Burkay’in Dönüsü ve Sosyolojik Realitenin Farkinda Olmak!
Bugün Yeni Safak gazetesinde ‘Kemal Burkay’a açik mektup’ adli bir yazi kaleme alan Hilal Kaplan hanimefendiyi okudum. Kaplan, özet olarak Sayin Burkay’in (çok belirgin olmasa da) PKK ve Öcalan hakkinda Türkiye’ye dönüsünden sonra yaptigi açiklamalari elestiriyor.
Sayin Burkay’in dönüsü üzerine çok sey yazilip çiziliyor, elestirenler, savunanlar ve hakaret edenler var. Elestirenleri hakli ya da haksiz bulursunuz, katilirsiniz ya da katilmazsiniz ama bazi kimseler var ki, bunlara çok bozuluyorum. Bunlara göre, ‘Kemal Burkay ajandir’ ‘Devletin adamidir’, hatta nevi sahsina münhasir bazilari yeni kavramlar uyduruyor ‘Siyasal Ajan’, bir nevi ‘Ruhani Ajan’ gibi bir sey herhalde. Nasil oluyorsa siyasi ajanlik!
Bu avane takiminin ‘Yukaridakilere söyleyin göreve hazirim, Cumhuriyetimizi kuran aziz sehitlerimizin önünde saygiyla egiliyorum’ diyen Öcalan’a yönelik, karsit herhangi bir yazilarini göremezsiniz ama Isveç’te de Türkiye’de de ‘Kürtler haklari ellerinden alinmis bir ulustur, haklari iade edilmelidir, bizim için en dogru çözüm Kürt Türk fedarasyonudur’ diyen Kemal Burkay için, ‘Devletin adamidir’ diyen makalelerini okursunuz.
Gel bunlari ciddiye al!
Gel bunlarin vicdanina güven!
Aydin olacaklar!
Her zaman neye mal olursa olsun dogruyu yazacaklar!
Bunlar aydin maydin falan degil bunlar tam tamina karanlik hem de isik geçmeyen zifiri karanlik.
Kemal Burkay’la ilgili devletin, kendisine göre bir takim hesaplari olabilir. Siyaset yapan ve muhalif bir durus içinde olan herkesle ilgili bir takim hesaplari olabilir. Bunda sasilacak ne var? Bakilmasi gereken yer burasi degil, bakilmasi gereken yer, devletin kendince bir takim hesaplar yaptigi sahsin, içinde bulundugu durustur. Takindigi tutumdur. Budur önemli olan.
Kemal Burkay’in Türkiye’ye dönmeden önceki esasa iliskin görüsleri ile döndükten sonraki görüsleri arasinda ciddi bir degisim var ise elestiriye tutulabilir.
Örnegin Isveç’teyken ‘Anam Kürttür’ Türkiye’ye döndükten sonra ‘Anam Türktür’ ya da Isveç’te bagimsiz ‘Kürdistan istiyoruz’ döndükten sonra ‘ Emperyalistler, Türkler ve Kürtleri bölmek için bu sorunu yaratti ve bizi de bu yönde kullandi, biz bir sey istemiyoruz’ deseydi burada büyük bir tutarsizliktan bahsedebilir, hatta bu dönüsün arka planinda olumsuz bir takim baglantilardan süphelenebilirdik. Oysa Kemal Burkay, Isveç’te de döndükten sonrada, Kürt sorununun esasina iliskin savundugu görüslerinde veya durusunda her hangi bir sapma yoktur. Isveç’teki Kemal Burkay ne ise Türkiye’deki odur.
Kaplan’in makalesine dönecek olursak, ‘Sosyolojik realitenin farkinda olmak’ deyimini kullaniyor. Bu cümleyi baska biçimler de kullanan birçok kimse tanidim. Bunun kadar, anlamsiz ve insani mevcut düzenle bütünlestirmeye çalisan, hatta giderek mevcut düzene eklemlemeyi amaç edinen daha oportünist bir söz olamaz.
Ben bu sözü, bir iki yildir PKK’ye karsi tutum degisikligi yasayan, fakat bu tutum degisikligini hiç bir hakli gerekçeye oturtamayan, bazi siyasi çevrelerden dinliyorum. Bunlara göre ‘Halk PKK’nin pesindedir, halkla iliskilenmek ve siyaset yapabilme olanaklari yaratmak istiyorsak, PKK’ye iliskin düsüncelerimizi ve söylemlerimizi degistirmeliyiz.’
Neden degistirmeliyiz?
PKK’nin temel niteliklerinde degisim mi oldu?
Hayir!
Peki ne için degismeliyiz?
PKK’nin denetiminde ve etkisi altinda bulunan kitle ile diyalog kurabilmek için!
Iste buna ‘Sosyolojik realitenin farkinda olmak’ diyorlar.
Halka gerçekleri anlatma!
Neden?
Çünkü diyalog kuramazsin!
Peki gerçekleri anlatmadan, onlarin içinde bulunduklari karanliga isik tutmadan, onlarla diyalog içinde olsam, bunun onlara, nasil bir katkisi olacak?
Hatta, o karanligin içine girerek kendime nasil bir fayda saglayacagim?
Bilen var mi?
Üstelik bunu yapmaya çalisanlar ve buna ‘Akilli Siyaset Tarzi’ diyenler, örgüt, parti iddiasinda olan çevreler.
Kürtler arasinda kardeslige, diyaloga kim karsi olabilir? Bunu kim reddedebilir? Onlar bizim kardeslerimiz degil mi?
Burada durum baska!
Kürt yurtsever kitlesinin kafasi karisik, kimse ne istedigini/istendigini bilmiyor. Kürtlerin siyasal olarak en dinamik kitlesi olmalarina ragmen, en edilgen durumda tutuluyorlar. Enerjisi anlamsiz yönlendirmelerle bosa akitiliyor. Otuz milletvekili, yüz belediye baskani elleri kollari baglanmis, Kürt sorununun çözümüne iliskin katki yapamaz halde tutuluyor. Belediye baskanlari, legal parti il baskanlari ve yöneticileri illegal olusumlar içine alinarak, devletin yasal yaptirimlarina maruz birakiliyor. Devlet, sivil demokratik siyasetin öncü kadrolarini, KCK içine sokulduklari için böyle pervasizca ve kitleler halinde tutuklayabiliyor. Kültürel özerklik için yürütülen gerilla savasi ile olasi kazanimlar engelleniyor ve gelismelerin önü tikaniyor. Son KCK operasyonlarinda devletin elinin ne kadar bu isin içinde oldugunu, Kürt siyasetini (en iyimser ifade ile) nasil yönlendirdigini gördük. Kürt siyasetinin iradesinin olusmasinin, kurumlasmasinin, ulusal bir programa sahip olmasinin engellendigini düsünsel planda isgal altinda oldugunu daha iyi ifade eden KCK’den daha iyi bir örnek var mi? Bütün bunlar bilinirken, ‘Sosyolojik realitenin farkinda olmak’ tan hareketle ‘bunlari anlatmayalim, bunlari anlatinca aramizdaki diyalog imkani ortadan kalkiyor’ demek nasil ‘akilli siyaset tarzi’ oluyor ben hiç anlamiyorum.
Siyasette iddia sahibi olanlar, kendine aydin diyenler veya kendini Kürt halkina karsi sorumlu hissedenler, sadece siyaset kaygisiyla degil, ahlaki nedenler ve vicdani sorumluluklarinin geregi olarak da, Kürt halkina kurulan bu kirli tuzaklari, anlatmali ve bu ugursuz çabalara karsi güçleri yettigince mücadele etmeleri gerekir. Olabilir ki küçük marjinal bir grup olarak kalabilirsiniz, olabilir ki, tek basiniza kalabilirsiniz, olabilir ki kitleler yapilmak istenen seylerin farkinda olmadiklari için sizi tasa tutabilir. Ne gam! Yüzünüzü dönün ve tarihe bakin, orada gerçegin savunucularinin hep bu yoldan geçerek sonuca ulastiklarini göreceksiniz. Baska yol yok çünkü.
www.kurdistan-aktuel.com
Murat Dagdelen