Atatürkçü Düsünce

Fanatik Türkler, TC’nin üzerine oturdugu Kemalist düsünceyi’ dünyada esi benzeri bulunmayan bir fikir akimi olarak gösteriyorlar. Hizini alamayanlar ise, bu siyasi düsüncenin sömürge halklarinin ulusal kurtulus mücadelelerine esin kaynagi oldugunu, onlara yol gösterdigini söylüyorlar. Bu düsünce akiminin, geri kalmis ülkeleri çagdas uygarlik seviyesinin üstüne çikaracak nitelikte oldugunu söylüyorlar.
Bu düsüncenin devlet ideolojisi haline gelmesinin üzerinden 90 yil geçti. Aradan geçen bu uzun zamana karsin, hala geri kalmisik zincirini kiramayan, dünya kapitalist sisteminin boyundurugundan kurtulamayan Türkiye’nin, sömürge halklarini ulusal kurtulusa kavusturacagina inanan saskinlarin bulundugunu hepimiz biliyoruz. Biz Asya ve Afrika’daki ülkeleri bir yana birakip, bu düsüncenin Türkiye’deki haline bir göz atalim.
Sömürgelestirilmis, geri birakilmis ülkeleri bagimsizliga ve özgürlüge kavusturma (!) iddeasinda bulunan bu düsünce, toplumun 1/ 3’nü olusturan Kürt halkinin varligini, dil ve kültürünü yok saydi, yok etmeye kalkti.
Anli sanli Türk sosyolog, pedagog, antrapolog, tarihçi ve dil bilimcileri, bu konuda bilimsel akademik arastirmalar yaptilar, tezler hazirladilar, kitaplar yazdilar, sempozyumlar düzenlediler. Kürt diye bir halkin, Kürdistan diye bir ülkenin, kürtçe diye bir dilin olmadigini cümle aleme sözüm ona ispat ettiler. Çevirilen bu ilkel ve irkçi propagandalar araciligiyla insanlarin beynini zehirlediler. Toplumu bu irkçi sistemin militani haline getirdiler.
Örnegin ögretmenlerimiz sürekli olarak, Atatürk’ün nasil büyük bir adam oldugunu, dünyayi yenerek TC’yi kurdugunu anlatirlardi. Her sene on kasim günü saat dokuzu bes geçe Ulu önder için aglayin’ diye bizlere emir verirlerdi. Aglamayan çocuklari sopayla döverlerdi.
Ben aglamayanlardan biriydim. Içimden aglamak gelmiyordu. Ögretmenlerden dayak yememek için, tükrügümü göz altlarima sürerek, Kemalist ögretmenleri kandiriyordum. Yani Atatürk’e göz yaslarimla degil, tükrügümle agliyordum.
12 Eylül fasist askeri cuntasi döneminde, Hapishanelerdeki tutuklulara zorla, Istiklal marsi, Atatürk’ün gençlige hitabesi ile andi zorla okutuyorlardi. Böylece, sözüm ona bizleri Atatürkçü yapiyorlardi.
Diyarbakir tutuklularinin hepsi Kürtçülük yapma, Kürt devleti kurma’ suçuyla yargilaniyorlardi. Ama onlar cezaevindeki egitimlerde Ben Türk oglu Türk’üm’ diye bagiriyorlardi. Acaba bizler mi yalan söylüyorduk, yoksa Atatürçüler mi?
Diyarbakir Özel Askeri Cezaevi’ndeki tutuklulara iskence zoruyla okuma yazma ögretiliyordu. Ama cezaevinde kitap, gazete dergi okumak, ailesine mektup yazmak yasakti. Yani Kemalistlere göre okuma yazma mecburi, ama okuma yazma yasakti. Ne o kafaniz mi karisti. Eeee! Zaten Kemalizm de böyle bir sey degil mi?
1984 yilinin 23 nisaninda, bazi çocuklarin cezaevine alinmasina izin verilmisti. Bir grup tutuklu olarak ziyaretçelerimizle görüsmüs, kogusumuza geri dönüyorduk. Bir tegmen bizi durdurup duvar dibinde siraya dizdi. Biraz sonra kucaklarinda çocuk tasiyan bir grup asker bize dogru yürümeye basladilar. Çocuklar, kusku ve korkuyla bizlere bakiyorlardi.
Askerler, kucaklarindaki çocuklari babalarina uzattilar. Ama çocuklar panik içinde, askerlerin boynuna sarilip aglamaya basladilar. Çünkü üzerlerinde döküntü elbiseler bulunan, kabak kafali, bir deri bir kemik hale gelmis olan babalarini tanimamislardi. Bundan daha önemlisi, kendilerini kucaklamak isteyen bu acaip mahluklardan korkmuslardi. Iskenceci askerlere sarilarak bu garip mahluklarin kendilerine zarar vermesinin önüne geçmeye çalisiyorlardi.
Ey beyni pasli, tas yürekli, hayata at gözlügüyle bakan, çagdisi durumuna düsmüs Kemalistler, sizinki ne menem bir düsüncedir söyler misiniz? Yani sizler yarattiginiz bu vahsete düsünce mi diyorsun? Bu ilkel düsüncenize mi, çagdas düsünce diyorsunuz?
Yilmaz Çamlibel