Haber

HAK-PAR Parti Meclisi; Kürt yurtseverleri birlesiniz!

Hak ve Özgürlükler Partisi (HAK-PAR) Parti Meclisi 26.11.2016 tarihinde Ankara’da, Genel Merkez de toplanarak gündemindeki konulari görüstü ve asagidaki açiklamayi kamuoyu ile paylasmayi kararlastirdi.

Basina ve kamuoyuna;

Türkiye’de gelir dagilimindaki adaletsizlige ek olarak ekonomik kriz giderek tirmaniyor, yatirimlar durma noktasinda, piyasa durgun ve esnaf siftah yapmadan kepenklerini indiriyor, issizlik resmi rakamlara göre yüzde 11.3 ü asti.

Türkiye’nin Avrupa Birligi ile bütünlesme serüveni tam bir çikmazda. Avrupa Parlamentosu Türkiye ile yürütülen müzakerelerin, geçici olarak askiya alinmasi karar tasarisini tartisti ve kabul etti. Türkiye’nin en önemli demokratiklesme projesi olan AB ile bütünlesme yerine, batidan yüz çevirip Asya’ya yönelme egilimi güçleniyor.

Türkiye’yi yönetenler AB den gelen elestirilerden yararlanmak, demokratiklesmeyi gelistirmek için çaba harcamak yerine, Kimi Avrupali politikacilarin çifte standartli, Türkiye/Islam karsiti söylemlerini öne çikararak AB projesine sirt dönme tehditleri Türkiye’yi yalnizlastiran, demokratik dünyadan koparan bir istikrasizliga sürüklüyor.

Kürt kentleri tam anlamiyla bir savas alani. Darbe girisimi sonrasi ilan edilen OHAL kapsaminda Kanun Hükmünde Kararnamelerle Meclis devre disi.

Binlerce insan tutuklaniyor, basin yayin kuruluslari, TV’ler, itiraz eden, konusan aydinlar, gazeteciler ve yazarlar çesitli baski mekanizmalariyla susturuluyor.

Patlayan bombalar, askeri operasyonlar, sinir disina yönelik hava harekâtlari, Suriye’nin kuzeyine ‘Firat kalkani’ adiyla sürdürülen askeri harekât ve nihayetinde Irak ta ki savasa Musul üzerinden dâhil olma çabalari…

Parlamentoda 3.parti olan HDP’nin es baskanlari dâhil neredeyse tüm aktif siyasetçileri ya içerde ya da tutuklanmak için sirasini beklemekte.

Bölgedeki neredeyse tüm belediyelere kayyum atanarak ‘sandiktan çikan’ ‘milli irade’ler yani belediye baskanlari, seçilmisleri hapishanelere yollanmakta.

Bütün bu karmasa içinde, Ak Parti, MHP ve ulusalci militarist kesim ‘Kürt karsitligi’ üzerinden el ele vererek ‘Baskanlik sistemi’ tartismalarini Türkiye gündeminin merkezine oturmus bulunuyorlar.

Topluma Baskanlik sitemine geçilmemesi halinde ‘bölünecegi’ korkusunu saliyorlar.

Türk devleti, çagdisi politikasini degistirip, Kürtlerin ve Alevilerin, emekçilerin mesru haklarini teslim etmek; çok uluslu toplumsal gerçeklige uygun bir idari yapilanmaya gitmek, demokratikleserek iç barisini saglamak, çagdas dünya ile bütünlesmek yerine ‘bölünme’ korkusunu pompalayarak daha otoriter, daha baskici bir zemine dogru sürükleniyor.

Kürtlerin elde ettikleri, edebilecekleri kazanimlari kendi bekasi açisindan tehdit olarak algilayan yöneticiler, Irak’ta Suriye’de baslayan ‘yangin’in Türkiye’yi de saracagini düsünüyor ve yeniden yapilanma ihtiyacini ‘baskanlik sistemine geçis’ ile sinirlandiriyor ve bu korku üzerinde sekillendirmeye çabaliyorlar.

Toplumda yükselen degisim taleplerini daha da otoriterleserek, militarist politikalara sarilarak bastirmaya çalisan BAAS rejimlerinin içine düstükleri durumu, ülkelerini nasil yikima sürüklediklerini görüp dersler çikarmak yerine, ayni yoldan giderek farkli sonuçlar elde edilebileceklerini saniyorlar.

Bu açik bir yanilgidir.

Toplumun temel sorunlarini demokratikleserek çözümlenmesine yol açacak yeniden yapilanma ihtiyacini çarpitiliyor, ‘iç ‘ ve ‘

dis düsmanlar’in Türkiye’yi bölme parçalama çabasi içinde olduklari algisi yaratilip/ diri tutuluyor buradan girisilen otoriterlesme macerasina mesruiyet yaratilmaya çalisiliyor.

Lozan antlasmasi , ‘Misaki milli’ tartismalarinin alevlendirilmesi, Musul savasina dâhil olmak için efelenmeler, Bati Kürdistan’in birlestirilmesi ihtimalini beka sorunu olarak ilan edip Suriye’ye girilmesi, Türkiye’nin Kürdistan’in diger parçalarina yönelik emperyal istahinin kabartilmasi; Kuzey Kürdistan’in bölgedeki gelismelerden etkilenmesinin önünün alinmasi çabasi olarak da görülebilir.

Devlet, Kürt sorununa adil, demokratik bir çözüm üretmekten yana degil. O, yine eski çözümsüzlük politikasina dönüyor, bastirma, yok sayma siyasetinin yeni versiyonlari ile zaman kazanmaya çabaliyor.

Bu, maliyeti çok yüksek olacak bos bir çabadir.

Ana muhalefet partisi CHP’nin ise baskanlik sistemine karsi olan tutumu sadece Recep Tayip Erdogan karsitligi ile sinirlidir. CHP Baskanlik sitemine geçis için baslattigi kampanyayi ‘Türkiye’yi böldürtmeyecegiz’ sloganiyla sürdürmesi, demokratiklesme adina, Kürt sorununun çözümüne yönelik her hangi bir önermede bulunmadan, sadece Erdogan karsitligi üzerinden yürütmesi AKP, MHP ve Ulusalci kesimle ‘bölünme’ korkusu üzerinden bulusmasi tesadüf degildir.

Oysa yapilmasi gereken ‘korkular’ üreterek onlarin esiri olmak, korkular üzerinden, gelecekte daha büyük sorunlara neden olacak maceralara sürüklenmek, militarist politikalara saplanmak yerine, degisim taleplerine ciddiyetle yaklasmak, çok uluslu, çok kültürlü cografyalarda, baris içinde bir arada yasamanin yollarini üretmis idari yapilanmalarini ona göre düzenlemis ülkelerin deneylerinden yararlanmak, daha çok demokratiklesmek olmalidir.

Türkiye degismelidir.

Degisim sadece istikrari, karar almayi hizlandiracagi var sayilan, 12 Eylül askeri darbecileri tarafinda yapilmis, bu gün ki sorunlara da kaynaklik eden Anayasanin özünü koruyarak, sadece baskanlik sistemine geçmekle ilgili düzenlemeler yapilarak saglanamaz.

Gerekli olan yeni, çagdas, sivil bir anayasadir. Bu yeni anayasa ülkenin çok renkli toplumsal yapisina uygun olarak herkesi kapsayan bir vatandaslik tanimini, yerinden yönetime elveren ademi merkeziyetçi bir siyasal ve idari yapilanmayi, anadilde egitimi, AB standartlarinda temel hak ve özgürlükleri içermelidir.

Öte yandan Kürt kentlerinde sürdürülen ve agir bedellere mal olan, sivillerin de can ve mal güvenligini hiçe sayan, tonlarca bomba ile yüklü araçlarla, canli bombalarla sürdürülen siddet eylemlerinin yarattigi dramatik sahneler, Kürt cografyasinin savas alanina dönüstürülmesi, kentlerin yakilip yikilmasi aciyi, gözyasini, yoksullugu çogaltirken, ayni zamanda Kürdistan’in Kürtsüzlestirilmesi politikasina hizmet ediyor.

Ciliz Kürt sermayesinin de bölgeden kaçmasina, ekonomik çöküntüye, çoraklasmaya neden oluyor.

Kürt gençlerini Türkiye’nin iç iktidar çekismesi için daglarda, barikat ve hendekler arkasinda ölüme sürüklemenin hiçbir mesruiyeti yoktur.

Keza, Ortadogu’nun karanlik labirentlerinde, sadece hava harekâti ile yetinen ve kendi askerlerini savas alanlarina sürmekten kaçinan ABD’nin, Rusya’nin, Esad rejiminin, Iran’in bazen Merkezi Irak hükümetinin talepleri dogrultusunda Arap kentlerinin ISID ten kurtarilmasi için ölüme itilmesinin de mesruiyeti yoktur.

Bu kirli savas bir an önce sonlandirilmalidir.

Halkimiz sürdürülen bu savasin Kürtlerin hak ve özgürlük talepleri ile hiçbir alakasi olmadigini görüyor. Bu bilinç giderek büyüyor.

Bu güne dek karanlik merkezlerde üretilen algilarla, Kürt cografyasina egemen kilinan siyasi zihniyete sirtini çeviriyor.

Bu sadece Kürt halki açisindan imkân ve tuzaklarla dolu önemli ve tarihi süreç degil, Kürt yurtseverleri, siyasetçileri için de bir sinav dönemi olacaktir.

Kürt yurtseverleri, Kürt siyasetçi ve aydinlari suni gerekçelerle yaratilan daginikligi asmak, güçlerini birlestirmek, çagdas, demokratik, barisçil bir hat olusturmak, halka güven vermek zorundadirlar.

Milliyetçi, Sosyalist, Islamci, Liberal vs. tüm yurtseverleri, bir birlik projesi olan HAK-PAR ile el ele vermeye, Kürt halkina güçlü bir seçenek sunmaya çagiriyoruz.

26.11.2016

Dengê Kurdistan

Back to top button