Makale

En samimiyetsiz iddia : ‘yersiz’ ve ‘zamansiz’

Nabi Yagci’nin ‘usul itirazlari’ denebilecek görüslerinden baslayacagim. Ta ilk basta, bu sosyalizm tartismasi daha yeni basladiginda da, derhal ‘zamansiz’ buldugunu söylemisti. Yakinda, 19 Ocak’ta tekrarladi ‘kapsamini genisleterek. Hem sosyalizm tartismasi, hem Kürt hareketi (= PKK ve BDP) elestirisi, yersiz ve zamansiz(mis).

Biraz tebessümle karsiliyorum dogrusu. Bu kadar naïf ve seffaf olunabilir. Insan bir sey yazarken, disaridan nasil gözükecegini, yillardir tecrübeyle birikmis hangi karsilastirma ölçütlerine vurulabilecegini sezmez mi ? Çok sik rastlanir politikada, birilerinin herhangi bir görüse cepheden, esastan karsi çikamayip, simdi sirasi mi demeye baslamasina. Yüzde 99, samimi degildir böyle tavirlar. Ya, ‘hedef kitle’sinin kendi istedigi yere gitmemesine yol açabilecek bir müdahaleye kizdigina, ya da bir müktesebati, söyleyecek bir seyi olmadigina isaret eder.

Her seyden önce, olanca karmasikligi içinde hayat, herhangi bir anda herkesin hep ayni konuyu konusmasini, hep ayni telden çalmasini, hep ayni gözlemlerde bulunmasini mi gerektirir ? Türkiye var, Türkiye disinda koskoca bir dünya var. Sirf bu ülkede tonla gazete, yüzlerce köse yazari var. Kimisi güncel siyaset yazar, kimisi sanat, kimisi dedikodu, kimisi spor, kimisi mizah. Kimisi Shakespeare tartisir, kimisi Nâzim Hikmet…. Sahi, simdi hatirladim; seçimlerden az önce internetteki Küyerel grubunda küçük bir Nâzim tartismasi çikmisti da, o zaman da birileri hemen itiraz etmisti, simdi bu seçim ortaminda bunu mu tartisacagiz diye. O kadar komikti ki. Bir kere, baska hiçbir tartisma yoktu ortada. Genellikle sessizlik hüküm sürüyor, seçimler hakkinda bile hemen hiçbir sey yazilmiyordu. Ama sanirdiniz ki müthis örgütlü, hummali bir faaliyet vardi (veya olacakti) da, topu topu üç dört kisinin her seferinde iki üç satir yazdigi, ancak iki gün süren bir fikir teatisi, herkesin dikkatini ‘asil yapilmasi gereken isler’den, günde 18 saat sürdürülmesi gereken ‘kitle çalismasi’ndan alikoyuyordu.

Sahte bir pozdu tabii; mesele, Nâzim’in elestiri disi tutulmasi, özellikle, Marksizmine karsin ya da Marksizmiyle birlikte ne kadar milliyetçi ‘sadece ilk gençliginde, 14-15 yaslarinda degil, o atesli komünist 30’larinda da, anti-emperyalizminde Türk-Islâm kültür motiflerine bile dayanan bir milliyetçi’ olmus oldugunun söylenmesinden bazilarinin pek hoslanmamasiydi.

Simdi de öyle; alt tarafi, hepsi elli-altmis yaslarindaki, yani pek öyle meydanlarda kosturacak hali de olmayan üç dört adam (ben, Murat, biraz Roni Margulies, biraz Nabi Yagci’nin kendisi), ortalama 50,000 satan görece küçük bir gazetenin sütunlarinda, haftada birkaç kere sosyalizm tecrübesini, tarihteki yerini ve (olabilecekse) yeni bir solun gene sosyalizm kavrami etrafinda toplanip toplanmayacagini konusmaya çalisiyoruz. Ne var bunda ? Devrimci kriz patlak vermis, genis kitleler barikatlara dayanmis da ben mi engel oluyorum ? KCK tutuklamalarinin haksizligini mi yazmak lâzim ? Uludere’yi ? Basbakanin kibirini ? Paul Auster’e satasayim derken kendini küçük düsürmesini ? Bir yandan Millî Güvenlik dersleri kalkarken diger yandan ‘dindar gençlik yetistirme’ hedefinin yeni bir ideolojik yekparelik kuskusu yarattigini ? Iyi ama, manset ve sürmansetleriyle, iç sayfa haberleriyle, Ahmet Altan, Yasemin Çongar ve (bazen ben dahil) diger birçok köse yazariyla Taraf, haftalardir bunu hem de en sert, en ciddi, en ikna edici biçimde yapiyor zaten. Ne olurmus yani; arada bir sosyalizm yazarsak kiyamet mi kopar ?

Hayir, sorun bir kere daha yazilmamasi istenenlerde dügümleniyor. Bu da bizi tekrar sosyalizm tartismasina geri getiriyor, çünkü duymaktan hoslanmadigimiz seylere karsi ‘simdi zamani mi’ mazeretine belki en fazla Sol olarak bizler, eski komünistler basvurduk geçmiste. Gün kapitalizme karsi mücadele günü; simdi sosyalizmi elestirmeye ne gerek var ? Amerika Marshall Planiyla bati Avrupa’ya egemen olurken, Koestler gibi kendini ‘anti-komünizme’ kaptirip (Dogu Avrupa’da 1947-49’un üçüncü Stalinist terör dalgasini afise eden) romanlar yazmanin sirasi mi ? Nazi toplama kamplari kadar Sovyet Gulag’ini da elestirirsek bundan anti-fasist birlesik cephe zarar görmez mi ? Kore Savasinin ‘Kuzey’in, Kim Il-sung’un (sonuçlari hesaplanmamis bir emrivaki seklindeki) saldirisiyla basladigini söylemek, emperyalizme hizmet etmez mi ? Tamam, Macaristan veya Çekoslovakya’da isler iyi gitmiyor olabilir ama simdi (1956 veya 1968), hele ‘dost ve kardes’ Sovyetler Birligi ‘Macar/Çek emekçi halkini’ ayaklanan su ‘gericilik’ten bir kurtarsin; kendi içimizde uygun ‘özelestiri’yi daha sonra yapariz. Devaminda : Kürt sorununu devlet yaratti, onun için ben sadece devleti elestiririm. Veya : Kürt hareketi çevrilmis, kiskaca alinmis. Simdi elestirmek degil, operasyonlara karsi çikmak lâzim.

Bin yil bu teraneleri dinlemedik (ve söylemedik) mi allahinizi severseniz ? Zaten sosyalizm de biraz bu tarz ‘sevgi’den ötürü çökmedi mi ? Yetmedi mi, bu ‘sirasi degil’ fasillari ? PKK ve BDP’yi sarsalayici bir sekilde elestirmenin mi sirasi degil ? Elestirmemeyi savunan eski solcularin siyaset anlayisini mi elestirmenin sirasi degil ? 12 Eylül’de Solun sorumlulugunu irdelemenin mi sirasi degil ‘ne zaman olur, 22. asirda filân mi ?

Nabi Yagci farkinda olmayabilir ama, bu apolojetik hali sadece bir tahlil hatâsini degil, bütün yenilenmislik iddialarina karsin içine islemis bir gelenegin eski, kötü reflekslerini yansitiyor.

———————————————–

Taraf-8 Subat

Halil Berktay

Back to top button