Makale

Kemalistler ve Apocular

Feodal toplumdan burjuva toplumuna geçis, insanoglunun gerçeklestirdigi en büyük devrimlerdendir. Bu devrimle, eski dünya yikilmis, yerine yepyeni bir dünya kurulmustur. Bu devrimin en büyük meyvesi de, ulus devlet projesidir. Insanlik ailesi, bu tilsimli meyveye, iki ana yol üzerinde yürüyerek ulasmistir.

Bunlardan ilki, Avrupa burjuva sinifinin takip ettigi yoldur. Feodal toplumlarda ticaret erbabi olan kimseler, aristokratlarlar tarafindan alay edilen, horlanan, asagilanan ve sömürülen alt tabakaya mensup insanlardi.

Sömürgeciligin baslamasiyla birlikte, Avrupa’nin liman kentlerine tasinan arti degerler sonucunda, bu yerlerde ciddi bir sermaye birikti. Ortaya çikan bu sermaye de, kapitalist sinifini dogurdu.

Tarih sahnesine çikan bu yeni sinif, eskinin duragan dünyasini, dinamik hale getirdi. Burjuva sinifi çag atlayarak devletin egemen gücü haline geldi. Burjuva sinifi kendisiyle birlikte, toplumda var olan tüm toplumsal gruplari da üst düzeylere çikardi.

Örnegin, pazarda esya gibi alinip satilan köleler, bu durumdan kurtulup emegini satan isçiye dönüstüler. Kisacasi burjuva sinifi, ezilen, horlanan, sömürülen zayif kesimleri de pesine takarak, onlarin destegini alarak, dünyanin en kapsamli ve en köklü devrimini gerçeklestirdi. Bu yeni düzen içinde tüm bireyler ve toplumsal gruplar her bakimdan daha iyi bir yere geldiler.

Feodalizmin ana kimligi dindi. Kiliseler her seye egemendi. Örnegin Fransa’daki topragin yarisi, Katolik kilisesine aitti. Kiliseler, ticaret ve bankacilik yapiyorlardi. Devlet ve toplum üstünde güçlü bir egemenlik kurmuslardi. Burjuvalar, bu güçlü mekanizmayi param parça ederek, malina mülküne el koyarak, Hiristiyanligi devletin disina attilar. Irk kimligini devletin ana kimligi haline getirdiler.

Bu yeni düzende dinamik hale gelen sosyo- ekonomik hayat, toplumdaki sömürünün biçimini de degistirdi. Buna bagli olarak, tarih sahnesine yeni bir sinif -isçi sinifi- çikti. Bu sefer de bu iki sosyal sinif arasinda, kiran kirana bir rekabet ve mücadele basladi.

Bu mücadele içinde meteryalist felsefe ile sosyalist dünya görüsü, aydinlar ve emekçiler arasinda yayginlasmaya basladi. Emekçiler hizla siyasallasti. Isçiler, kendilerini sömürdügüne inandiklari, makinalari kirmaya, is yerlerini yakip yikmaya basladilar.

Toplumu bu sekilde yönetemiyecegini anlayan burjuvalar, sinif savasi yerine sinif uzlasmaciligini öne çikarmaya basladilar. Böylece iki ana sinif kavga etme yerine, var olan toplumsal sorunlari beraberce çözmek için tartismaya basladilar. Yasanan uzun tartismalar sonucunda, günümüzdeki, çogulcu, katilimci, paylasimci, uzlasmaci, barisçi sivil bir siyaset, kültür ve medeniyet sekillenmeye basladi. Günümüzde buna „Sosyal Demokrasi, Sosyal Hukuk Devleti’ diyoruz.

Peki Avrupa burjuva sinifi, nutuk atarak mi, beyin yikayarak mi ezilenleri uzlasmaya ikna etti? Elbette ki hayir. Her seyden önce onlarin farkli bir sinif oldugunu kabul ettiler. Düsünme ve düsünceyi örgütleme haklarini kabul ettiler. Onlarin parti, sendika, sivil toplum örgütleri kurmasina izin verdiler. Bunun yaninda, sömürgelerden ana yurda aktardiklari talanin bir miktarini da emekçilere dagitarak onlari uzlasmaya razi ettiler.

Simdi, ikici yola gelelim. Avrupa’da ortaya çikan Burjuva ideolojisi ve ulus devlet olma özlemi, dalgalar halinde dünyaya yayilmaya basladi. Bu ideoloji, 120 yil gecikmeyle Osmanli sinirllarinin içine girebildi.

Diger toplumlardaki degisim ve dönüsüm mücadelesi, Avrupa’dan farkli bir yol izledi. Zira, Asya tipi üretim iliskisi içinde yasayan ülkelerde, topraktan büyük rant saglamak mümkün degildi. Dolayisiyle bu ülkelerde burjuva sinifi ortaya çikmadi ve devrime öncülük yapamadi.

Ama tarihi gidis, aglarini örüyordu. Burjuva sinifi ortaya çikmadi diye, burjuva devrimini erteleme söz konusu olamazdi. Iste bu nedenle, Avrupa disindaki ülkelerdeki Burjuva demokratik devrimlerine, küçük burjuvalar önderlik ettiler.

Küçük burjuva karekteri geregi, bu ülkelerde yürütülen mücadele, hastalikli bir seyir izledi. Kitlelere çag atlatacak birikim ve güce ulasamadi. Kendi ülkesi sömürge olan bu ülkelerin, baskalarini sömürerek, kendi emekçilerine sus payi vermesi ve sorunlari uygar diyaloglarla çözmesi, söz konusu degildi.

Bu mücadeleleri yöneten küçük burjuva devrimcileri, mücadeleyi basariya ulastirmak, kurulan ulus devleti yasatmak ve ulusal kalkinmayi gerçeklestirmek için ezilenleri pesine takamadi. Bu nedenle, üniter, jekoben ve totaliter bir düzen kurmak zorunda kaldilar.

Örnegin Kemalistler birlik adina, Türk milliyetçiligini, kapitalizmi, islamin Hanefi mezhebini, Türk dili ve kültürünü devletin ana kimlikleri haline getirdile, digerlerini de yok sayip yok etmeye çalistilar. Itiraz edenleri acimasizca ezdiler. Resmi ideolojiyi yasatmak için, var olan kimlikleri birbirlerine karsi kiskirtarak, gerektiginde vurusturarak toplumu yönetme imkanini bulabildiler.

Bilime göre, insanlarin duygu, düsünce, davranis, ideoloji ve siyasetini, içinde bulunduklari maddi kosullar belirler. Iste bu nedenle, Avrupa topraginin içinde manolya, orkide ve zambak yeserirken, Ortadogu’nun topraginda, kaktüs, deve dikeni ve kaynana dili yeserdi.

Kemalisler, Baasiler, Hümeyni mollariyla PKK’nin benzerliginin ana nedeni de, ayni maddi kosullar içinde yasiyor olmalaridir. Apocularin Kemalist taklitçiliginin ana nedeni de budur.

Üniter, jekoben, totaliter, yasakçi ve baskici Kürdistan çikmasi halinde biz Kürtler, yeni bir kurtulus mücadelesi vermek zorunda kalacagiz. 90 yil süren zorlu bir mücadeleden sonra, Türk devletine Kürtlerin varligini kabul ettirebildik. Bu ugurda acilar çektik, büyük bir bedel ödedik. Apoculara, çok renkli, çok sesli, katilimci, paylasimci, demokrat çagdas devleti kaç senede kabul ettirebiliriz, artik onu Allah bilir.

PKK dikenlerinin elimize batip kanatmasini, daha fazla kan akitmasini istemiyorsak eger, yanliz düsmanlara karsi degil, üniterci Kemalist Kürtlere karsi da, çok dikkatli olmak zorundayiz.

Yilmaz Çamlibel

Balkêş e ?
Close
Back to top button