BURKAY: ÇÖZÜM IÇIN ÇESARET VE ILERI GÖRÜSLÜLÜK GEREKIYOR

Yazar ve siyaset adami Kemal Burkay, 16 Kasim 2018 günü Ankara Kizilay’da,Mekan Kiraat Evi salonunda ‘Osmanli’dan Bugüne Devletin Kürtlere Bakisi’ konulu bir konferans verdi.
Ilgi ile izlenen konusmasinda Burkay, daha Osmanli öncesi dönemden özetle bilgi verdi. Alpaslan’in 1071’de Kürtlerin destegi ile Malazgirt’te Bizans ordusunu yendigini ve böylece Anadolu kapilarinin Türklere açildigini söyledi. 12. Yüzyilda Iran Selçuklulari ve Sultan Sancar döneminde Kürdistan eyaleti olusturuldugunu ve bunun Iran kesiminde Hemedan, Dinaver, Kirmansah ve Senandaj kentlerini, Zagroslarin batisinda Sehrezor ve Sincar (Sengal) yörelerini kapsadigini anlatti.
Daha sonra Bati Anadolu’da ortaya çikan ve zamanla büyük bir imparatorluga dönüsen Osmanli Devletinin, çagdasi bir çok devlet gibi bir hanedan devleti oldugunu, sinirlari içinde farkli dil ve inançtan pek çok halkin yer aldigini, buna uygun olarak idari yapisinin ademimerkeziyetçi oldugunu belirtti vesöyle dedi:
‘Osmanli ele geçirdigi hiçbir ülkenin adini degistirmeyi, hiçbir dili ve farkli inanci yasaklamayi düsünmedi. Kürdistan medreselerinde Arapça ve Farsça ögretiliyor, ama asil olarak Kürtçe egitim yapiliyordu. Bu durum Cumhuriyet’in kurulusuna kadar devam etti.
‘Kanuni Sultan Süleyman Fransa Krali Fransuva’ya yazdigi mektupta imparatorlugunun sinirlari içindeki ülkeleri sayip döküyor, Kürdistan’in da adini veriyor ve bununla övünüyordu.’
Burkay, Osmanli Devleti ile Iran Sahligi arasinda uzunca bir dönem bölgenin ele geçirilmesi ve elde tutulmasi için rekabet yasandigini, Yavuz döneminde Çaldiran Savasi’nda Osmanlilarin galip gelmesinin ardindan, Idris-i Bitlisi araciligiyla Kürt beylikleri ile bir anlasmaya varildigini anlatti. Buna göre Kürt beyleri Osmanli padisahina bagliligi kabul etmekte, ama içislerinde, idare, vergi toplama, yargi hakkini kullanma bakimindan beylik sinirlari içinde egemen olmayi sürdürmekte, beylik babadan ogula geçmekte, beylerin kendi askeri güçleri bulunmakta ve savas dönemlerinde Osmanli ordusunun yaninda yer almakta idiler. Ayrica bazi beylikler ‘Kürt hükümeti’ olarak adlandiriliyordu. ‘Miri asiretler’ olarak nitelenen asiretlerin de belli bir statüleri vardi.
Burkay bu statünün 19. Yüzyil baslarina kadar ciddi bir sorun yasanmadan devam ettigini belirterek söyle devam etti.
’19. Yüzyil baslarindan itibaren Kürt beylikleri ve asiretleri ile Osmanli yönetimi arasinda sorunlar basgösterdi. Söz konusu dönem, Bati Avrupa’da kapitalizmin gelisimiyle bir ortak Pazar etrafinda ortaya çikan ulusal devletlerin, bir baska deyisle burjuva devrimlerinin Osmanli imparatorlugunu da etkiledigi dönemdi. Balkan halklari ‘Yunanlilar, Bulgarlar ve ötekiler- Osmanli’ya baskaldirarak bagimsizliga yöneldiler ve Ingiltere, Fransa gibi Batili ülkelerin ve Rusya’nin da yardimiyla bunu basardilar. Söz konusu bagimsizlik dalgasi giderek Imparatorlugun Dogu ve Güney kesimindeki halklari, Ermenileri, Kürtleri ve Araplari da etkiledi.
‘Kürdistan’da baskaldirilar 19. Yüzyil basindan itibaren yasandi.Ilk olarak 1806’da Süleymaniye yöresinde AbdurahmanPasa Baban harekatiylabasladi. Baskalari bunu izledi. 19. Yüzyildaki en büyük ayaklanmalar Cizre Beyi Bedirhan’in 1830-40’lardaki ayaklanmasi ile 1870’lerdeki Seyh Ubeydullah hareketidir. Osmanlilar yillar süren Bedirhan Bey hareketini yüzbinlik ordular seferber ederek güç bela bastirabildiler. Seyh Ubeydullah hareketi ise Osmanli’nin yani sira Iran içlerine yayildi ve ancak iki imparatorlugunu ortak çabalari sonucu bastirilabildi.
‘Böylece Kürt beyleri ile Osmanli arasindaki ittifak da sona erdi. Osmanli devleti merkezilesme egilimine girdi. 19. Yüzyil sonlari ayni zamanda Türkler bakimindan da ulusal görüslerin ve bu nitelikte örgütlenmelerin sahneye çiktigi dönem oldu.
‘Osmanli Imparatorlugu 1. Dünya Savasi ile dagildi ve sonlandi, Mustafa Kemal’in öncülügünde Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
‘Cumhuriyeti kuranlarin Kürtlerle iliskileri Kurtulus Savasi dönemi ile sonrasinda farklidir.
‘Kurtulus savasi döneminde Kürtler yok sayilmadilar. Aksine Mustafa Kemal Kürt beylerine, asiret reislerine, etkili din adamlarina mektuplar yazarak yabanci saldirisinin püskürtülmesi, Padisahin, Halifenin ve Islam dininin korunmasi için birlikte hareket etmeyi önerdi. Erzurum ve Sivas Kongrelerinde Kürt esraf ve reisler çogunlukta idi.
’20-22 Ekim’de Amasya’da Salih Pasa bakanligindaki Istanbul hükümeti temsilcileri ile Mustafa Kemal baskanligindaki Heyet-i Temsiliye arasinda yapilan görüsmede benimsenen ‘Amasya Tamimi’nde, direnise Kürtlerin desteginin saglanmasi için taleplerinin karsilanacaginin, Kürdistan’a otonomi taninacaginin kendilerine duyurulmasi kararlastirildi.
‘Yine Mustafa Kemal, bunu izleyen aylarda toplanan Ankara Büyük Millet Meclisi’nde, 20 Mayis’ta yaptigi konusmada söyle diyordu:
‘Meçlis-i alinizi teskil eden zevat yalniz Türk degildir; yalniz Kürt, yalniz laz, yalniz Çerkez degildir; ama hepsinden mürekkep anasir-i Islamiyedir
’
‘Bu ilk meclise katilan Kürt ve Laz mebuslar da ‘Kürdistan mebusu’, ‘Lazistan Mebusu’ diye adlandiriliyorlar ve konusmalari zabitlara böyle yansiyordu.
‘Kurtulus Savasi’nin basariya dogru gitmesinin ardindan, 1923 yili Ocak ayinda Izmit’te, Istanbul basini ile yapilan toplantida, gazeteci Mehmet Emin Yalman’in ‘Kürtlerin durumu ne olacak?’ sorusuna Mustafa Kemal, Kürtlerin hakli taleplerinin karsilanacagi ve Kürdistan’a otonomi verilecegi tarzinda cevap veriyordu.
‘Lozan’da da Türk temsilcisi Ismet Pasa, Ankara hükümetinin hem Türkleri, hem Kürtleri temsil ettii tarzinda cevap veriyordu.
‘Ancak, Lozan’dan sonra ve Cumhuriyet ilan edilince durum degisti. Kürtler de diger halklar da yok sayildilar ve onlara karsi bir zoraki asimilasyon politikasi sahneye kondu. Tek etnik gruba (Türk), tek inanca (Sünni Islam) dayali bir ulusal devlet insa edilmek istendi. Bu anlayisla Kürt dili yasaklandi.
‘Kürtler buna tepki gösterdiler. Seyh Sait, Agri, Dersim ve daha birçok Kürt direnisi yasandi. Ama Kürt direnisleri siddetle bastirildi. On yillar boyunca bir inkar ve baski politikasi yürürlüge kondu. Bu ise ülkeye baris ve demokrasinin gelmesini engelledi ve bugünlere geldik. Aradan neredeyse yüz yil geçti, Kürt sorunu denen sorun çözülmedi. Bu süre içinde hem Kürt halki hem de Türk halki büyük bedeller ödedi.
‘1960’li-70’li yillardaKürt ulusal hareketi barisçi yöntemlerle canlandi ve kitlesellesti. Özgürlük Yolu diye nitelenen hareketimiz (Kürdistan Sosyalist Partisi) de bunlar içindeydi. Ilk Kürtçe-Türkçe gazete olan RojaWelat’i çikardik, Diyarbakir’da (1977) ve Agri’da (1978) belediye baskanliklarini kazandik. Rejim buna karsi da baski ve provokasyonlara, askeri darbelere basvurdu. 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri bir bütün olarak sol ve demokratik hareketin yani sira, Kürt ulusal hareketini de acimasizca ezdi ve adeta bile bile siddete itti. PKK bu dönemde sahneye çikti.
‘Rejim PKK’nin eylemlerini bahane ederek Kürdistan’da dört bin köyü, onlarca kent ve kasabayi yerle bir etti, 50 bin dolayinda insan bu çatismada yasamini yitirdi, 3-4 milyon insanimiz sürgün yollarina düstü, kaynaklar kirli savasa gitti.
‘Zamanla Türk aydinlari, devlet adamlari içinde de izlenen inkar ve baski politikasinin gerçekçi olmadigi, sonuç vermedigi görüldü ve farkli sesler duyulmaya basladi. 1990’li yillarin basinda ilk kez Basbakan Süleyman Demirel, ‘Kürt realitesini taniyoruz,’ deme geregini duydu; ama bu sözün sonu gelmedi, realitenin geregi yapilmadi.
‘1993 yilinda Cumhurbaskani Özal, silahlari susturmak, soruna diyalog yoluyla çözüm aramak için bir girisim balatti. Bu girisim sonucu PKK tek yanli ates kesti. Ben ve Öcalan çözüme yönelik bir protokol yayinladik (Sam Protokolü). Bu gelismeler hem Kürtler, hem Türkler arasinda çok olumlu bir hava ve baris umudu yaratti. Seçkin Türk aydinlari ve çok sayida siyaset adamlari bu gelismeleri desteklediler.
‘Ne var ki, hem içerde, hem disarda barisçi bir çözümden rahatsiz olan güçler türlü provokasyonlarla bu süreci sekteye ugrattilar. Bingöl’de 33 silahsiz asker öldürüldü, Özal ve onu destekleyen asker-sivil birçok bürokrat ve siyaset adami süpheli ölümlere kurban gittiler. Kirli savas tekrar basladi.
‘2005 yilina gelindiginde bu kez AK Parti liderleri, Abdullah Gül ve Erdogan yeni bir girisim baslattilar. Savasin çözüm olmadigini, Kürt sorununa siyasal çözüm gerektigini dile getirdiler. Bu da baris ve çözüm yönünde büyük umutlar yaratti. Ne yazik ki söz konusu girisim de kalici ve basarili olamadi. Hem ilgili taraflar sorunu çözmek ve barisa ulasmak için yeterince kararli olamadilar, gerekeni yapamadilar, hem de bazi iç ve dis güçler bir kez daha bu süreci, ‘hendek savaslari’ benzeri çatismalarla sabote etmeyi basardilar.
Gelinen durumda çözüm nedir?
Sorun ancak sagduyuya uygun ve çagdas yöntemlerle, esitlik temelinde çözülebilir. Basindan beri söylüyoruz: Bunun biçimi federal çözümdür. Dünyada pek çok örnegi vardir. Bu çözüme ulasmak, bunu saglamak en basta devletin isidir, onun görevidir. Bunun için liderlere, siyasi partilere ve hükümetlere cesaret ve ileri görüslülük gerekiyor.
PKK ‘da silahlari tümden terk etmelidir. Tüm deneyimler silahla, siddetle bir yere varilamayacagini gösterdi ve bunun zararini en basta Kürt halki gördü. Barisçi kitlesel mücadele ülkemiz kosullarinda en etkili ve sonuç verici olandir.
Barisa, demokrasiye ve özgürlüge ancak böyle ulasabiliriz. ‘
Burkay, daha sonra dinleyicilerden gelen sorulari cevaplandirdi ve 2 saat süren toplanti böylece sona erdi.
16 Kasim 2018
Hasan Yilmaz -Ankara
Dengê Kurdistan