Makale

12 Eylül’ü yargilamak!

12 Eylül darbesinin iki liderinin yargilandigi dava bugün basliyor. Süphesiz böyle bir davanin açilmis olmasi, basli basina çok önemli bir olay. Ancak bunun anlamini ve degerini belirlerken, temkinli davranmakta yarar var.

Bu davanin Türkiye tarihinde bir ilk oldugu dogru. Gerçi geçmiste ‘darbe tesebbüsleri’nin yargilandigi Talat Aydemir Vak’asi gibi örnekler var. Bugün de ‘darbe planlarini ve tesebbüsleri’ni yargilamak üzere açilmis davalar sürüyor. Fakat 12 Eylül darbecileri hakkindaki dava bunlardan farkli. Bu davada, gerçeklesmis bir darbenin ve bu darbeyle kurulan cunta yönetiminin hayattaki liderleri mahkeme önüne çikiyor.

Davanin sonucunun ne olacagini simdiden kestirmek zor. Bir anlayisi (darbeciligi) mahkûm etmeyi saglayacagini düsündügümüz bir dava, pekâlâ tam tersi bir rol oynayabilir. Bu tatsiz ihtimali önlemek için, davanin konusunu, niteligini ve islevini iyi belirlemek gerekir.

Bu davanin konusu, bazilarinin sandigi gibi, ’12 Eylül rejimi ve onun isledigi suçlar’ degil. Davada yargilanan sey, sadece ‘darbe yapma fiili’dir ki, bu da, eski TCK’nin 146. ve 147. maddelerindeki suça tekabül ediyor. Bu nedenle, bu davayi ’12 Eylül’ün yargilanmasi’ seklinde nitelemek dogru olmaz; buna en fazla ‘Evren/Sahinkaya Davasi’ diyebiliriz.

Gelelim, tatsiz ihtimale! Sanik avukatlari, esas hakkindaki savunmalarini ‘basarilmis darbenin davasi olmaz’ diye basitlestirebilecegimiz teze dayandiriyorlar. Bu tezi temellendirmek için kullanilan argümanlar bence tamamen geçersiz. Savunma, bu açidan demagojinin ötesine geçemiyor. Buna ragmen, mahkeme bu tezi hakli bulabilir. O zaman da, darbecilik, basarili olmasi sartiyla, hukuken mesrulasmis olacak.

Bazi kesimlerin böyle bir karari, 12 Eylül’ü bütün yönleriyle mesrulastirmak için kullanmalari mümkündür. Iste bu ihtimali önlemek için, davanin kapsaminin genislemesi gerekiyor. Evren ve Sahinkaya’nin sadece ‘darbe fiili’nden degil, cunta dönemindeki suçlardan ve ihlallerden de yargilanmasini saglamak, bu açidan hayati önem tasiyor. Bu genislemeyi saglayacak en önemli araç da, magdurlarin müdahillik talebidir.

Askerî darbeyle hesaplasma konusunda özel bir örnek olan Arjantin’de, cunta liderleri, ‘sivil yönetim’e geçildikten hemen sonra mahkeme önüne çikarildilar. Cunta yönetimi 1984’te çöktü. Kisa süre sonra seçimler yapildi. Cunta üyesi generaller hakkindaki dava da Nisan 1985’te basladi. Generallere isnat edilen sey, sadece ‘darbe yapmak’ degil, yönetimleri döneminde kullandiklari yöntemler ve yaptiklari ihlallerdi. Insan haklari örgütleri ve magdur çevreleri tarafindan yakin takip altinda tutulan ve 800’den fazla tanigin kamuya açik oturumlarda dinlendigi yargilamalar ayni yilin aralik ayinda bitti. Mahkeme, General Videla ile Amiral Massera’yi ömür boyu; diger cunta üyeleri Agosti, Viola ve Lambruscini’yi çesitli hapis cezalarina çarptirdi.

Arjantin deneyiminin önemli bir yani da, yargilamalarin üst düzey cunta yöneticileriyle sinirli kalmamasidir. Siyasal mücadele ve toplumsal baskinin etkisiyle çogu subay olmak üzere bir çok cunta görevlisine karsi yeni davalar açildi. Sorumlulari izleme ve yargilamalari saglama çabalari bugün de devam ediyor; yeni davalar açiliyor, eski sorumlular yargilaniyor ve hüküm giyiyor.

Evren/Sahinkaya davasini 12 Eylül’ün yargilandigi bir davaya dönüstürmek için, Arjantin’deki gibi bir siyasal çerçeveye ve zemine ihtiyaç var.

Belirteyim ki, 12 Eylül gibi askerî cunta ve zulüm dönemleriyle hesaplasmak, sadece dönemin sorumlularina yargi yolunun açilmasiyla halledilebilecek bir mesele degildir. Bu baglamda geçmisle hesaplasma; otoriter, baskici ve kiyici yönetim zihniyetinin mesrulugunu sorgulamaya ve geçersiz kilmaya yönelik siyasal, hukuksal, kültürel, moral ve estetik boyutlar içeren kapsamli bir çabayi ifade eder.

Bir bütün olarak hesaplasmanin asil hedefi, darbeciligi ve darbe dönemlerinin yönetim zihniyetini gayri mesru ilân etmektir.

12 Eylül, herhangi bir ‘ara rejim’, basit bir ‘cunta yönetimi’ olarak görülemez. Bu darbe ve darbeyle kurulan hukuksal/siyasal sistem, toplumun dokusunu degistirmeye azmetmis kapsamli bir planin ifadesidirler. Toplumun her zerresini ve yönetimin her kademesini yeniden insa etmeye yönelik agir bir mühendislik projesidir 12 Eylül. Bu projenin, birçok alanda hedeflerine ulastigini, yani kendi açisindan basarili oldugunu kabul etmek gerekir. Böyle bir projeyle hesaplasmak, hiç de kolay degildir. Yargilamalar bu yönde atilmis önemli bir adimdir. Ancak asil hesaplasma, 12 Eylül’ün dayandigi ve topluma dayattigi zihniyet dünyasiyla olmak zorundadir. Son yillarda bu alanda olumlu gelismeler kaydedilmis olmakla birlikte, 12 Eylül’ün zihinsel kaliplarini, kurumsal ve hukuksal yapisini geçersiz kilma noktasinin henüz epey uzagindayiz.

Bu noktaya yaklasmamizi saglayacak en önemli yolun demokratik siyaset oldugunu unutmamamiz gerekiyor. Yargilamalar da ancak demokratik siyasetin imkânlariyla olumlu sonuçlara vardirilabilir. Ayni sekilde, bu yargilamalar, demokratik dönüsüme katkida bulunduklari ölçüde hesaplasma açisindan gerçek islevlerini yerine getirmis olacaklardir.

——————————————

4 Nisan

Mithat Sancar

Back to top button