündeki tüm olumlu adimlari desteklemeye devam edecegim. Benim bir siyaset adami, aydin ve sair olarak yapabilecegim budur ve bundan geri kalmayacagimdan dostlarim ve tüm okurlarim emin olsunlar.
Geçmiste oldugu gibi inaniyorum ki, esitlik temelinde bir çözümü ve çagdas bir demokrasiyi gerçeklestirebilirsek, bu ülkede Kürt halki ve Türk halki baris içinde bir arada yasayabilir. Bence ülkemize ve tüm Ortadogu’ya sunacagimiz gelecek budur, bu olmalidir; süregiden bir kavga, kin ve düsmanlik degil.
14 Agustos 2011
Not: Ülke ile ilgili diger izlenimlere deginmeyi gelecek yaziya biraktim.
Kemal Burkay