Dersim’in kutsal yerleri arasinda bir gezinti ‘ 4
Munzur Çem
2013 Gezi Izlenimleri-4
Hewsê Kurêsî'[1]ye Dogru Yolculuk Ve Bir Bektasî Dernegi
24 Temmuz günkü programimizda Kizilkilise (Nazimiye) sinirlari içerisindeki Zêve ya da Dewa Kurêsan (Kurêsû) köyünde bulunan Kurês (Kurês) ya da Kurêso Kurr Ocagini ziyaret etmek var. Kurês Ocagi, daha dogrusu anadilimiz Kirmancca ile Hewsê Kurêsî deyip geçmeyin. Bu Ocak mensuplari, Alevi din adamlari hiyerarsisinde en üst sirada, yani mursitlik makaminda degiller ama pirlik ve rehberlikte çok etkinler. Daha da önemlisi, öteden beri, idari, politik ve hukuksal planda Dersim’deki en etkili kesimlerden biri olagelmisler.
Konvoyumuz yine iki araçtan olusuyor ve önce yola çikan biz oluyoruz. Tunceli’ il merkezinin kurulu bulundugu yerin iki adi var; bunlardan bir Kalan ötekisi ise Mamekîye ya da Mamekî’dir. Kalan, Kürtçenin yörede konusulan her iki lehçesinde de ihtiyarlar’ anlamina gelir. Yine bu ismi tasiyan bir de asiret var. Bir görüse göre Kalan’, buranin Kürtçe, Mamekîye’ ya da Mamekî’ ise Ermenice adidir. Mamakîye’nin Ermenice olup olmadigindan emin degilim ama böyle söyleyenlere rastlamisimdir.
Bu kenti taniyanlar bilirler; Mizur (Munzur) ve Harçîge (Harçik) nehirleri, dogudan kente giris noktasinda birlesirler. Tabi simdi o noktada artik bu nehirler yok, onlarin yerini baraj gölü almis. Burasi ayni zamanda yol ayirimidir. Elazig yönünden geliyorsaniz, Erzincan ve Erzurum’a gitmek için sapmadan devam ederken, kent merkezine ugrayacak olanlar sola dogru keskin bir dönüs yapmak zorundalar. Iste tam orada bir petrol satis istasyonu var ve biz de yakit almak üzere ona ugruyoruz.
Yakit alma isinin bitmesini beklerken, biraz ileride sag taraftaki yesil binanin önünde bir hareketlenme oldugunu fark ediyoruz. Az sonra yola çikip o binanin hizasina gelir gelmez Ibrahim hizi alabildigine düsürüyor. Kapinin önündeki iki otobüs var. Anlasilan baska yerlerden gelmis olan ziyaretçilerini agirliyor yesil bina.
Gulîstan Ne binasi ki böyle?’ derken benim agzimdan da Sence ne olabilir?’ sorusu çikiyor.
Camiye benziyor ama minare yok.’
Ben gülümseyerek Dersim’de normal, bizim camilerimiz minaresiz,’ derken, Ibrahim öne atiliyor ve Cemevi,’ diyor.
Adi cemevi ama kapisinin üzerindeki tabelada Haci Bektasi Veli Kültürünü Yasatma ve Yayma Dernegi’ yazili. Demek ki aslinda bir ibadet yeri olan cemhane (cemevi) ile ilgisi yok. Birileri, onun vasitasiyla Haci Bektasi Veli’ye ait oldugu iddia edilen görüsleri yasatma ve yayma amaci ile kurmuslar burayi. Osmanli Imparatorlugu, Balkanlar isgal etmeye basladiginda, Hristiyan halklari asimile etmek için Bektasi Tekkesi’ni devreye sokmuslardi ve o da yüz yillarca bu görevi laikiyle yerine getirmisti. Bu Tekke’nin diger bir asli görevi de yine o dönemde, T.C. devletinin su an üzerinde kurulu bulundugu topraklarda hayli popüler olan Erdebil Tekkesini etkisizlestirmekti ki Tekke bu konuda da Imparatorluga çok degerli hizmetler sundu. Haci Bektas adini tasiyan bu dernegin kurulus amaci da bundan farkli olmasa gerek. Öyle ya, yasami ve çalismalari hakkinda çok az sey bilinen Haci Bektasi Veli ve onun adini tasiyan Tekke ile Dersim arasinda dogrudan her hangi bir bag yok. Örnegin, aralarinda ne pirlik-taliplik iliskisi, ne de baska türden her hangi bir iliski mevcut. 1960’lardan sonra yeniden popüler hale getirilen Bektasi Tekkesini ziyaret edenler içerisinde Dersimliler de var ama bu dinsel bir gerekliligin yerine getirilmesi degil, tümüyle turistik amaçli bir gezi niteligindedir. Hal böyle iken evliyalar yatagi olan Dersimli her hangi bir pirin, rehberin, ermisin ya da evliyanin adi ile degil de Haci Bektas ismi ile dernek ve cemevi neden açilsin, Bektasilik neden bir yama gibi Dersim Aleviligine yapistirilsin? Açiktir ki bu dört dörtlük asimilasyoncu bir çabadir. Adi geçen dernegin pratikte bir misyonerlik kurulusu rolünü üstlendigini söylemek bir haksizlik sayilmaz.
Öte yandan, Kürt Alevilerde kutsal renk beyazdir. O nedenle de efsane ve dini ritüellerinde beyaz çesitli sekillerde karsimiza çikar. Beyaz kartal, beyaz güvercin, Sipêlayê Serê Sodîrî’ (Safak Vakinin Beyaz Giysili Melegi). Sipî’ Kürtçe de beyaz’ demektir), Ana Fatma Sipîye. Hizir ak giysili ve aksakallidir. Dersim’in ünlü evliyalarindan Kurês’in özellikle de cemlerde çok bahsedilen kurtlari da yine beyazlar vs.
Beyaz, 1938’e kadar Dersimlilerin giysilerinde hakim renkti. Bu yüzden de Türkler arasinda onlar için kullanilan terimlerden biri de beyaz donlu’ydu.
Alevi tarihine damgasini vuran mücadele sembolü ise kizil ya da kirmizidir. Ne var ki öteki birçok özellik gibi, bu renkler de yerlerini artik büyük ölçüde yesile terk etmis bulunuyor. Gerçi Aleviler yesile hepten yabanci degiller ama onun, bu gün gördügümüz ölçüde kullanilmasi Islama yakinlasmanin yani asimilasyonun bir sonucudur.
Çemê Sêyxanû Ya da Kutu Dere’de Olmak
Harçîge’nin harika güzellikteki vadisini, sonu gelmez virajlarla kucaklayan yol boyunca ilerliyoruz. Çemê Seyxanû’ öteki adiyla Kutu Dere yöresine gelince, sag yanimizda, nehirle yol arasinda yer alan restorandin önünde duruyor ve günes altinda irili ufakli pariltili dalgalar haline ilerleyen sakin nehrin kiyisina kurulu masalardan birine oturuyoruz. Buraya gelmisken çay içmeden, hatta olanak varsa kahvalti yapmadan gitmek düsünülmemesi gereken bir sey. Hafif açilmis müzik setinden yükselen Mikail’in sesi, buranin dogasina inanilmaz derecede renk katiyor, onu senlendiriyor. Harçîge’nin siriltisi ve Mikail’in avazi; bir bütünün, birbirinden ayri düsünemeyeceginiz iki ayri parçalarini olusturmaktalar.
Çaylarimizi yudumlarken, Ibrahim Mi kewrayênîya domonû îta kerde xalo,’ (Çocuklarin sünnet dügününü burada yaptim dayi),’ diyor.
Öyle mi çok iyi etmissin.’
Yapmasina yaptim ama birçok zorluk çektim. Bazi seyler istedigim gibi degildi ama yine de güzel bir dügün oldu.’
Bize, istegimize uyarak anlatmaya basliyor. Bu gibi olaylarin içerisinde olmayanlarin anlamakta güçlük çekecekleri, adeta inanilmaz derecede zorluklardan bahsediyor.
Ibrahim, davet için önce il merkezinde, sonra Nazimiye’de, sonra ise tekrar ilde, haftalarca ugrasmis, o daireden ötekine kosmus, kapi kapi dolasmis ama bir türlü gönlüne göre bir davet için izin alamamis. Yöneticiler, kitlenin oraya toplanmasini sakincali bulmuslar!
Zaman sikintisi nedeniyle istemesek de biraz acele etmemiz gerekiyor. Oradan ayrildiktan hemen sonra vadinin çok dar bir yerindeyiz. Buradaki köprüden karsiya, yani Harçîge’nin dogu yakasina geçecegiz. Köprünün dogu yakadaki ayaginin hemen üstünde bulunan hafif kaya oyugu, Xizir (Hizir) ziyaretidir. Araci kullanmakta olan Ibrahim arkadasimiz inançli biri. Bir viraji dönüp ora ile yüz yüze gelir gelmez, sag elinin isaret parmagini üç kez önce dudaklarina sonra da alnina götürüyor. Bu, Dersim Alevilerinin kutsal bir mekân ile yüz yüze gelirken yaptiklari bir harekettir. Bir gelenek, daha dogrusu, ibadetlerinden bir parça!
Bakiyoruz; bir grup insan ziyarete gelmis bile. Yanmakta olan mumlari görebiliyoruz. Genellikle kutsal ekmek olan niyazî getirdikleri kesin. Ama kurban kesme bakimindan durum biraz daha farkli. Bu gibi ziyaretlerde niyaz ve mum mutlaka var ama bir niyaz türü olan kurban zorunlu degil.
Köprüden karsiya geçiyoruz. Burasi, Alan ve Demenan asiretlerinin karsilikli olarak yerlesmis olduklari ünlü bölgedir. Nehrin bati kiyisinda Demenan, dogu kiyisinda ise Alan asiretlerine ait köyler yer aliyor. Daha ileride Nazimiye yolunun ayrildigi noktadan itibaren, dogu yakaya Arêzan köyleri siralanmis. Heyderan bölgesi ise onlarin karsi tarafinda, yani bati yakada ve Demenan köylerine göre daha kuzeyde kaliyor. Dersim’in ünlü Jêle ya da Zêle dagi nehrin ayni yakasinda, Demenan ve Heyderan yerlesim alanlarinin birlestikleri noktada gök yüzü ile bulusuyor.
Harçîge ile vedalasarak saga sapar sapmaz, baslayan ve yine alabildigine zikzakli dik yamaçlar, bizi Nazimiye’ye ulastiracak olan yoldur. Bu 13 km. boyunca bír karis bile düz yer bulamazsiniz. Ara sira sag tarafta güzünüze çikan seyrek ama ayni zamanda hayli modern ve güzel evler, ne çevreyi kusatan orman denizinin görüntüsünü bozabiliyor ne de yamaçlarin dikliginde gedik açabiliyor.
Yokusu bitirip te Pulê Qula geçidine ulastiniz mi, Nazimiye ayaginizin altindadir artik. Gidis yönüne dogru sol yanda Mizur Bava dagi yükseliyor. Yöreyi bilmeyenler, onu Pulur (Ovacik) yöresindeki ünlü Mizur Bava ile karistirmasinlar. Anlasilan Nazimiye çevresi halki, çetin doga kosullari ve ulasim zorlugu nedeniyle gitmekte zorlandiklari Pulur (Ovacik)’taki asil Mizur Bava’nin bir temsilcisini kendi yörelerinde yaratmislar. Sag ileride, birçok Dersimli ozan ve din adami tarafindan ziyaretlerin basi’ olarak nitelendirilen Bava Duzgi(n) ya da Koyê Duzginî o koca gövdesi ile adeta geçit vermez bir duvar gibi yükseliyor. Nazimiye’nin dogu tarafinda, yani tam karsimizda, yesil gövdesi ile Hamik Bava ya da Koyê Hamik Bavayî, Duzgin’e göre daha küçük ama onun kadar görkemli bir diger dagdir.
Geçide varir varmaz, hemen sag tarafiniz mezarliktir. Onun bitisigi ise karakol, yeni ve daha yakisan adiyla kalekol.
Ziyarete gidecegimize göre mum almamiz gerekiyor. Bu nedenle Nazimiye’de bir dükkanin önünde duruyor ve mumlarimizi alir almaz yola devam ediyoruz. Kizilkilise’nin kuzeydogusuna düsen bir kaç km. ilerideki Azgilêre köyünden gelen, Hamik Bava’nin bati yamaçlarini en derin noktasindan geçen vadi boyunca ilerliyor ya da iniyoruz. Bu, bizi varmak istedigimiz yere götürürecek olan vadidir.
Hewsê Kurêsî’deyiz.
Ve sonunda, Hewsê Kurêsî (Kuresah Mekâni)’deyiz. Dersim’in en ünlü ocaklarindan biridir burasi. Efsaneye göre Selçuklu Sultani Alaettin Keykubat ya da adamlarindan biri, daha güneydeki Pêrre nehri kiyisinda bulunan Çeleqas’ta, Kurrês’i yanmakta olan firina atiyor, 3 gün sonra açtiginda ise Kurês ve yanindakiler sapasaglam çikiyorlar. Bu keramet gösterisinden sonra ne istedigi soruldugunda, Zêve köyünün kendisine verilmesini istiyor Kurêso Kurr ve bu istegi aninda kabul ediliyor. Ermisin, ondan sonraki yasamini bu köyde geçiriyor, orayi dini mekâni haline getiriyor. Ne var ki ölümün yaklastigini hissettigi yaslilik günlerinde, Dersim’den önceki mekâninin bulundugu Adiyaman’a geri gidiyor. Araplar Adiyaman’a Hisn-i Mansur, Kürtler ise Semsûr derler. Bu nedenle de hem Dersim’de hem de Adiyaman’da Kures’in evlatlari var.
Kurês ile Bamasûr’un Muxundiyedeki karsilasmalarini anlatan bir figür
Çocukluk günlerinde de ailece burayi ziyaret etigimi hatirliyorum. O zaman ocagin basinda bulunan pir Sey Bertal’di. Sey Bertal, su an Ocak islerini yürütmekte olan Cafer ile büyügü Hasim kardeslerin dedesidir.
Sey Bertal, cemi ile ünlenmis yöre pirlerinden biriydi. Dersim’de cem yapan kisiye dewrês/dewrês’ te denilir. Sözcügün dogru formu derwes’tir ama Dersim kirmanccasinda bu gruba giren bazi kelimelerde r’ ile w’ harfleri yer degistirmis, dolayisiyle de derwes’ dewrês’e dönüsmüs.
Burayi tanidigima göre, zaman kaybetmeden Süleyman Ates ile kameraman Hesen’den olusan TV 10 ekibine, çekilmesi gereken yerler hakkinda bilgi veriyorum. Diyelim ki evin yaklasik 20 metre ilerisinde, altinda çesmesi ve büyükçe düz tas bulunan koca agaç!.. Burasi, kurban kesme yeridir. Biraz daha ileride simdi artik ayakta olmayan kutsal Qewaxa Dêwezanû[2]’nun koca gövdesinden arta kalan parçalar ki geçen yilki gezi notlarinda onunla ilgili gerekli bilgileri verdigim için burada sadece adindan bahsetmekle yetinmek istiyorum. Yine ayni yerde genisçe bir alana yayilmis ve çogu 1938 soykirimi sirasinda yikilmis ama bir kismi hala ayakta kalabilen mezarlar, ilginç yerlerden biridir. Tarih ve geleneklerle ilgili bilgi edinmede rolleri var bunlarin.
Binanin iç kismini gezmeye basliyoruz. Her odaya ayri ayri giriyor, bilgi edinmeye ya da bildiklerimizi tazelemeye çalisiyoruz. Özellikle de Pir Hasan Kilavuz, hayli ilgili gözüküyor, detaylara inen sorular soruyor. Benim için ise yabanci bir yer degil burasi. Tabi TV 10’nun kamerasi bir an bile bizden uzaklasmiyor.
Bir Dersim Ocaginda Kur’an!
Cem odasina geldigimizde, bir an için çocukluk günlerime geri gidiyor ve bu kutsal mekânin o zamanki halini düsünüyorum. Simdiki cem odasi ile o zamanki oda arasinda çok fark var. O zamanki oda siradan bir Dersim odasiydi. Simdikisi daha küçük ama modern. Benim çocuk iken ziyaret ettigim yillarda bu Ocagin basinda Sey Bertal vardi. Daha önce de degindigim gibi, Sey Bertal sadece Kurês Ocagi’nin basinda bulunan kisi olarak degil, ayni zamanda cemi ile de ünlüydü.
O yillarda, Ocagin o kadar çok ziyaretçisi vardi ki, ceme katilanlar koca odaya sigmiyor, disarida kalanlar oluyordu. Orada bulunanlara bu durumu anlatiyorum. Cem esnasinda hep gür olmasi gereken atesin karsisinda Sey Berttal’in tembur esliginde evliyalara yönelik seslenisi, yakarisi, kendinden geçisi ile yarattigi mistik etki, kimi izleyicilerin kendinden geçecek derecede konsantre oluslari, çok detayli olmasa da gözlerimin önünde duruyor.
Tam da cem odasinda iken söz dönüp dolasiyor ve temsili Kurês mezarinin bulundugu yan odadaki Kur’ana geliyor. Dogrusu, benim için tam bir sürpriz bu. Çünkü bu güne kadar her hangi bir Dersim Alevi ocagi nda Müslümanlarin bu kutsal kitabina rastlamis degilim. Daha dogrusu, ölü gömme eylemi disinda, Dersimlilerin yasantisinda Kur’an’a rastlamak olasi degil. Yine Dersim Alevilerinin dualarinda da onun adina rastlanmaz. Hal böyle iken, Kures Ocaginin en kutsal noktasinda neden ona yer verilmis, anlamakta zorlaniyoruz.
Bu konuyu ilk açan Gulistan oluyor ve aklimizdaki soruyu soruyor. Sey Bertal’in torunu Cafer buna yanit vermeye çalisiyor ama söylenenler bizim açimizdan pek de ikna edici degiller.
Sonra sözü ben aliyorum ve Bava Cafer, küçüklügümde buraya gelmis, görmüs biriyim. Büyük odada yanan atesin karsisina oturan deden cem yapiyor, kadinli-erkekli ziyaretçiler onu dinliyor, adeta Kurês ile bütünlesiyorlardi. Ceme getirilen niyazin etrafinda ise mumlardan zarif alevler yükselmekteydi. O zaman ne kapinin üstünde Zülfükar vardi, ne Hz. Ali ile öteki imamlarin portreleri, ne Haci Bektasi Veli, ne de Kur’an. Oysa simdi bütün bunlar, neredeyse bu ocagin da degismez demirbaslari arasindalar. Aleviler arasinda 12 Imamlara duyulan sevgi elbet önemlidir ama dün ile bu gün tartisildiginda, Islami figürlerin abartili bir biçimde öne çikartildigi da bir gerçektir. Gerçi, Hewsê Kurêsî (Kurês Ocagi)’de, Kurês ile Bamasûr’un karsilasmalarini sembolize eden bir figür var ama bu yukarida degindigimiz Islam’a dogru abartili kayma gerçegini gözden uzak tutmaya yetmiyor.
Bütün bunlari, yeri geldikçe kendi aramizda tartisiyoruz. Ocagin eski ve yeni hali ile ilgili olarak yukarida degindigim noktalara, ocakzadeler de dahil kimseden itiraz gelmiyor. Anlasilan hepimiz bu konuda hemfikiriz.
Bir Kirklar Cemi
Yine Cem odasinda sohbetimiz devam ederken, burada gerçeklestirilen 40’lar Cemi de gündemimize giriyor. 1970’lere kadar, aralarinda dervislik yapanlarinda bulundugu Kurêsan mensubu bazi pirlerin kis ortasinda Bava Duzgi’nin zirvesine gidip belli bir süre orada kaldiklarini biliyorum. Kürt dilinin Kurmancca lehcesine mevsimin bu en zorlu dönemine Çele’, Kurmancca lehçesinde ise Çele’ ya da Çile’ denir. Çel ya da çil Türkçede 40 demektir.
Efsaneye göre Kurês’in oglu Bava Duzgi(n), kis gelince ev hayvanlarini Zargovit yöresinde bulunan kislik barinaga götürürmüs. Yine böyle bir kis mevsiminde, aradan günler geçmesine ragmen oglundan haber alamayan Kurês, durumu merak etmis ve Gidip bir bakayim, bizim delikanli nasil, ne yapiyor’ diyerek yola koyulmus. Gide-gide sonunda Duzgin’i, yaninda hayvanlar oldugu halde, simdi onun adi ile anilan dagin karli yamaçlarinda bulmus. Üstelik bir de bakmis ki oglu Duzgi, elindeki çubukla mese dallarina dokunuyor, dokunur dokunmaz da mese yeseriyor, hayvanlar yapraklarini yedikten sonra, sira yenisine geliyor.
O an, keçilerden birinin hapsirik ile irkildigini gören Duzgi se Ne oldu mübarek, Kurêso Kurr mu ilisti gözüne?’ diye söylenmis.
Hem bunlari söylemis hem de dönüp arkaya bakmis ve bakar bakmaz da babasi ile yüz yüze gelmis. Babasini adi ile anmaktan dolayi çok utanmis, kosar adim uzaklasarak Duzgi(n) daginin zirvesindeki magaraya atmis kendini. Orada 40 gün ibadet ettikten sonra ise sir olmus.
Iste bu nedenle, Kurêsanli pir ve dervisler için Duzgi Bava daginin tepesindeki bu magaraya kis aylarinda gidip ibadet etmek, ibadetin en zor ama en kutsali sayilir. O günden sonra, Kurês’in evlatlari olan kim pir, rehber ve dervisler, bu gelenegi sürdürebilmek için çaba harcamaktalar.
Ne var ki Duzgi daginin zirvesindeki magarada 40 gün kalmak kolay degil. Insan vücudu, 40 gün o kosullara kolay kolay tahammül edemez. Bu yüzden, içlerinden bir kismi bir süre için zirveye çiksa da orada uzun süre kalamiyor, Dewa Kurêsan’a dönüyor. Yani asil toplanma ve cem baglama yeri Dewa Kurêsan’daki Kurês mekân oluyor. Kisin ortasinda yapilan ve teorik olarak 40 günlük süreyi kapsayan bu Ceme Cemê Çewresû’/ Cemê Çelan’ ya da Cemê Qilxeran (Kirklar Cemi) denilir. Yeri gelmisken bunun içerigi, Bektasiler tarafindan anlatilan ve Mihraç’a çikmakta olan Islam peygamberi Hz. Muhammet’in yolda katildigi söylenen 40’lar Cemi ile ilgisi yok.
Bava Cefer, bize bu cemden bahsederken, kis olmasina ragmen, çok uzaklardan, Erzincan-Sivas taraflarindan bile pirlerin gelip katildiklarini söylüyor, Ünlü dini ozan Asik Davut Sulari de bunlardan biriydi,’ diyor.
1938’den Günümüze
Disariya çiktigimizda yan taraftaki mezarliga yöneliyoruz. Hala ayakta olanlar var ama çogu yikilmis. Neden ve ne zaman tahrip edilmis bu mezarlik? Bu soruyu yönelttigim kisiler, bu isin 1938 yilinda köye gelen askeri birlikler tarafindan yapildigini söylediler. Genellikle yaptigim gibi mezarlara dikkatle bakiyorum. Üzerinde degisik motifler var. Günes, ay, suvari adam, kiliç, tüfek, tabanca, çekiç, koç, çiçek vb..
Mezarliktan ayrildiktan sonra bir agacin gölgesindeki büyükçe bir masanin etrafina diziliyoruz. Dini, politik ve güncel konulari kapsayan sohbetimiz devam ediyor. Derken söz dönüp dolasiyor ve 1980 darbesinden sonra ki döneme ama özellikle de 1990’larin karanlik günlerine geliyor. Yasi 40’in civarinda gösteren o köyün halkindan biri, 1990’larda baslarindan geçenleri pes pese siralamaya basliyor. Aslinda bildigimiz seyler ama yine de onu dinledikçe tüylerimiz diken diken oluyor.
Biz ne çektik biliyor musunuz? Basimiza gelenleri anlatsak, çogu kimse inanmaz, bu kadari da olmaz’ der ama oldu. Mezarlarimiz, önce 1938’de, sonra 1990’larda yagmalandi, tahrip edildi. Öyle günler geldi ki un, ekmek, seker alamaz olduk. Kibrit satin almamiz yasaklandi. Teyp ya da radyolarimiza koymak için pil satin alamaz olduk. Bir kilo un, bir bateri, bir ekmek, dayak, küfür ve iskence nedeniydi. Bir yarim ekmek bile ambargoyu delmek olarak nitelendirildi ve basimiza belalar açti.
Bu inanci, bu kültürü yasatmamiz gerekir. Özellikle de Avrupa’da yasayan sizlere büyük görevler düsüyor. Birlik olmaliyiz, el ele mücadele etmeliyiz.’
Köy halkindan bir digeri söz aliyor, kendisinden önceki komsusu gibi dayanismadan bahsediyor, sonra ise sözü köyün yoluna getiriyor. 5 Km.lik yolun çok bozuk oldugunu ve bir türlü yapilmadigini söylüyor, bunun için de yardim talep ediyor.
Orta yaslardaki adam bunlari söylerken bir ara gözleri doluyor ve utancindan yüzünü öteki yana çeviriyor. Aslinda onunla birlikte hepimiz aci çekiyor, agliyoruz ama gözlerimizden yas akitarak degil, içimizde yapiyoruz bunu. Gözyaslarini yüregimize akitarak isyan duygularimizi besliyoruz.
Açiktir ki ondan dinlediklerimiz, sadece bir karanlik dönemin baskilari degil, yüz yilardir süregelen Türk devlet geleneginin siradan bir kesitidir. Bu, ayni zamanda Dersim’deki Alevi Ocaklarinda giderek artan Islami etkinin de nedenlerinden birini açikliga kavusturuyor. Bu halkin 1938’leri, 1980 ve 1990’lari yasamasinin nedeni, onun etnik, inançsal ve kültürel kimligi ile resmi çerçeveye sigmamasi, Türk-Islam’ ile uyusmamasidir. Sinirsiz zulüm ise ister istemez, bazi alanlarda kimliksel sapmalara yol açabiliyor. Insanlarin, baslari belaya girmesin diye zaman-zaman kendilerini resmi çerçeveye yakin ya da onun içerisinde göstermeyi bir çare olarak düsünmeleri mümkündür.
Tam ben bunlari düsünürken, TV 10’un kamerasi, masanin öteki tarafinda bulunan bir grup kadina dönüyor. Kadinlar, Hewsê Kurês’î (Kurês Ocaginin) hizmetlerini yürütmekte olan ailenin bireyleridir. Anlayabildigim kadariyla çogu, baska yerlerde yasiyor. Burada bulunmalari, yaz tatili nedeniyledir. Onlar, buradaki yasantilari ve Ocak isleri hakkinda bilgi verirken biz de dikkatle dinliyoruz. Konusmalari daha yerel, daha sade, kendi gelenek ve törelerine daha uygundur. Ayrica dilleri de erkeklerinki gibi sik sik Türkçeye kaymiyor, hayli berrak bir kirmancca ile konusuyorlar.
Yeniden Kizilkilise (Nazimiye)’deyiz
Ögleden sonra Nazimiye’de düzenlenen bir panel var ve konusmacilardan biri de Pir Hasan Kilavuz. Süleyman Ates, köy halki ile yapilan sohbeti uzattikça uzatiyor, dolayisiyla de panele yetisebilmek için acele ile kalkmak zorunda kaliyoruz. Bu da buraya gelmeden önce gerçeklestirmeyi düsündügümüz programin eksik kalmasina neden oluyor. Kures ile ilgili efsaneler; diyelim ki Onun, Selçuklu Sultani tarafindan firina atilisi, Bamasûr ve Kalmemê Sirrî ile karsilasmalari, bu efsaneler ile Kürdistan’in farkli yörelerinde rastlanilan efsaneler arasinda benzer noktalar hakkinda konusma firsatimiz olmuyor. Gerçi, Sey Bertal’in torunu ocakzade Hasim, Kurês île Alaettin Keykubat arasindaki efsaneyi özetliyor ama kanimca bu konu daha genis irdelenebilseydi, daha iyi olurdu. Bunu gerçeklestirememis olmamiz, kanimca programimiz bakimindan bir eksiklikti.
Nazimiye benim ortaokulu okudugum ilçe. Issizligin çok oldugu yerlerde kahve sayisi da çok olur. Dersim’in öteki ilçeleri gibi Nazimiye de bu yönden hayli zengin gözüküyor. Tipki 1960-70’lerdeki gibi. Sagda solda göze çarpan ve ayni zamanda açik hava kahvehaneleri olan parklar, ilçenin monoton görünümüne biraz renk katiyor.
O gün orada, son dönemde her yil yapilan geleneksel kültür festivali devam ediyor. Bu yüzden de meydan oldukça kalabalik. Eskiden Kaymakamlik, simdi ise Belediye binasi olan binanin önünde igne atsan yere düsmez. Zaten panel de burada yapilacak. Kalabaliga dalarken, ister istemez eski tanidiklarla da yüz yüze geliyoruz ve dogal olarak kisa süren trajik hasret giderme sahneleri birbirini izliyor.
Bava Duzgi(n) Yolundayiz
Bir de bakiyoruz ki panelin baslama saatine daha epeyce zaman var. Bosuna telaslanip acele etmisiz. Bu da, Duzgi(n) Bava’ya kadar uzanip gelme fikrinin dogmasina neden oluyor aklimizda. Konuyu, Hasan Kilavuz ile esi Aysel’e açiyorum, yorulduklarini ve o nedenle de ilçede kalmak istediklerini söylüyorlar. Bunun üzerinde panelde görüsmek üzere Gulîstan ve Ibrahim ile birlikte yola çikiyoruz. Duzgin Bava Kizil Kilise (Nazimiye)’ye uzak sayilmaz. Topu topu 10-15 dakikalik bir yol. Vadiden asagiya dogru ilerlerken, araç sayisinda alisilmisin disinda gözen çarpan artis hiç de sasirtici gelmiyor. Yaz aylarinda, Dersim’in disinda yasayan Dersimliler basta olmak üzere, çok sayida turist buraya akin ediyor. Kimi meraktan, kimi ise Dersim’deki en ünlü ya da en ünlülerden biri olan Bava Duzgi’nin kutsal mekânini görmek ve topragina yüz sürmek’ için Tipki babasi Kurês’in mekâni gibi Bava Duzgi’ninkisi de bana yabanci degil. Hatta daha iyi bildigim bir yer. O, çocukluk yillarimi geçirdigim topraklarda en çok seslenilen, yardim istenilen ve ziyaret edilen kutsallardan biriydi.
Efsaneler, Kirmancîye’yi dis saldirilara karsi koruma görevini de, Dersim’in dogusunda ona, batisinda ise Tujik Bava’ya vermistiler. O nedenle de bu her iki evliya zaman zaman toplarini atesler, kötülük pesindeki düsman üzerine bir ates topundan olusan mermilerini yollarlardi.
Dersim cemlerinde, en fazla anilan isimlerden biri yine Bava Duzgi’dan baskasi degildi. Çocukluk ve gençlik yillarimda ailece onu defalarca ziyaret etmis, kayalarla örtülü zirvesine çikmis ve gecelemisiz. Annem ve babam dahil insanlarin bu ziyaretler sirasinda, Bava Duzgi(n) evliyasina nasil içten ve inanarak seslendiklerini, ona bagliliklarini nasil dile getirdiklerini, kendilerini kötülüklerden korumasi için yardim istediklerini, bu günkü gibi hatirliyorum. Mum yakma, kurban kesme ve niyaz dagitma gibi ibadet eylemleri de dün yasanmis gibi gözlerimin önünde duruyor.
Üzerinde bulundugumuz yol, aslinda Nazimiye’yi Tunceli’ il merkezine baglayan iki yoldan biridir. Kalmem köyünü geride biraktiktan sonra ondan sapiyor ve dagin yamaçlarini izleyerek Cemhaneye dogru ilerliyoruz. Ana yoldan ayrilir ayrilmaz, yol birden bozuluyor, çukurlarla dolu, bol tozlu ve zikzakli bir hal aliyor. Neyse ki Cemhane fazla uzak sayilmaz. Oraya varirken yüz yüze geldigimiz ilk ilginç sey Düzgün Baba Cemevi’ levhasi oluyor. Yani sadece Cemxane’ (Türkçe alfabe ile Cemhane) Cemevi’ne dönüsmemis, ünlü ziyaretin adi da orijinalinden kopartilip türkçelestirilmis ve dolayisiyla de Bava Duzgi(n)’ Düzgün Baba’ya dönüsmüs. Levhayi geçer geçmez, küçümsenemeyecek bir kalabaligin içerisinde buluyoruz kendimizi. Burasi Cemevi’ binasinin önü. Ziyarete geldigimize göre ilik yapmak istedigimiz sey mum yakmak oluyor ve beklemeden yapiyoruz bunu.
Sag yanda, önünde kalabalik bir grubun biriktigi çesme, sol yanda ise binanin kendisi. Biz ilk elde binaya gidiyoruz. Türk ve Arap kültürünün istilasi burada da göze çarpiyor. Duvarlarda, yesil giysiler içerisinde Hz. Ali, Hz. Hüseyin ve öteki imamlara ait portreler asili. Bütün yazilar Türkçe ile yazilmis. Yukarida da degindigim gibi, çocuklugumda defalarca ziyaret ettigim ve kirmanccadan baska her hangi bir dilin konusulmadigi bu ziyarette, kendi dilimize ait tek bir sözcügün bile yazilisina rastlayamiyoruz. Bu durum, yüregimi öylesine büyük bir aci ile yakiyor ki kelimelerle anlatabilmek hiç de kolay degil. Kendisi de Kizilkilise’li olan Îvrayîmo Heçik ile Sey Bertal ve daha nice derwês (dewrês) ve pir, çok degil, kendilerinden bir-iki nesil sonra, Bava Duzgin’in makaminda, onun diline neredeyse kilit vuruldugunu görselerdi ne yaparlardi acaba? Eminim ki bu onlar için gerçek bir yikim olacakti. Böylesine bir yozlasmayi görmeden öldükleri için çok sansli görüyorum kendilerini.
Duvarlara baka baka Cem salonunun kapisina geldigimizde duraksiyoruz. Kisa bir tereddütten sonra ise girmemeye karar veriyoruz. Nedeni, kadin ve erkeklerden olusan birçok kisinin yere uzanip uykuya dalmis olmalari ya da bunu yapmaya çalismalaridir. Bava Duzgin’i ziyarete gelen insanlarin gördükleri rüya ya da rüyalar, onlarin yasaminda özel bir yere sahiptir. Çünkü insanlar bu rüyalarin gerçeklesecegine inanirlar.
Binadan disariya çiktigimizda, Ibrahim ile görevlilerden oldugu anlasilan orta yasli bir adam hayli samimi tarzda konusuyorlar. Adam laf arasinda Geç geldiniz, yemek yok, kalmadi,’ diyor. Ibrahim ise, Bir sey olmaz, çok aç degiliz,’ karsiligini veriyor.
Adamin bahsettigi yemek ziyarete gelenlerin getirdigi kurban etiyle pisirilen yemektir. Istisnalar bir yana, Dersim’de kural olarak kurban sabahleyin günes dogarken, ona bakilarak kesilir. Bu sekilde kesilen kurbanlarin etleri öglen yemegine yetismek üzere pisirilir ve orada bulunanlara ikram edilir. Yaz aylarinda, bu is yoksullara karinlarini doyurma olanagi da sagliyor ki tam da Dersimlilerin Bava Duzgi ile ilgili algilarina uygun bir durum.
Cemhaneden çikarken yaklasik 20-30 metre ileride, çesmenin hemen üst kisminda elinde sazi ile bir adamin oturmakta oldugunu görüyoruz. Bir seyler söyledigi belli ama gürültü kendisini duymamiza engel oluyor. Ona dogru gidince önce çesmeye ugruyoruz ve beklemedigimiz bir sürprizle karsilasiyoruz. Çesmede Kirmancca yazili bir kaç satir var. Müthis keyif verici tabi. Hona omid esto’ (Hala umut var) diyorum içimden. Çesme duvarina yazili satirlar söyle:
Biraz daha yaklasinca elinde temburu, Duzgi’ya seslenen yasli adami hatirliyorum. Geçtigimiz yil, Munzur Doga ve Kültür Festivali sirasinda Mamekîye’de görmüstüm kendisini. Gola Çetu Parkinda cem yapan pirlerden biriydi. Beklemeden yanina gidiyoruz. Etrafinda bulunanlarin sayisi 10’u geçmiyor. Ancak TV 10 kameramani çekim yapiyor, bir elini yitirmis olan Teberik’ programinin yapimcisi Aliseker ise mikrofonu tutuyor. Cem baglamis olan derwes (dewrês)’in kimse ile ilgilendigi yok. Gerçek bir cemde imis gibi çalip söylüyor. Tabi en önemlisi de kendi ana dilinden yani kirmancca olarak söylemesidir.
Ister Kirmancca olsun ister Kurmancca, Kürt Alevi cemlerinde kullanilan dil, çok sade, rahat anlasilir bir köylü dilidir. Yürekten geçen ne ise dil onu söyler. Sözlü olan bu metinler, felsefi derinlik bakimindan çok zayiflar. Kapsadiklari alan, derweslerin kendi yakin çerçevesi ile sinirlidir. Örnegin, Dersimlilerin cemleri, asil olarak Dersim denilen bölge ile çerçevelenmistir. Ana tema, bu yörenin kutsallari olan evliyalara ya da ziyaretlere seslenme, yalvarma ve onlarla diyalog kurmadir. Ancak bundan, ibadette bölge sinirlari disina hiç çikilmadigi anlami da çikartilmamalidir. Günes ve Xizir (Hizir) Alevi Kürtlerin ritüellerinde Tanri ile birlikte en fazla yer alan iki kutsaldir. Dersim Kirmanccasinda Heq'(Hak) ya da Olî’, Kurmanccasinda ise yine Heq’ veya Xwedê’ olan Tanri, bas kutsal olarak çokça anilir. Hz. Muhammet, Hz. Ali ve Hz. Hüseyin, ikinci derecede seslenilen bölge disi kutsal varliklardir.
Pîr bir süre sonra cemi bitiriyor ve biz de yanindan ayriliyoruz. Tam ayrilirken de Duzgi Bava daginin yamaçlarina yayilmis, zirveye dogru tirmanan onlarca kisi Gulîstan’nin dikkatini çekiyor ve bununla ilgili olarak sordugu soruya yaniti Ibrahim veriyor: Dagin tepesine gidiyorlar. Asil ziyarete orada, onu görmeye gidiyorlar,’ diyor.
Ben ise gülümseyerek Malê Duzginî yo’ (Duzgin’in Keçileridir) diyorum. Diyorum ama aslinda kendilerini gipta ile izlemiyorum desem yalan olur. Onlarla birlikte tirmanarak zirveye çikmayi çok istememe ragmen yapamiyorum. Bir süredir çektigim diz agrisi bunu yapmama izin vermiyor.
Komsu Köylü 12 Eylülzade Bir Dost Ile
Geri dönme ani yaklasiyor. Aramizda bunu konusurken de Ibrahim birini isaret ediyor ve taniyip tanimadigimi soruyor. Dikkatle bakiyorum ama taniyamiyorum. Tabi biz kendisi ile ilgili konusurken, onun bizden haberi yok. Poxos’lu Alî Xidir (Hidir’in oglu Cefer’ diyor. Deme!’ diyorum ve Sen dur, önce ben konusayim kendisiyle,’ diye ekliyorum.
Yanina sokulup koluna hafifçe dokunuyorum, bana dogru dönünce de De hala mi de nîyade, to ke zona ez kam ûne’ (Bana bak ve bil bakalim ben kimim) diyorum. Adamcagiz bakiyor ama çikartamiyor. Fazla bekletmiyor ve tanitiyorum kendimi. Adam sevinçle boynuma sariliyor ve bir çocuk gibi aglamaya basliyor. Bu yakinlik, benimle onun arasindaki kisisel dostluktan ileri gelmiyor. Tersine ikimiz çok az karsilasmisiz. Yakinlik, ailelerimiz arasindaki dostluk baginin bir yansimasidir. Poxosê Kemû mezrasi, dogup büyüdügüm köye komsudur. Oranin halki ile hep dar gün dostu olarak yasadik. Zaman zaman da evlilikler yoluyla aramizda akrabalik iliskisi meydana geldi. Babasi Ali Xidir (Hidir), sempatik, çaliskan ve göz açikligi ile taninan biriydi.
12 Eylül 1980 darbesinden sonra ilk bosaltilan yerlesim birimlerinden biri Poxos oldu. Ne var ki aile olarak onlar bunu kabul etmediler, direndiler. Bu direnis ise kendilerine çok pahalliya mal oldu. O an karsimda duran ve tabi o zaman genç olan adam sinirsiz denilebilecek iskenceye maruz kaldi. Sonunda ise Nazimiye ilçe merkezinin yani basindaki Azgilêrê köyünde ikamete etmeye mecbur birakildi. Sordum, su an hala da oradaymis.
Hos-bes devam ederken, israrla evine gidip konuk olmamizi istiyor ama o gün bunu yapabilme sansina sahip degiliz. Arkadaslarimiz ilçe merkezinde bizi bekliyorlar, birlikte yapmamiz gereken seyler var. Zar-zor kendisini ikna ettikten sonra aracimiza biniyor ve Nazimiye’ye dogru hareket ediyoruz.
Kendim yola çikiyorum ama aklim hala geride. Benim bildigim 40-50 yil önceki Bava Duzgi ile bu günkü Bava Duzgi birbirlerine pek benzemiyorlar. Dersimde inancin özünden uzaklasma, çikarcilik ve daha baska nedenlerden kaynaklanan tahribat ileri boyutlarda seyrediyor. Gezi notlarinin sonunda bu konuya yeniden dönecegim, simdilik bu kadar.
Malatyali Misir Saticisi Çocuk
Oraya ulasip daha önce bahsini ettigim kalabaliga karismamiz fazla sürmüyor. Çocuk-genç-yasli ve kadinli-erkekli civil civil, rengarenk bir alanda olmanin zevkini bir çok yönden tadiyoruz. Sanki gül-çiçege bürünmüs bir bahçedeyiz.
Bir ara kaynatilmis misir dolu tepsiyi omzunun hizasinda tutmakta olan bir çocuk yanimiza sokuluyor, Misir var abiler ablalar, taze misir,’ diyor. Dikkatle bakiyoruz; 9-10 yaslarinda, piril-piril bir çocuk. Özellikle Gulîstan, ondan misir almakta israrli davraniyor. Almaya alacagiz ama biz de bozuk para yok, o da yirmiligi bozamiyor. Çare bulamayinca Misirlari alin, parasini sonra veririsiniz,’ diyor.
Peki, seni nasil bulacagiz?’
Buralardayim, bir yere gitmem,’ diye yanit veriyor bu kez.
Ya bulamazsak!’
Caniniz sag olsun.’
Misirdan iki tane alirken, nereli oldugunu soruyoruz; Malatya. Malatya’dan geldik,’ diyor. Geldik’ dedigine göre ailesinden baskalari da burada olmali.
Derken Panel basliyor.
Panelistler Pir Hasan Kilavuz ile BDP Dersim Il Baskani Engin Dogru. Su an adini hatirlayamadigim 3. Panelistin gelemedigi anons ediliyor.
Hayli canli geçen panelden sonra hiç beklemeden Mamekiye’ye dogru yola çikiyoruz. Kutu Dere’ye ulasinca aksam yemegi için Harçîge’nin kiyisinda bir masanin etrafina diziliyoruz. 8 kisiyiz ve 8 kavurma siparisi veriyoruz. Kavurmasi hayli lezzetlidir Dersim’in. Ugrayanlara hararetle tavsiye olunur.
——————————————————————–
[1] Dersim Kirmanccasinda Ocak’ terimi çok ender kullanilir. Bu, onun dilimize sonradan girdigine iliskin bir gösterge olarak kabul edilebilir. Dersim de, Ocak’ yerine kullanilan asil terim Hews’tir. Hewsê Kurêsî’, Hewsê Bamasûrî’, Hewsê Axuçanî’ vs. Hews’, ocak’ ya da mekan’ anlamina gelir. Yeri gelmisken Kirmanccada ayni anlamda mekan’ teriminin kullanildigini da belirteyim. [2] Hakkinda efsane bulunan kutsal kavak agaci.Dengê Kurdistan