Haber

Kemal Burkay’in PSK Genel Sekreteri olarak Temmuz 2000’de yapilan PSK 6. Kongresi’ndeki açis konusmasi

Kemal Burkay’in PSK Genel Sekreteri olarak Temmuz 2000’de yapilan PSK 6. Kongresi’ndeki açis konusmasi

Son dönemde, PSK’nin legale çikma çabasinin PSK ve HAK-PAR saflarinda yol açtigi bazi tartismalar nedeniyle, 15 yil kadar önce PSK’nin 6 Kongresi’nin açilisinda yaptigim konusmayi yayinlama geregi duydum. O dönemde dünyada ve ülkemizdeki politik duruma, PSK’nin yasadigi sorunlara, legallesme geregine ve bunun biçimine deginen bu yazi, kanimca bugün yasadiklarimiza da isik tutar niteliktedir.

Kemal Burkay, 22 Kasam 2015

Degerli yoldaslar,

5. Kongremizin üzerinden yaklasik iki yil geçti. 6. Kongreyi süresinden bir yil kadar önce topladik. Bunun nedenlerini aralik 1999 tarihli genelgemde yazmistim. Merkez Komitesi, özellikle yurtiçi bakimindan karsilastigimiz örgütsel sorunlari ve kendi içindeki uyumsuzlugu asamadi ve olaganüstü kongreye gitme zorunlulugu dogdu.

Aralik 1999 tarihli genelgemde güvenlik nedeniyle MK’nin aldigi erken kongre kararindan söz etmemis, ama örgütün yüzyüze oldugu sorunlari açik bir dille belirterek bunlarin çözümü konusunda tabanin görüsünü sormustum. Bu görüsler, biraz gecikerek de olsa MK’ya ve YDK’ya ulasti ve onlari degerlendirdik. Bununla ilgili özet bilgi rapor ekleri arasinda delegelere sunulacaktir.

Kongreye sunulacak politik raporu hazirlama görevi bana verilmisti. Ancak daha sonra, bundan böyle yönetim planinda görev almama kararim nedeniyle, bunun dogru olmayacagini düsündüm. Zaten, son kongremizden bu yana geçen iki yil içinde MK ve YKK toplantilarina sundugum raporlarda, örgüte gönderdigim genelgelerde yeni gelismelerle, degisen durumla ilgili olarak kendimin ve MK’nin görüs ve tutumunu düzenli olarak yansittim. Ayrica daha kisa süre önce, Partimizin 25. Yildönümü nedeniyle genis bir degerlendirme yapmistim ve bunda partimizin 25 yillik mücadelesine, izledigi temel politikalara ve yeni döneme iliskin görüslerimi dile getirmistim. Yine son iki yilda yasanan gelismelerle ilgili olarak yayinlarimizda yer alan çesitli yazilarimda ve benimle yapilan röportajlarda, katildigim çesitli toplantilarda görüslerimi dile getirdim. Politik raporda yazacaklarim bunlarin bir tekrari olurdu. Bu nedenle politik raporu hazirlama isini diger arkadaslara birakarak bu konusmayla yetinmeyi uygun buldum.

Degerli yoldaslar,

Besinci Kongremizin ardindan, bildiginiz gibi, Kürt politikasi bakimindan önemli olaylar yasandi. Öcalan Suriye’den çikarildi ve uzun süre siginacak bir yer bulmak için dolasti, sonunda da Türklerin eline düstü. PKK’nin politikalari da degisen duruma uygun olarak zikzaklar çizdi ve sonunda, Öcalan’in yakalanisiyla birlikte tam bir teslimiyete vardi. Kürt kamuoyu bu gelgitlerden etkilendi.

Biz tüm bu dönemde, o kanidayim ki, yine sogukkanli, tutarli, gerçekçi bir tutum izledik. Bir yandan rejimin saldirilarina karsi Öcalan’a ve PKK’ya gerekli yurtsever dayanismayi gösterirken, öte yandan, havaya kapilip kuyruklarina takilmadik, kendi özgün politikalarimizi koruduk, bu politikayi bildirilerle, açiklamalarla dile getirdik. Kamuoyunun, hatta politik çevrelerin ne olup bittigini kavrayamadigi, her kafadan bir ses çiktigi zamanlarda durumu serinkanlica degerlendirdik, yol gösterici olduk. PKK’nin yanlislarini ise her durumda uygun bir dille elestirdik. Imrali sürecinde girdigi teslimiyeti açik biçimde elestirdik, teshir ettik.

Bazi çevreler bu elestirileri hafif, bazilari ise sert buldular. Hatta benzer farkli degerlendirmelere kendi yoldaslarimiz arasinda bile rastlamak mümkün. Ancak kanimca iyi bir denge tutturduk, güç dengelerini, kitle psikolojisini hesaba kattik.

Yeni durumu degerlendirdik, bu dönemde yapilmasi gerekenlerle, bize ve Kürt hareketinin bütününe düsen görevlerle ilgili olarak görüslerimizi belirledik ve yansittik.

Yeni durum nedir?

Öncelikle, Kürt hareketi bakimindan savas dönemi sona ermistir. Olaganüstü gelismeler olmadikça Kürtler bundan böyle mücadelelerini siyasal ve barisçi yöntemlerle yürüteceklerdir. Örgüt biçimlerinin de buna uygun olmasi gerekir.

PKK’nin izledigi strateji iflas etti. PKK yalnizca yenilmedi, ayni zamanda teslim oldu. Bu ayni zamanda bizim stratejimizin ve PKK’nin niteligine iliskin olarak yillardir söylediklerimizin, tartisma götürmez biçimde dogrulanmasidir.

PKK’nin yenilmesi ve teslimiyeti yalniz PKK tabaninda degil, yurtsever çevrelerde, Kürt kamuoyunda genel bir karamsarliga yol açti. Rejim bunu kiskirtiyor ve Kürt hareketini tümden teslim almaya çalisiyor. Bu Kürt halki açisindan zor bir dönemdir. Böyle dönemlerde kisiler de örgütler de denenir. Ancak bilinçli, dirençli, uzak görüslü olanlar umutlarini yitirmez, durumu saglikli degerlendirir ve böylece kendileri savrulmaz, kitlelere de çikis yolunu gösterirler.

O kanidayim ki, bu kez de biz, parti olarak, 1975 yilinda Güney Kürdistan hareketi agir bir yenilgi yasayip dagildigi zaman oldugu gibi, 12 Eylül darbesinin ardindan oldugu gibi, ya da 1990’li yillarin basinda, sosyalist sistem çöktügü zaman oldugu gibi, yolumuzu sasirmadan, umutsuzluga kapilmadan, dogru degerlendirmeler yaparak örgütümüze ve kitlelere yol gösterdik, umut verdik.

‘Yenilen PKK’dir, yanlis bir politikadir; Kürt halki yenilmemistir,’ dedik. Rejimin plan ve oyunlarina karsi çikis yolunu gösterdik. Bize göre bu, rejimin politikasina karsi seçenek bir politikayla çikmaktir. Teslimiyet degil, mücadeledir. Bunu da, rejimin ve onun yedegine düsmüs PKK’nin politikalarina karsi olan tüm kesimlerin birligini saglayarak ve yeni döneme uygun örgüt ve mücadele biçimlerini hayata geçirerek basarabiliriz.

Bu politikayi ilkesel planda dile getirmekle yetinmedik, somut öneriler yaptik. Yurt içinde genis, kitlesel, legal parti, yurt disinda siyasi ve demokratik örgütlerin ortak çalismalari, bir günlük gazete bu öneriler arasindadir. Kanimca bunlar, eger gerçeklesebilirse, hayati derecede önemlidir ve Kürt politikasina yolu açacak, bu umutsuz ortami degistirecek türden adimlardir.

Diger yandan, durumu dogru degerlendirmek ve döneme uygun öneriler yapmak, yani saglikli bir politika tek basina yetmiyor. Bunu kitlelere götürmek ve onlari yönlendirebilmek için yeter olanaklara da sahip olmalisiniz. Ne yazik ki bizim olanaklarimiz bunun için yetersizdir. TC’nin kamuoyunu yönlendirmek için sahip oldugu dev propaganda araçlari bir yana, PKK’nin elindeki televizyon, gazete ve kitle gücü de, Kürt kamuoyunu olumsuz yönde güçlü biçimde etkilerken bizim elimizde kamuoyunu etkileyecek bu türden etkili araçlar yoktur. Tek avantajimiz, PKK’nin açik teslimiyetine karsilik, bizim yurtsever ve onurlu bir hat izlememizdir. Birçok örgütü dagitip ögüten bu uzun ve zorlu süreçte ayakta kalmis olmamiz da diger bir avantajdir. Bu yüzden disimizdaki Kürt kamuoyunun gözleri bize çevrilmistir. Eger örgütümüzü, merkezi düzeyde belirlenen politikalar dogrultusunda seferber edebilsek, bir anda degilse bile, süreç içinde giderek güç toplayabilir, seçenek olabilir ve kamuoyunu yönlendirebiliriz. Ne yazik ki biz bu avantaji su ana kadar iyi biçimde kullanamadik. Bizim en büyük silahimiz örgütümüzdü; ama en basta onu geregi gibi seferber edemedik.

PKK’nin çöküsünün ardindan, yurtsever çevrelerin gözü bize çevrilmisken, kendimize güvenimiz artacagina, daha bir hevesle, arzuyla ise sarilacagimiza, basta MK olmak üzere, parti örgütlerimiz dört bir yanda küçük sorunlar içinde bogulmaya, kadrolar birbirleriyle didismeye devam ettiler. Aci bir durum, ama gerçek!.

Yoldaslar, merkezi politikalar nasil, kimin eliyle hayata geçer? Elbette en basta MK’nin, sonra da, yukardan asagiya herbir komitenin ve ayni zamanda tek tek, ama örgütlü insanlarin.. Ne yazik ki, örgüt olarak bu sinavi iyi biçimde veremedik. Eger yurtta ve yurt disindaki onlarca komitemiz, yüzlerce üyemiz bu konuda seferber olabilseydi, binlerce taraftarimizi da harakete geçirebilir ve çok iyi sonuçlar alabilirdik. Ama ne yazik ki, bu zorunlu kitle çalismasini örgütleyemedik. Komiteler bu ise kafa yormadi, yogunlasmadi. Kitleye ulasma, propaganda yapma gibi bir görevi unutmus gibiyiz. Üst organlarca alinan ve kaç kez benim genelgelerime yansiyan kararlara uygun olarak, gazeteyi , dergiyi, kitaplari kitlelere ulastirma, satma, abone bulma gibi her partilinin görevi olan bir isi, ciddi biçimde örgütleyip yapmadigimiz gibi, parasiz olan bildiri ve brosürlerimiz bile çogu yerde, derneklerdeki masalarin üzerinde yigilip kaldi, tozlandi.

Öyle olunca, elimizdeki diger örgütleri, diger araçlari da iyi biçimde degerlendiremedik.

Bunlardan biri ve baslicasi legal parti idi. O, açik çalismak, kitlelere ulasmak için örgütledigimiz bir yapi idi. Yurt içinde, profesyoneller de dahil, nerdeyse kadrolarimizin tümünü onun çalismalarina yönelttigimiz ve önemli mali olanaklar sagladigimiz halde, ne yazik ki ayni sorumsuzca tutum orda da devam etti. Ben yurt içinde yasamiyorum, ama legal plandaki sistemsiz çalisma, hantallik, gevseklik konusunda bilgilerim var. 18 Nisan seçimlerinin sonuçlari ise ortada. Mevcut 21 parti içinde en düsük oyu aldik. Bunlar içinde küçük sol partiler ve tek basina adamlarin yönettigi, hiçbir ciddi örgütü, kadrolari, geçmisi olmayan partiler vardi..

Belli ki seçimlerde de isi oluruna biraktik. En basta, kadrolarimizi motive edemedik, onlara isin önemini anlatamadik. Parti gazetemizde bazi ‘dost’ köse yazarlari HADEP’e oy verilmesini önerdiler! Bazi üyelerimizin, hatta birim yöneticilerinin seçime girmeye karsi olduklarini, HADEP’e oy verilmesini istediklerini ögrendik.

Bu nasil bir tutum? Hem seçimlere gireceksiniz, hem bu isi merkezi planda organize etmek, örgütü seferber etmek için gerekeni yapmayacaksiniz? Elinizdeki tüm olanaklari kullanip, kitlelere ulasmaya, görüslerinizi anlatmaya, sizinle baskalari arasindaki farki söylemeye ve oy istemeye çaba göstermeyeceksiniz?..

* * *

Legal partinin kurulusu sirasinda, onun, en basta örgütleyecegi kitlelere dayanarak ayakta kalmasinin, maddi olarak da kendi yagiyla kavrulmasinin zorunlu oldugunu dilimde tüy bitercesine söyledim. Bunun için acele edilmemesini, bu isin altindan tek basimiza kalkamiyacagimizi, kitleselligi yakalamak içinse diger bazi yurtsever kesimlerle birlikte davranma geregini israrla belirttim. Ne var ki, yurt içinde, bu isin örgütlenmesini üstlenen yoldaslar, gerek DDP’nin, gerekse DBP’nin kurulusu sirasinda çok aceleciydiler, ‘firsat elden kaçiyor’ havasi içindeydiler. Ayrica, PSK olarak saglanacak destegin salt kurulus asamasina özgü oldugunu belirttiler. Oysa 1995’ten bu yana geçen bes yilda durum ortada. Kitlesellesme yok. Legal partinin islerini yürüten kadrolar partimizin önde gelen profesyonel kadrolari. Legal parti bizim sürekli destegimize muhtaç ve bu olmadan ayakta kalmasi olanaksiz.

Yoldaslarimiz iyi hesap yapmadilar ve uyarilara aldirmadilar. DDP’nin ve DBP’nin kurulusu sirasinda diger kesimlerle ortaklasa adim atmak için yeter arzu ve çabayi göstermediler.

Ya haftalik gazete, onu iyi degerlendirebiliyor muyuz? Kanimca yine hayir. Onu geregi gibi dagitamamak, abone bulmak için yeter çaba göstermemek bir yana, politikasini da iyi belirleyemiyoruz. Dileyen orada köse aliyor, dileyen birakiyor. Nerdeyse gelen her yazi, içerigine bakilmaksizin ve kilina dokunulmaksizin sayfalarda yayinlaniyor. Isi bizimle ve sosyalizmle alay etmeye, kadar vardiranlar da var. Ben zaman zaman, artik herkesçe bilinen isimlerle, haftalik gazetenin köse yazarlarina ya da böylelerine karsi sosyalizmi ve partimizi savunmak durumunda kaldim.

Çok seslilik elbette güzel, yurtsever insanlarin gazetemizde yazmasindan ben de yanayim. Ama gazetenin, bu tür insanlarin da gözönüne almasi, uymasi gereken bir yayin politikasi, bir denetim hakki yok mudur? Aslinda bu politika da, bu hak da var; ama uygulamiyoruz. Buna ders düsen yazilara pekala hayir diyebilmeliyiz. Bize karsi saygisiz olanlari uyarmali, tavirlari degismezse yol gösterebilmeliyiz.

Haftalik yayini böylesine ‘herkesin gazetesi’ haline getirdigimiz halde tirajinda bir artis var mi? Hayir. Tam tersine satis ve abone düzeyi hem yurt içinde, hem yurt disinda giderek düsmekte, komik derecede azalmakta. Gazete ilk yillarda kendi yagiyla kavruluyordu; simdi ise örgütün destegiyle çikiyor ve bizim bütçemize göre oldukça agir bir yük olusturuyor.

Öteki legal araçlarla ilgili olarak da durum farkli degil, sözü uzatmaya gerek yok. Vakiflar, müzik kurulusu ve benzeri kurumlar da ayni akibeti paylastilar. Olanaklari oldukça kötü biçimde kullandik, bir Sümerbank personeli gibi davrandik. Sosyalist sistemin niye çöktügünü simdi daha iyi anliyorum. Kollektif mülk sahipsiz kaliyor ve parti isini kendi isimiz gibi izlemiyoruz.. Ne yazik ki gerçek böyle.

Toplumu degistirmeden önce kendimizi degistirmekle ise baslamak gerekiyor. Bu ise ötekisinden daha kolay degil.

Yoldaslar,

Bu örgütün genel sekreteri, yani birinci dereceden sorumlusu benim ve bu nedenle eger isler buraya vardiysa, bundan en basta beni sorumlu tutabilirsiniz. Ben kendim de zaman zaman, acaba neleri yanlis yaptik diye, basindan bu yana politikalarimizi gözden geçirmisimdir. Sorumlulugu ya en bastakine, ya da bazi günah keçilerine yükleyip isin içinden siyrilmak örgütlerin yasaminda, özellikle de isler kötüye gittigi zaman sikça görülür. Ama bu isin kolay yanidir. Bizde de böyleleri çikabilir. Ben, bu epeyce uzun örgütsel yasamimda, çalisip üretmedikleri, fedakarlik denen seyi tanimadiklari, yapabileceklerinin onda birini bile yapmadiklari halde, en üst perdeden konusanlara çok rastladim.

Bana gelince, parti örgütüyle, komitelerle, tek tek partililerle ilgili olarak isin böylesine kolayina kaçmiyorum ve bu durumun nedenlerini bulmaya çalisiyorum.

Kuskusuz, olumsuzluklardan dolayi birileri kusurludur. Siyasal basarida ve basarisizlikta kisilerin rolü yadsinamaz. Politikaniz yanlissa zaten yitirmis demeksiniz. Politikanizin dogru olmasi da yetmiyor; onu hayata geçirmek için canla basla çalismalisiniz. Bazan canla basla çalismak da yetmiyor, nesnel kosullar elvermelidir. Onlar elvermiyorsa, salt irade gücüyle olaylarin gidisini degistiremezsiniz.

Uygun kosullarda siradan insanlar da zafere ulasabilirler. Böylesi hallerde bazan ‘bes para etmezin biri’ bile kahramanlasabilir. Öte yandan, kosullar elverisli degilse, iyi bir öncülük ve olaganüstü agir bedeller de basariya yetmeyebilir..

Nesnel kosullar ne yazik ki, yalniz bizim açimizdan degil, Kürt ulusal hareketinin bütünü bakimindan olumsuz. En basta, sömürgeci dört devlet arasinda bölünmüslük ve onlar tarafindan kusatilmislik.. Bu, ödenen onca büyük bedellere ragmen, Kürt ulusal hareketinin zaferini geciktirdigi gibi, bizzat partimizi de etkileyen birçok olumsuzlugun bas nedeni. Bu nedenle düsman güçlü, dostlar az. Bu nedenle PKK gibi, ipleri baskalarinin elinde olan örgütler türeyebiliyor. Bu nedenle biz gereken dis destekten ve olanaklardan yoksunuz.

Öte yandan, bölünmüs, yarifeodal, geri bir toplumun bireyleriyiz ve bu da nesnel kosullarin baska bir yanidir.. Ayri bir bas çekmeye yatkin kisiler çok oldugu ve çogu kisi sorunlara bir asiret adami mantigiyla yaklastigi için, dogrularin çevresinde birlesmek güçlesiyor. Çogu zaman birinin yaptigini öteki bozuyor. Bu ayni zamanda, kültür düzeyinin düsük, örgütlü mücadele geleneginin zayif oldugu bir toplumdur. Bu nedenle, tüzük ve programlarda yazilanlar ne olursa olsun, kadrolarimizin bilgi ve deneyim düzeyi zayiftir. Disiplin ve görev duygusu, bazan bir müridin davranisi kadar güçlü, bazan da bir basibozugun tavri kadar sorumsuz ve laçkadir.

Öte yandan, politikalarimizi ve kararlarimizi hayata geçirmek için örgüt olarak, MK’dan en alttaki birimlere kadar, canla basla çalistigimizi da söyleyemem. Son genelgemde dile getirdigim gibi, örgütte bir laçkalik, saflarda görülmemis bir hantallik, dedi kodu ve didisme var. Örgüt kendi kendisini kemiriyor.

Yoldaslar, bu neden böyle? Neden partinin kurulusunu izleyen ilk 4-5 yilda öylesine gelisip serpildik de, simdi bu üzüntü verici durumu yasiyoruz. O zamanki kadrolarimiz çok mu iyi, çok mu deneyimliydiler? Hayir, ayni toplumun insanlariydik. Üstelik ilk yillarda sayica çok daha azdik ve deneyimsizdik. Ama toprak bakirdi ve kitlelerin çikarlarina uygun düsen görüslerimiz o topraga düsen ilk tohumlar gibiydi. Uluslararasi durum da uygundu: dünyada devrim dönemleriydi ve sosyalizm prestijinin dorugundaydi. Söz konusu güven, cosku, fedakârlik iste bu kosullarin ürünüydü. Ama daha sonra durum degisti. Rejim ulusal hareketin önünü kesmek için tedbirler aldi, saldirdi; povokatör örgütler, en basta da PKK eliyle hareketi yanlisa itti. Bunu, iki ates arasinda kaldigimiz ve güçlerin her iki kesimde de savasanlara göre kümelendigi kirli savas dönemi izledi. Sonuç ise ortada: ülkemizde rejmin ve PKK’nin ortak ürünü olan bir yikinti, bir umutsuzluk ortami…

Seksenli yillarin sonunda, doksanli yillarin baslarinda uluslararasi sosyalist hareketin geçirdigi büyük sarsinti, sosyalist sistmin çöküsü ise, sosyalizmin prestijini düsürdü, devrim dönemini sona erdirdi ve uluslararasi düzeyde sosyalist saflarda düs kirikligina, dagilmaya ve gerilemeye yol açti.

Ulusal ve uluslararasi planda yasadigimiz bu olumsuz ve uzun dönem, kaçinilmaz olarak bizi de etkiledi. Her seye ragmen ögütümüzü ayakta tutmayi basardik; ama yorulduk, asindik, yiprandik. Böyle kosullarda sasiran, gevseyen çok olur. Böyle durumlarda disiplini saglamak güçtür. Bugün yasadigimiz sikintilar yirmi bes yilin birikimidir.

Yeni durum da kadrolarimizi etkiliyor. Kadrolarimizin bir bölümü PKK’nin yasadigi çöküntüye bakip, partimizin stratejisine daha da güven duyacaklarina, onlar da baskalari gibi kendilerini bu karamsar havaya kaptiriyor.

Peki sonucun böyle olacagini biz yillarboyu söylemedik mi? Kürdistan Sosyalist Partililerin gelinen duruma, apoculara umut baglayan ahmaklar gibi sasirmasi mi gerekir, yoksa kendi politikalarina daha da bir güven duymalari, bu güvenle ise daha da hirsla sarilmalari mi?.

Zamanin bizi hakli çikardigini söyledigimiz zaman, yalniz PKK’lilar degil, baska çevrelerde de rahatsizlik duyanlar az degil. Bu son derece dogal. Çünkü yalniz PKK’lilar degil, onlar da yanlis yaptilar; en azindan yanlisa karsi tavir almadilar; gocunmalari bundandir. Bu kesimler, dogruyu söyleyecek kadar ise dürüst degiller. Ama bakiyorum, bizim aramizda da, hakli çiktigimiza dair sözlerden rahatsizlik duyanlar var. Bunu nasil açiklayacagiz? O zaman mirin kirin yapmasinlar, dillerinin altindaki baklayi çikarip açik konussunlar, hangi politikalari yanlis buluyorlarsa degistirilmesini istesinler. Bunu yapmalarina hiçbir engel yok.

Yoldaslar, demin de söyledim: Bu zor bir dönem ve zor dönemde her kafadan bir ses çikar. Böyle dönemlerde örgütlerin ve kisilerin çaplari da ortaya çikar. Ilkeli ve uzun soluklu olanla, saga sola savrulan saskinlar böyle dönemlerde birbirinden ayrilir. Dilerim ki aramizda pusulayi sasiranlar olmasin, ya da çok az olsun, diyecegim ama, bu gerçekçilik degil, salt iyi niyetli bir dilek olacak..

Çünkü geçmiste bizim saflaramizda da ettikleri yemini hatirlamayanlar, parti tüzügünü umursamiyanlar, tembeller, rahatina düskünler, kisisel çikarini örgüt çikarinin önüne koyanlar, tüm bu nedenlerle örgütün basina sorun olanlar çok görüldü. Hatta, hem suçlu hem güçlüleri bile gördük. Bugün de böyleleri az degil. Bu durumu nasil asacagiz?

Bazi yoldaslar tüzügü uygulayalim diyorlar, yani böylelerini ayiklayalim. Elbet bu yapilabilir. Parti tüzügünü çigneyenlerden, parti suçu isleyenlerden elbet hesap sormak gerekir. Bunu yapmayan örgüt degildir. Ama biz de simdiye kadar bunu birhayli yaptik. Ve bunun tek basina sorunu çözmeye yetmeyecegini biliyoruz. Üstelik tüzük hükümlerinin uygulanmasi, ortaya yeni sorunlar da çikariyor. Bu kez de baska kadrolar, örgüte uyum saglamayip gidenler için gözyasi döküyor, örgütü savunacaklarina, örgütü hiçe sayanlarin pesine takiliyorlar.

Bazi yoldaslar örgütün eylem azliginin bu tür çekismelere yol açtigini söylüyorlar. Çarpici, ses çikaran eylemlerle tabanimizi etkilemeliyiz, diyorlar. En azindan yurtdisi bakimindan bu elestirilere katilmiyorum. Örnegin son iki yilda, yurt disinda politik ve kültürel nitelikte bir hayli toplantilar yaptik. Merkezi plandaki 25. Yil gecesi ile Köln ve Bonn yürüyüsleri oldukça kitleseldi.

Ama taraftarlarimiz, bizim durumumuzu her keresinde PKK’nin durumu ile kiyasladilar. Apo’nun Suriye’den çikarildigi andan itibaren PKK’nin yöneldigi yogun eylemler ve genis kitle destegi, yalniz diger yurtsever insanlari degil, bizim tabanimizi da birhayli etkiledi. Bir bölümümüz yine, savas döneminde oldugu gibi, ‘PKK’nin alip götürdügünü’ sandi; merkez organlarinin karar ve degerlendirmesine kulak verecegine, örgütsel görevlere sarilacagina, olaylarin pasif bir seyircisi durumuna düstü.

Isin gerçek yönü, PKK’nin çikmazi ise çok geçmeden ortaya çikti.

Örgütlü çalisma, her seyden önce bilinçli, kararli çalismadir. Örgütüne, onun stratejisine, programina, temel politikalarina güven duyan bir kadro, esen rüzgardan etkilenmemelidir. Ne yazik ki, hayat her zaman böyle olmadigini gösteriyor. Konjünktürel durum, güç, kalabaliklar kadrolari da etkiliyor. Bu da hem bizim, hem de genel olarak örgütsel çalismanin bir gerçegi. Bu durumun, örgütün legal ya da illegal olmasiyla bir ilgisi yoktur. Sorumluluk duyan, görev duygusu yüksek olan legalde de illegalde de çalisir. Bunun tersi de dogrudur; tembel ve sorumsuzlar için, örgütün, ya da yapilan isin açik ya da gizli olmasinin farki yoktur.

Kimi yoldaslarimiz ötedenberi PKK’nin yöntemlerine özendiler. Oysa o yöntemleri kullansak biz de 2. PKK olurduk, ya da PKK’ya gerek kalmazdi! Biz ulusal ve uluslararasi kosullari uygun bulmadigimiz için silaha basvurmadik. Biz örgüt içi ve halkla iliskilerde siddeti yanlis buluyoruz. Siddet istisnai durumlarda parti suçu isleyenlere, hainlere uygulansa bile, disiplini saglamanin temel araci olamaz. Nitekim siddet PKK’yi da sorunlardan, kopmalardan kurtaramadi. Biz ögüte mali olanak kazandirmak için de kitlelere baski uygulanmasina, ya da kirli yöntemlere karsiyiz. Bir siyasal ve ulusal örgüt, çalisma içinde kitlelerin gönlünü kazanarak, kitleselleserek, onlardan aldigi maddi destekle isini yürütmelidir. Gelisme sansasyonel eylemlerle degil, bilinçli, kararli örgütsel çalismayla saglanmalidir. Saglikli bir yapi da ancak böyle olusur.

Örnegin, özellikle yurt disinda bildirilerimizi genis kitlelere ulastirmaya engel ne? (Ayni sey, legal partinin bildirileri için yurt içinde de geçerli). Gazetemize abone bulmak için bize gerekli olan bilinçli, sorumlu bir tavirdir. Parti kampanyasinin basarisi için de. Kampanyalar sirasinda her birimde kaç üyemiz aktiftir? Neden tüm üyeler, en azindan çok daha genis bir kesim, bu iste görev almiyor, neden kendi disimizdaki genis yurtsever kesimlere uzanamiyoruz?

Militan çalisma iste budur. Parti görevlerini yerine getirmek için sorumluluk duymak, enerji ile çalismak, zamani en iyi degerlendirmek. Militanlik salt birtakim yürüyüs ve protesto eylemlerine katilip slogan haykirmak degildir. Asil partili kimlik bu türden, yilin 365 gününe yayilmis, sabirli çalismayla olur. Yillarin parti üyesi eger bu isin bilincinde degilse ve kendisine heyecan verici eylemler saglanmasini istiyorsa ne diyelim!

Biz parti üyeleri olarak kendi görevlerimizi iyi yapsak, o zaman taraftarlarimizin moralini yükseltir ve bize yeni taraftarlar kazandiracak olan, cosku verici türden eylemlerin sayisini da arttirabiliriz.

Kimi yoldaslarimiz, sorunlari asmak için egitim çalismalarina gerek oldugunu söylüyorlar. Elbet egitim çalismasi örgütsel yasamda her zaman gereklidir. Biz geçmiste, özellikle yurt disinda bir dizi egitim çalismalari düzenledik. Ayrica, geçmisten bu yana zengin parti yayinlarimiz ve bu örgütte bir gelenege dönüsen merkezi rapor ve genelgeler zaten kadrolarimiz için en önemli egitici kaynak degil mi? Yillarin kadrolarinin parti programindan, örgütsel çalismayi düzenleyen kurallardan, kendilerine düsen görevlerden habersiz olduklari düsünülebilir mi? Besbelli sorun salt, ya da baslica, bir egitim sorunu degil.

Öte yandan sunu da eklemeliyim ki, bizim toplumumuzda okuma aliskanligi zayiftir. Partili kadrolarimiz arasinda bile yayin organlarimizi düzenli izlemeyenler, yol gösterici yazilardan habersiz olanlar, ya da onlari önemsemeyenler var. Bu parti hem Kürt ulusal mücadelesinin, hem de sosyalizmin sorunlarina iliskin olarak ortaya epey ürün koydu ve hala buna devam ediyor. Bizim bu emegimiz görmezden gelinmemeli. Ama bunun kadrolarimiz tarafindan bile yeterince degerlendirildigi kanisinda degilim. Kadrolarimizin teorik düzeyi de sanildigi kadar yüksek degil. Herkesin teorisyen olmasi sart degil elbet; ama bir sosyalist partide, özellikle aydin konumunda olanlar, sosyalizmin bilgi hazinesini belli bir dereceye kadar sindirmis olmalilar. Toplumsal olaylari kavramak, gelecege genis bir perspektifle bakabilmek, örgütün önüne uzun soluklu politikalar koymak için bu gerekli. Son yüz ya da elli yil içinde dünya durumu çok degismis olsa da; Marks’in, Engels’in, Lenin’nin kimi öngörüleri gerçeklesmemis olsa da, Marksizm’in modasi geçmedi. O, çagimizin en bilimsel, saglikli dünya görüsü olmayi sürdüyor. O bugün de bizim için yol göstericidir. O bilime inancin, elestirinin, arayisin; eskiye, yalana, zulme, sömürüye baskaldirinin aracidir. Sorun Marksizmi bir dogma gibi almamak, degisen durumu görmek, eskiyeni ayiklamak ve onu günümüzün kosullarina yaratici biçimde uygulamaktir.

Yoldaslar,

Özetle, örgütümüz programi ve merkez organlarinin karar ve direktifleri dogrultusunda bir çalismayi hayata geçirmek için seferber olamadi. Bunu en basta MK’nin, ondan sonra da yukardan asagiya her sorumlu birimin, bölge ve yöre komitelerinin, çalisma komitelerinin yapmasi gerekirdi. Oysa en basta, yurt içinde uyumlu çalismayi hayata geçiremeyen MK, sorunlarin çözümüne degil, artmasina yol açti. Ama tüm sorumlulugu ona yüklemek haksizlik olur. Ya birimler, birim komiteleri, onlar ne ölçüde göreve sarildilar?

Bunlar birbirini etkiler. MK uyumlu çalissaydi, bundan birim komiteleri ve yandas kurumlar olumlu biçimde etkilenirdi. MK onlari denetler, yönlendirirdi. Ama bunun tersi de dogrudur. Birim komiteleri, ve yandas kurumlar iyi çalissaydi, bundan MK olumlu biçimde etkilenirdi, belki de bazi uyumsuzluklar yasanmazdi. Çünkü çekismeler, çogu zaman isler iyi gitmedigi zaman uç verir. Yine yurt içinde isler iyi gitseydi yurtdisi çalismasi daha da canlanirdi. Oysa yurt içindeki sürekli kan kaybi, hele 18 Nisan seçimlerindeki kötü sonuç, yurtdisi örgütümüzde bir düs kirikligina yol açti ve verimi düsürdü. En basta da, en önemli birimimiz, Almanya örgütümüz olumsuz biçimde etkilendi. Kampanya sonuçlari bunun somut örnegidir. Örgütün mali olanaklari son iki yil içinde giderek daralmaktadir ve örgütsel ihtiyaçlarimizi karsilamasi giderek zorlasmaktadir.

Örgüt her bakimdan ciddi bir darbogazla yüzyüzedir.

Bu durumu nasil asacagiz? Bu kongrede seçecegimiz yeni MK ile o uyumu saglayabilecek miyiz, örgütümüze moral ve umut kazandirip onu seferber edebilecek miyiz?

Umarim ki öyle olur. Ancak ben, islerin salt MK’daki degisimle, hatta uyumla çözülebilecegi kanisinda degilim. MK büyük oranda, ya da tümüyle degisse bile ‘ki bu da deneyim eksikligi getirebilir- sorunlara yol açan temel nedenler kavranip onlara çözüm bulunmadikça sikintilar devam eder ve bir süre sonra yeni MK’da da sürtüsmeler baslar. Bence yüzyüze oldugumuz sorun çok daha kapsamlidir ve çözümü de ona göre olmalidir.

Ben bu sorunlarin en azindan bir bölümünün asilmasi için örgütsel çalismada tümüyle legaliteye geçilmesinden yanayim.

Degerli yoldaslar,

PSK’nin kurulusundan bu yana, 26 yila yakin bir zaman geçti. O günden bu yana hem yurtta, hem dünyada durum büyük ölçüde degisti. Daha önceki bölümde sözünü ettigim gibi, 1960’li, 70’li yillar dünyada devrim dönemleriydi, genellikle silahli mücadeleyi de içeren sosyalist devrimler ve ulusal kurtulus savaslari dönemi. Oysa yüzyilin son 10-12 yilinda yasananlar durumu büyük ölçüde degistirdi. Sosyalist sistem çöktü, sosyalist devrimler dönemi ‘en azindan dünya durumunda yeni bir devrimci dalgaya yol açacak olaganüstü degisikliklere kadar- kapandi ve ulusal kurtulus devrimlerinin, tümüyle sonu gelmis olmasa bile, hizi kesildi.

Ulusal planda ise, silahli mücadele yürüten baslica güç olan PKK önce tek yanli ateskeslerle basladi, sonra da Apo’nun Suriye’den çikarilisi ve yakalanisiyla ‘bu da degisen dünya ve bölge güç dengelerinin bir sonucuydu- silahli mücadeleye son verdi ve tümüyle teslim oldu.

Yeni süreçte uluslararasi planda sosyalizm ve degisim yönündeki hareket devrimci degil, evrimci bir nitelik kazanmistir. Biz, parti olarak bu görüse, daha 1992 yilinda yaptigimiz 3. Kongre sirasinda vardik ve bunu açikça dile getirdik, programimizda da buna uygun degisimler yaptik. Yani biz, bazilarinin sandigi, ya da ileri sürdügü gibi, yirmi yil önceki gibi düsünmüyoruz. Marksizm konusunda dogmatik degiliz. 1987 yilindan baslayarak degisim sürecini yogun biçimde tartistik ve kendimizi de ideolojik ve programsal yönüyle yeniledik. Bu alanda partimiz yogun bir çalisma yapti ve sasirmadan, havlu atmadan, savrulmadan kendisini yeniledi, yoluna devam etti. Ama eger sosyalizmi tümden birakmamizi isteyenler varsa, bu ayri.. Ben kendi payima, 40 yil önce sosyalizmin insanlik için yüce bir deger ve amaç olduguna nasil inandimsa, bugün de öyle inaniyorum. Kisiler ve örgütler gelip geçer, ama insanoglu varoldukça sosyalizm mücadelesi, yani isanoglunun gerçek özgürlük ve esitlik mücadelesi, diger bir deyisle insanin gerçek anlamda insan olma mücadelesi bitmeyecektir.

Degerli yoldaslar, dünyadaki ve ulusal plandaki söz konusu degisim, ister istemez örgüt ve mücadele biçimlerini etkileyecektir. Sosyalizm için mücadele bundan böyle, ayaklanma, halk savasi gibi silahli mücadele biçimlerini de içeren bir tarzda degil de evrimci biçimde olacaksa, o zaman illegaliteye de gerek yoktur. Nitekim Türk sosyalistleri ‘eski anlayislarinda israr eden küçük bir bölümü hariç- artik legal biçimde örgütleniyorlar. Rejim de buna yolu açti; legal sosyalist partilere karsi geçmisteki türden yogun baskilar yoktur.

Kürt hareketi için durum elbet farkli. Rejim Kürt ulusal hareketine yönelik baskilarini sürdürüyor ve bizim gibi Kürt halkinin özgürlük mücadelesini programlarinin ekseni yapmis olan partilere legal planda hayat sansi tanimak istemiyor. Buna ragmen, legal olanaklari, sinirli biçimde de olsa kullanmak mümkündür. Kürt ulusal hareketi 1989 yilindan beri bunu yapiyor. HEP, DEP, DDP ve su anda varolanlar bunun somut örnegi.

Benim legaliteye geçme önerim ise yeni degil. Daha MK’nin 1994 yili Nisan toplantisinda, bu asamadan sonra illegalitede kalmanin anlami olmadigini, tümüyle legal biçimlere geçilmesini, MK’nin bu konuyu degerlendirmesini önermistim. Nitekim 4. Kongre öncesi bu konunun tüm örgütçe tartisilmasini istedim.

Dolayisiyle bunun, PKK’nin su andaki politikasiyla, silahlari tümden birakip siyasallasma çabalariyla ilgisi yoktur. Salt örgüt içi sorunlari asmak için de degildir. Konu bundan çok önce gündemimize geldi. Bunun nedeni, artik gizlenmek, saklanmak için bir neden olmayisi idi. Insan silahli eylem, ayaklanma, bazi istihbarat isleri ve benzeri seyleri yapmak için gizli örgütlenir. Bu tür bir mücadelenin gündemimizden çikmasiyla birlikte, artik böyle seylere gerek kalmadigi açikti. Yaptigimiz tüm isler ise ‘bazi gizli toplantilarin ötesinde- yurt içinde ve disinda açiktir. Çikardigimiz yayinlar gizli degil, açiktir. Siyasal çalisma yurt içinde asil olarak legal parti kanaliyladir. PSK adina gizli bir bildiri bile dagitmiyoruz; kaldi ki buna gerek de yok, PSK bildirilerini legal planda veriyoruz. Köse yazilarinda, röportajlarda her konuyu açikça tartisiyoruz.

Yurt içinde gizli çalisma geregi olmadikça, yurt disinda buna zaten gerek yok.

Legal partinin adinda Kürdistan olmasi bence zorunlu degil. Programi mevcut kosullara göre olur. DBP programi benzeri bir program mevcut kosullarda ihtiyaci karsilar. Eger sosyalist olsun diyorsaniz, bunu eklersiniz. Ama sosyalist olmayan daha genis yurtsever kesimleri de kapsasin derseniz, DBP programi yeterlidir. Bunu asan istem ve görüsleri, yurt içinde ve disinda, bugün oldugu gibi, legal yayinlarda dile getirmek mümkün.

Halihazirda zaten olan budur. Öte yandan, durumun degismesi, örnegin yeni ve demokratik bir anayasa, Kürt kimliginin taninmasi, Kürt partilerinin kendi adlari ve özgün programlariyla kurulmasi için mücadele sürdürülür ve kosullar elverdiginde hayata geçirilir. Türkiye ciddi bir demokratik degisim yasarsa, önümüzdeki üç-bes yil içinde bu mümkün olabilir. Türkiye’nin Avrupa Birligi’ne aday üye olmasi, bu yöndeki degisim için yüzde yüz güvence degil; ama onu kolaylastirici niteliktedir.

Yurt içinde, tüm çalismayi DBP içinde yapsak, kanimca fazla bir sey yitirmeyiz. Ama bu ikibasliliktan kurtuluruz. Illegalitenin riski sona erer. Örgütsel çalisma olabildigi kadariyla demokratiklesir. Gizliligin yarattigi türlü sakincalar son bulur, insanlar birbirini tanir, yapilan isler ortada olur, her göreve seçimle gelinir, hesap verilir. Çalisan çalismayan belli olur.

Yoldaslarimizin el edemedigi PSK’nin adidir ve yillar süren aliskanliklar, iliskilerdir. Ama örgütün kendisi gibi isim de birer araçtir, semboldür, gerektiginde onlari degistirirsiniz. Onlari fetis haline getirmemek gerekir.

Bana göre yoldaslarimiz PSK adina ve eski çalisma tarzina öylesine alismislar ki, büyük çogunlugu, onsuz düsünemiyorlar. Onsuz düsünmenin, kurucusu olan ve 26 yildir sekreteri olan benim için kolay oldugunu mu saniyorsunuz? Ama gerçekçi olmaliyiz. Degisim gerekliyse yapmaliyiz. Önemli olan amaçlardir, ilkelerdir ve mücadelenin kendisidir. Ne ulusal kurtulusa ve sosyalizme yönelik amaçlarimizdan, ne de mücadeleden vazgeçelim demiyorum. Tam tersine bu konularda dünkü kadar hassas oldugumu biliyosunuz. Ama bu mücadeleyi artik eski örgütlenme biçimi ve çalisma tarziyla sürdüremeyiz. Bu biçim ve tarz simdi ayakbagi olmustur. Degisimde gecikirsek, hem isleri mevcut yapiyla sürdüremez hale gelebiliriz, hem de yeni çalisma biçimlerine geçmek daha da zorlasir ve daha çok kan kaybederiz.

Böyle bir degisim sancisini, 12 Eylül öncesi Türkiye Sosyalist Isçi Partisi (TSIP) yasadi. TSIP’in arkasinda illegal bir komünist partisi örgütü vardi ve onun tarafindan olusturulmus bir semsiye örgüttü. O da, hem asil çalismasini legal planda yürüttügü, hem de zamanla ikibaslilik sorunlari yasadigi için, soradan illegal yapiyi tümden tasfiye ederek legale geçti.

Yoldaslar, lafi uzatmak istemiyorum: Bence korkmadan karar vermeliyiz. Illegal çalisma tarzi bu asamadan sonra bize yarardan çok zarar vermektedir. Yurt içinde ve disinda tümüyle legal biçimlere geçmeliyiz. Içerde, örnegin DBP, su kosullarda bu ise elveririr. Onun genislemesi ve yeni bir olusum gündeme girse bile, bu söz konusu degisime engel olmaz. Yayinlarimizi yine çikarir, orada bugün söylediklerimizi yine söyleriz.

Birkisim yoldaslar legal partinin güvencesi olmadigini, rejim tarafindan kapanabilecegini söylüyorlar. Bu dogru elbette. Ama yerine yenisini kurarsiniz. Simdiye kadar hep öyle oldu.

Yurt disinda ise illegaliteye hiç gerek yok. Biz çoktandir ki, daha çok bir göçmen partisine dönüstük. Parti yurt içinde olur, yurt disindan destek alir. Bu destek yine sürebilir. Yurt disinda KOMKAR türünden bir örgüt pekala ihtiyacimizi karsilar. PSK kadrolarinin nerdeyse tamami, zaten orada çalisiyor. Legal partilerin yurtdisi temsilcilikleri olusturmasi mümkün; kimi insanlarimiz orada görev alir. Diplomatik çalismalar da o biçimde yürür. Zaten batililar illegal örgütlerden çok bu tür açik, yasal örgütlerle iliskileri tercih ederler.

Yurt disindaki eylemlerimiz, zaten esas olarak demokratik örgütler kanaliyla yürümekte. Bundan böyle de toplantilar, dayanisma eylemleri ayni kanallardan yürür. Yurt içindeki kadar olmasa da, yurt disinda yasanan ikibaslilik da böylece sona erer. Burada da her sey saydamlasir.

12 Elül sonrasi yurt içinde olusan kurumlar, nerdeyse tümüyle, yurt disi mali destekle islerini yürüttüler. Bu ise rahatliga, tembellige, hatta yozlasmaya yol açti. Bu sekilde ciddi bir örgütlenme olmaz, kitlelerle baglar kurulmaz. Yurt içinde olusacak kurumlar öncelikle, onu olusturanlarin insiyatifi, fedakarligi, çalismasiyla yürümeli. Bu olmadikça ne yapilsa bosunadir. Ancak böyle bir durumda yurtdisi destek olumlu bir rol oynar, çalismayi hizlandirir. Yoksa yurt içindeki kurum ve kadrolar verimsiz tüketicilere, eski Sümerbank’a ve onun elemanlarina dönüsür.

Yoldaslar,

Bu degisim geregi alti yil önce gündemimize gelmisti. Ama o zaman örgüt buna hazir degildi. Bugün degisim geregi daha güçlüdür. Ama ne yazik ki, birimlerden gelen görüslere baktigimda, örgütümüzün büyük çogunlugunun hala böylesi bir degisime istekli ve hazir olmadigini görüyorum. Bu durum, belki konu yeterince tartisilmadigi içindir. Bence bu konuyu, 3. ve 4. Kongre önceleri kimi konularda yaptigimiz gibi, hiç degilse yurt disindaki konferanslarda ve yayin planinda tartissak iyi olurdu. Ama Merkez Komitemiz, Kongre öncesi bir tartismadan yana olmadi. Tabandan görüsler geldikten sonra ise, kongre yaklastigi için, bunu yeniden degerlendirip hayata geçirmeye zaman kalmamisti.

Ben baslangiçta, yeni dönemde yönetim planinda görev almiyacagim için, bu konuda kongreyi etkilememeyi, bu nedenle de görüs belirtmemeyi düsündüm. Ama daha sonra, bu konudaki görüslerimi kongre sirasinda dile getirmeyi örgüte karsi bir görev bildim.

Kongre elbette özgürce tartisacak, karar verecektir. Verecegi karar hangi yönde olursa olsun, hepimize düsen ona saygi göstermektir.

Yoldaslar,

Kendi durumumla ilgili olarak da bilgi vermek istiyorum.

Genel sekreterlikten ayrilma düsüncem yeni bir olay degil, yasadigimiz son örgütsel sorunlarla hiç ilgili degil.

Su 26 yillik örgüt yasamimiz boyunca birkaç kez bu görevi yoldaslara devretmeyi istedim. Ilk kez 1982 yilinda, bir MK toplantisinda genel sekreterlikten istifa ettim ve görevimi bir polibüro ya da MK üyesi olarak sürdürmek istedim. Ama organ benimsemedi ve ben de geri aldim. Yine, yurtiçi örgütü canlanip MK çogunlugu yurt içine aktarildigi zaman (1988 yiliydi sanirim), sekreterlik görevinin de yurt içindeki arkadaslardan biri tarafindan yürütülmesinin daha uygun olacagini, örgütü yurt disindan yönetmenin sakincalarini dile getirdim. Ama yoldaslarim görevi sürdürmemde israrci oldular. Nitekim daha sonra söz konusu sakincalar pratikte yasanip görüldü; belli uyumsuzluk sorunlari yasadik. Bunun üzerine 3. Kongre’de genel sekreterlik görevinden ayrilmayi planladim ve MK toplantisinda dile getirdim. Ancak daha sonra, Kongrenin aldigi bazi kararlar nedeniyle, böyle bir asamada ayrilmayi yanlis buldum, alinan kararin hayata geçmesi için en önde çaba göstermenin daha dogru olacagini düsündüm. (Ne yazik ki benim çabam da bu kararin hayata geçmesine yetmedi.) Öyle olunca, en azindan bu asamadan sonra artik örgüt sekreterliginden ayrilmam gerektigini düsündüm. Ancak bu kez de, DDP’nin kurulus asamasinda Nazif’in çikardigi, örgütümüzü ideolojik ve politik olarak rayindan saptirmaya yönelik sorunlari yasadik ve birkez daha örgütün bu badireden kurtarilmasi ve o dönemdeki moral düsüklügünün asilmasi için görevimi sürdürdüm.

Bu görevi son olarak 2000 yilinin basinda noktalamayi planlamistim. Bu kez de olaganüstü kongre gündeme girdi ve böylece yedi ay daha ertelemek durumunda kaldim. Simdi o an geldi.

Yoldaslar,

Bir görevi üstlenmek gibi, sirasi gelince onu birakmasini da bilmeli.

Örgütlü politik yasamim 1965 yilinda TIP’te basladi ve PSK’da devam etti. Politikaya basta gönülsüz girdimse de, girdikten sonra isimi ciddiye aldim. Bu 36 yil yogun bir politik çalismayla geçti ve bu sürede örgütsel görevleri her seyin önünde tuttugumu söyleyebilirim.

Genel sekreterlik görevi için ise 26 yil gereginden uzundur. Bu zor bir görevdir. Bu göreve verdigim yillarimdan, harcadigim emekten pisman degilim, bundan onur duyuyorum. Bana böylesine uzun bir süre bu görevi layik gören yoldaslarima tesekkür ederim.

Örgüt bana epeyce alismisti, ama yenisine de alisir. Kisilerin örgütsel çalismadaki payi ve rolü ne olursa olsun, önemli olan örgüttür, onun izledigi politikalar ve ilkelerdir. Bu ilkeler ve politikalar saglikli oldukça ürkmemek gerekir.

Ben 26 yil boyunca örgütümüzün ideoloji ve politikasinin olusmasinda ve yönetiminde birinci dereceden rol oynadim. Bundan böyle ise artik yönetim planinda sorumluluk almak istemiyorum. Arkadaslarimin bunu anlayisla karsiliyacaklarini umarim. Bunu yorgunluguma verebilirsiniz. Bu agir yükün beni yorduguna kusku yok.

Görev degisimi birçok bakimdan gerekli ve yararlidir. Bu iste geç bile kaldik.

Bu kongre, gündemindeki sorunlarla ilgili olarak elbet kararlar verecek ve örgütümüz ya eski biçimiyle, ya da yeni biçimlerde yoluna devam edecek, etmeli. Ben alinacak her karara saygili olacagim ve bir üye olarak bana düseni yapmaya çalisacagim.

Son on yilda, zaman buldukça yaptigim islerden biri de anilarimi ve parti tarihini yazmak oldu.. Ister istemez bu ikisi içiçe geçti. Bu çalismayi bitirdim. Belgeleriyle birlikte birkaç cilt tutuyor. Olanak olursa bunlari yayinlarim. (Elbet parti tarihinin önce ilk asamasi, 1980’e veya 1985’e kadar olan bölümü yayinlanabilir). Ayrica Kürdistan tarihi ile ilgili çalismamin ikinci cildini tamamlamak istiyorum. Yani yoldaslar, bir yazar olarak da daha yapacak epey isim var.

Bunun yanisira, Parti çalismalarina yardimci olabilirim. Yeter ki örgütümüz kararli sekilde yoluna devam etsin.

Konusmamin basinda söyledim: sorunlarimiz ciddidir. Zor bir dönemdeyiz ve zor dönemler hem örgütler, hem kisiler için sinav günleridir. Böylesi zamanlarda sasirmadan, panige kapilmadan yürümesini bilmek gerekir. Yapilacak sey sorunlardan korkmamak, tartismak, çözüm yolunu aramak ve bunun için karar vermektir. Çogunlugun karari su veya bu kisinin gönlüne göre olmasa da saygi göstermeli. Eger karar yanlissa denenip asilacaktir. Ama en kötüsü bu demokratik mekanizmayi isletmesini bilmemek, umutsuzluga kapilmak, ille benim dedigim olsun demek ve örgütsel çalismadan kopmaktir.

Ben, yüzyüze oldugumuz tüm olumsuzluklara ragmen, örgütümüzün bu kongreden de yüzakiyla çikmasini diliyorum. Örgütsel biçim degisir, ya da eskisi gibi sürer; önemli olan her durumda isleri omuzlamaya, mücadeleyi sürdürmeye kararli bir ekibin ve kadrolarin varolmasidir. PSK’ya yarasan budur. Halka ve tarihe karsi sorumlulugumuz bunu gerektiriyor.

* * *

Yoldaslar,

Patimizin kurulus döneminde herhangi bir gayrimenkulüm yoktu, simdi de yok. Kisisel esyalarimin ve kitaplarimin disinda menkul malim, bankada veya yastik altinda param yok. Esimin, daha benimle evlenmeden önce bir kooperatif üyeligi vardi. Kendisi o zaman çalisiyordu, yurt disinda da uzun zamandir çalismakta. Böylece kooperatif yoluyla bir daire sahibi oldu. Bunda benim hiçbir katkim yok.

Bu da benim mali hesabimdir.

Kongremize basarilar dilerim.

Yasasin Kürt halkinin ulusal kurtulus mücadelesi!

Yasasin sosyalizm! (1)

———————————————-

(1): Kongrenin son günü arkadaslarimdan gelen yogun istek üzerine yeniden Genel Sekreterlik Görevini kabul ettim ve 2003 Yili sonbaharinda yapilan 7. Kongre’ye kadar 3 yil daha sürdürdüm.

Dengê Kurdistan

Back to top button