Gerçekler ortaya saçilirken hâlâ körü-sagiri-dilsizi oynamak

Kemal Burkay
Sevgili okurlar, Gazeteci Ilnur Çevik 20 Nisan’da Beyaz TV’de katildigi MEDCEZIR programinda çok ilginç ve önemli açiklamalar yapmis, 2004 darbe hazirliklari döneminde Öcalan’in Kandil’e gönderdigi talimatlarla ilgili olarak
Kaynaklari ise Irak Cumhurbaskani Celal Talabani ve Kürdistan Bölgesel Hükümeti Baskani Nêçirwan Barzani . Buna göre Öcalan dagdakilere söyle talimat vermis: ‘AK parti güçlendi. Kemalist güçler buna engel olmali. Yeniden saldirilari arttiralim.’
Ayni programa katilan Aksam Gazetesi yazari Nagehan Alçi bu açiklamalari 24 Nisan tarihinde özet olarak kösesinde aktardi.
Ama ilginçtir, bu açiklamalar ilgiye deger bulunmamis olacak ki Türk ya da Kürt medyasina yansimadi.
Oysa söz konusu açiklamalar sarsinti yaratacak ve en kör gözleri, en sagir kulaklari bile açabilecek türden
Neyse ki Ilnur Çevik’in verdigi bilgiler ve Nagehan Alçi’nin
yazdiklari Sabah Gazetesi Yazari Mehmet Barlas‘in gözünden kaçmamis. Barlas ‘PKK terörüyle mücadelede de sike mi vardi?’ baslikli 9 Mayis 2012 tarihli makalesinde bu konuyu ele almis ve medyanin bu konuya ilgisizligi nedeniyle hayretini dile getirmis. Barlas’in makalesi sitemizde(www.denge.kurdistan) ‘basindan’ kösesinde de yayinlandi.
Ne var ki Barlas’in makalesi de dikkatleri bu konunun üzerine çekmeye yetmedi. Ilnur Çevik ikinci kez 23 Mayis’ta TGRT’de Nuh Albayrak’in programinda ayni konuda konusmus ve bu kez Sabah Gazetesi Yazarlarindan Refik Erdurankonuyu 25 Mayis tarihli yazisinda ‘Anestezi’ basligiyla gündeme tasimis. (Bu makale de su anda sitemizin ‘basindan’ kösesinde bulunuyor). Bakalim bu kez baska yorumcular, köse yazarlari, siyaset adamlari zahmet buyurup ilgilenecekler mi?..
Bu bilgiyi neden önemsiyorum. Çünkü 2004’ten itibaren mantar gibi yüze vuran darbe hazirliklari ile Öcalan yakalandiktan kisa süre sonra silahlari susturmus olan, hatta tümden birakmak isteyen (ki kendisine bu firsat verilmedi) PKK’nin yeniden harekete geçmesi arasindaki baga sürekli olarak dikkat çektim. Ordu içindeki darbeci, Ergenekoncu güçler, Öcalan vasitasiyla PKK’yi da harekete geçirdiler dedim. Ordu ile PKK arasinda yer alan çatismalari bir danisikli dövüs diye niteledim. Bir baska deyisle bu, Kürt ve Türk gençlerinin cani pahasina yürütülen bir oyundu ve amaç ortaligi gerip darbeye zemin hazirlamakti.
Bunlari söyledigim zaman PKK sefleri ve onlarin kuyrukçulari bana ates püskürdüler, AK Parti’ye destek vermekle, ‘Özgürlük Hareketi’ne karsi çikmakla suçladilar. Oysa yapmaya çalistigim, derin devletin bu acimasiz oyunu, tuzagi ile ilgili olarak Kürt ve Türk kamuoyunu, ayni zamanda temiz duygularla, yurtsever amaçlarla, hayatlarini da ortaya koyup PKK’nin ardindan giden gençleri ve kitleleri aydinlatmakti. Bunu görüp kavramadan oyunu bosa çikarmak mümkün degildi.
Bence bu ülkenin siyasetinde tecrübe sahibi her kisi ve iyi bir gözlemci, bunun bir oyun oldugunu kolaylikla anlayabilirdi. Ama ne yazik ki ya bu oyunu görenler çok degildi, ya da gördügü halde söylemekten kaçinanlar az degildi
Simdi birçok seyin üzerindeki perde yavas yavas aralaniyor, pek çok olayin iç yüzü ortaya dökülüyor. En azindan, susanlarin bazilari konusuyor.
Ilnur Çevik’in konusmasi için aradan 8 yil geçmesi gerekti. (Çevik, Celal Talabani ve Nêçirwan Barzani ile konustugunda yaninda Cengiz Çandar dostumuz da varmis. Belki o da yakinda bu konuda bir seyler söyleme geregini duyar
)
Bu, iç yüzünü yillar öncesinden tahmin ettigimiz ve hakli çiktigimiz nice karanlik olayin ilk örnegi degil. 1993 yilinda 33 silahsiz askerin infaziyla ilgili olarak da daha bastan, olayin ateskes sürecini sabote etmeye yönelik bir provokasyon oldugunu söylemistik. Semdin Sakik , ancak birkaç gün önce, yani yaklasik 20 yil sonra konusabildi ve ‘bu askerleri bile bile PKK’nin eline verip infaz ettirdiler,’ dedi.
Öcalan’i Imrali’da denetim altinda tutan, nefes alislarini bile kontrol eden askeri odagin izni ve istegi olmadan onun disariya herhangi bir mesaj gönderemeyecegini, hele hele savas komutlari veremeyecegini yillardir söylüyorduk. Ama bu bazilarinca bir türlü kavranmadi. Son KCK sorusturmalari sirasinda ortaya serilen bilgiler, örnegin Öcalan’in bazi avukatlarinin bile MIT ajani veya muhbir çikmasi, belki söz konusu kisi ve çevrelerin gözlerini artik açabilmistir…
Ben 17 Ocak 2012’de TBMM’nin bir komisyonunda, Kontrgerilla örgütünün 1950’li yillardan bu yana isledigi nice provokasyon, örnegin 6-7 Eylül 1955 olaylari, 1 Mayis 1977, Maras, Çorum, Malatya, Sivas olaylari ve benzerleri, bu arada PKK-Ergenekon iliskileri ve bu danisikli dövüsler açiga kavusturulsun dedigimde, Komisyon’daki BDP temsilcisi Ertugrul Kürkçü söyle sormustu: ‘Yani devlet kendisiyle mi savasiyor?’
Evet, bu belki bazilarina sasirtici gelebilir, ama iktidar kavgasinda bazen böyle seyler olabilir, devletin ve ordunun içindeki kanatlar karsi karsiya gelebilir veya bu tür oyunlara basvurabilir. Türkiye’de yillardir bu olmakta. Darbeciler kaç kez harekete geçtiler, bazen basardilar ve basbakanlari bile idam ettiler, bazen de basaramadilar ve bu kendi hayatlarina mal oldu.
Ayrica provokasyon dediginiz nedir ki, bu kitleleri aldatmaya, gizli bir plani hayata geçirmeye yönelik bir eylemdir. Provokatör kendisini ve gerçek niyetini gizler. Yani ‘devlete karsi’ gibi görünen bir savas, gerçekte devlet güçleri, en azindan onlarin bir bölümü tarafindan tertiplenen, halka karsi bir savas olabilir.
Simdi Ilnur Çevik’in açiklamalariyla ortaya çikan bilgiler hayati derecede önemlidir. Barlas’in deyisiyle savastaki sike, futboldakinden herhalde çok daha önemlidir, Refik Erduran’in deyisiyle de, “anormale alisma”anestezisi ile tepkisiz kalmamis bir toplumu öfkeden sokaklara dökecek’ türdendir; çünkü dogrudan insan hayati ile ilgilidir ve bütün bir toplumun oyuna getirilmesidir. Gerçi bu sikeli savas oyunlarinin bir bölümü zaten, özellikle Taraf Gazetesi’nin cesur yayinlariyla daha önce ortaya serilmisti. Hatta ondan da önce bizim israrli açiklamalarimiz, bizzat bir dönem PKK içinde yer almis olup zamanla ona ters düsen kadrolarin açiklamalari nedeniyle kamuoyu belli bir ölçüde bundan haberdardi. Örnegin PKK’nin bir dönem önde gelen komutanlarindan olan Nizamettin Tas ve arkadaslari, tam da 2004’te olup bitenler nedeniyle PKK’dan ayrilmislar ve söz konusu danisikli dövüsü desifre etmislerdi. Nizamettin Tas, 22 Aralik 2010 tarihinde Habertürk‘te yayinlanan ‘PKK kullanildi’ baslikli röportajinda da bu olayi tüm ayrintilari ile anlatiyor. Öcalan’in iki avukatinin Türk askeri helikopteri ile gelip 2004’te Kandil’de yapilan kongreye katildiklarini, savas karari aldirdiklarini söylüyor. Tas, ‘Yani PKK bu karari kendi istegiyle almadi mi?’ sorusuna söyle cevap veriyor:
‘Almadi. O dönemde AK Parti ile Ergenekon denilen derin devlet arasinda çatisma vardi. AK Parti’nin tasfiyesi için PKK devreye sokuldu. PKK’nin savas karari almasi otomatik olarak PKK’yi, AK Parti’ye karsi Ergenekon’un darbe girisiminin aracisi haline getirdi. PKK bilerek ya da bilmeyerek Ergenekon’un bir parçasi haline geldi.’
Sonuç olarak, Ilnur Çevik’in açiklamalari, bilgi açisindan yeni seyler sayilmaz. Kamuoyu açisindan yeni olan, Irak’li Kürt liderlerin de daha o zaman bu durumu bildikleri ve Türk hükümetini uyardiklari. Böylece, Çevik’in açiklamalariyla perde biraz daha aralaniyor.
Ama ne gariptir ki kimsenin aldirdigi yok. Acaba Türk ya da Kürt, bu ülkenin siyaset adamlarinin, aydinlarinin, yazarlarinin toplumun basina örülen bu çoraplari ciddiye almalari, tepki göstermeleri için daha ne olmasi gerekiyor?
Yoksa bu is hep bir ‘devlet sirri’ (ayni zamanda ‘PKK sirri’) olarak görülüp suskunlukla mi karsilanacak?
Bir baska deyisle, tüm olup bitenlere ragmen çogu kisi ve çevre, körü-sagiri-dilsizi oynamaya devam mi edecek?
34 insanimizin hayatina mal olan ve bir dügüme dönüsen su Uludere Olayi’nin içinde de bu türden iki tarafli bir sir (örnegin birlikte kotarma) yok mu acaba?..
Kemal Burkay