Türkiye’de Ötekiler, Biz, Onlar ve Inkar Edilen Kürtler-I
Türkiye cumhuriyetinin kurulusundan sonra Kürdistan topraklarinin Türk topraklari olarak görülmesi sonucunda, Kürdistan’in adinin da Sark vilayetleri,1940’lardan sonra günümüze kadar Dogu ve Güney Dogu Anadolu bölgesi veya Dogu vilayetleri’ biçiminde degistirilmisti. Kürdistan cografyasinin, Ankara yönetimi tarafindan Türk vataninin önemli bir parçasi olarak degerlendirilmesi sonucunda ortaya çikan politik zihniyete göre kendi vatanlari Kürdistan’da yasayan Kürtlerin, ulusal bir cemaat olarak soykirim ve Türklestirme uygulamalarina tabi tutularak tamamiyle yokedilmeleri için askeri seferlele etnik temizlik yapma hareketini baslatmislardi. Ankara yönetiminin Kürtlere karsi aldigi ilk siyasal tedbirler arasinda Kürdistan ve Kürt’ kavramlarinin cezai tedbirlerle yasaklanmasi idi. Örnegin;1525-1918’e kadar imparatorlugun önemli ortaklarindan/siyasal parçalarindan biri olarak görülen Kürtler ve Kürdistan cografyasi, ayni sekilde siyasal olarak Osmanli devletinin (1918’e kadar) dagilmasi dönemine kadar Kürtler ve Kürdistan kavramlari devlet bürokrasisinde oldugu gibi bütün osmanli cemaatleri ve toplumsal kesimleri arasinda gayet normal bir sekilde kullanilirdi. Fakat irkçi esaslar üzerinde kurularak sekillenen Türkiye devletinin ilk icraatlarindan biri Kürt ve Kürdistan’i bertaraf ederek, ortadan kaldirmak idi. Örnegin 1923’ten sonra Türkiye’de yasayan bazi azinliklar (Rumlar, Ermeniler,Yahudiler ve Süryaniler) ötekillestirilerek, kendi kimlik isimleriyle anilirlarken,Kürtler tamamiyle inkar politikalarina tabi tutulduklarindan, kendi kimlikleriyle anilmalari bile mümkün olmamisti.
Bu yazimda, Türkiye’nin ilk kurulus yillarindan itibaren ortaya çikan ötekiler, ötekilestirilenler, biz ve onlar’ gibi siyasal kavramlar isiginda Kürtlere karsi olan siyasal yaklasimlara, Türk irkçiligi esas alinarak Kürtlerin soykirim ve asimilasyon uygulamalariyle inkar edilerek, bu siyasal kavramlarin disinda tutulmalarina, 1990’dan sonra bazi Türk tarihçilerinin veya aydinlarinin Türkiye devletinin, Kürtlere yönelik irkçi politikalarini, uydurma tarihini aklamak/gizlemek için Kürtleri ötekilestirilen cemaat’ olarak degerlendirmeleri gibi gerçekleri yansitmayan uydurma bilgilere, bu bilgilere dayanan siyasal anlayislarla içinde yasadigimiz yüzyilda da (21.yüzyil) Kürtleri kendi çikarlari dogrultusunda mobilize etme niyetleri ve 1990’dan sonra Kürtlerin, Kürdistan’da özgürce yasama ve kendi devletlerini kurma istemlerinden dogan siyasal ve askeri kosullarin yarattigi mecburiyetten dolayi, Türk yönetiminin, Türk yönetiminin birer resmi kadrosu, kurumsal organi olarak çalisan Türk tarihçilerinin ve aydinlarinin üst kimlik ve alt kimlik’ kavramlarini kamuoyunda tartismaya açarak, bu iki siyasal kavrama bagli olarak yeni taktiksel uydurma bilgilerle kamuoyunu yönlendirmeye çalisarak, Kürtleri, yeniden Türklerin milli hakimyetine kazanma ve Türk tarih hafizasi içinde tutma çabalarina dair kisaca bazi bilgiler vermeye çalisacagim.
1923’ten sonra Kürtleri ve Kürdistan cografyasini yasaklayan irkçi zihniyete sahip Türkçü kadrolar, 1525-1913’e kadar osmanli sinirlari dahilinde asagilanarak, ismi ve kimligi hiç bir sekilde öne çikmayan Türkmen ve Türkleri, imparatorlugun ortaklarindan biri olan Kürtlerin basina hakim yapma, osmanli döneminde müslümanlar için kullanilan millet-i hakime’ olgusunda anlam degisikligi yaparak üstün irk ile anlamlandirarak yani Ankara merkezli siyasal otoriteye dayanan uygulamalarla efendi’ yapma çabasini harciyordular. Bati Avrupa ülkeleri ve SSCB yani Rusya’nin Kürtlerin yokedilmesi politikalarinda, Türk irkçiligi esaslari üzerinden bir resmi ideoloji olusturan Ankara yönetimine büyük siyasal ve ekonomik destekler sunduklari bilinmektedir. Bahsi geçen devletler Osmanli imparatorlugunu ve Kürtleri gerici ilan ederken, yüzü batiya dönük çagdas Türkiye/Türk irkçiligini siyasal çikarlari geregi modern ve ilerici olarak görerek, desteklemisler idi. 20.yy.’in baslarinda Ortadogu’da Kürdistan devletinin kurulmamasinin önemli ana sebeplerinden biri, yüzü batiya dönük çagdas Türk irkçiliginin’ Bati avrupa ülkeleri, SSCB yani Rusya’daki fasist ve komunist tek partili sistemlere dayanan açik veya örtülü irkçilikla bulusmasi noktalari olusturmaktadir.
Türkiye’de 1923’ten sonra Ermeniler, Rumlar, Çerkezler,Yahudiler, Araplar, Gürcüler, Bosnaklar, Arnavutlar, Süryaniler vs.Lozan antlasmasini imzalayan ülkelerin garantiliginde dil, Kültür, gelenek ve dini vecibelerini serbestçe yerine getirme özgürlüklerine sahip olmuslar idi. Yani bu gruplarin kültürel haklari uluslararasi diplomatik girisimlerle garanti altina alinmis azinlik cemaatleri olarak kabul edilmislerdi. Türk irkçiligiyle siyasal ideolojisini olusturan Ankara yönetimine göre bu siyasal olgu fazla özgürlükler içerdiginden 1930’lardan sonra yukarida adi geçen cemaatleri biz ve onlar’ kavramlari çerçevesi içinde degerlendirerek, ötekilestirerek, kamuoyunda yapilan degisik siyasal propagandalarla asagilamaya çalisiyordu. Ayni sekilde gelenekçi, gerici ve çagdisi bir siyasal yapi içinde degerlendirilen Osmanli imparatorlugu ve imparatporlugu temsil eden bütün siyasal mekanizmalar ötekilestirme’ politikalari içinde görülmesi, asagilanmasi propaganda edilerek, bununla kamuoyunda geçmise dair olusmus olan toplumsal hafizanin yokedilmesi saglanmaya çalisiliyordu. Osmanli devletinin 1950’ye yani Türk tarihçileri tarafindan uydurma bilgi ve arastirmalarla Türklestirilene kadar Öteki’olarak degerlendirilmesinin ana sebeplerinden biri de, Kürtler ve Kürdistan’ olgusu olusturmakta idi. Çünkü osmanli imparatorlugunun tarih hafizasinin her evresinde (1525-1918 kadar) Kürtler ve Kürdistan’in varligi söz konusu idi. Osmanli devletinin ötekilestirilmesi’ siyaseti Kürtlerin soykirim ve Türklük uygulamalari içinde eritilmesi/ yokedilmesi politikalarinda önemli bir rol oynamis idi.
Cumhuriyetin ilk yillarindan itibaren Kürtler, diger cemaatler olan Ermeniler, Rumlar, Çerkezler, Yahudiler, Araplar, Gürcüler, Bosnaklar, Arnavutlar,Süryaniler ve Osmanli devleti gibi ötekilestirilenler’ kategorisine dayanan siyasal mekanizmanin içinde degerlendirilmeyerek, soykirim ve asimilasyon uygulamalari ile yokedilmesi, ‘dag Türkleri’ gibi uydurma ifadelerle geçmisin tarihsel hafizasindan silinmesi öngörülmüstü. Büyük bir nüfus ve büyük cografyada yasamlarini sürdüren Kürtler, eger Türkiye cumhuriyetin ilk yillarindan itibarenÖtekiler’ olarak degerlendirilmis olsalar idi, o zaman alt kimlik kategorisinde bile olsa sömürge Kürdistan ve Kürt ulusunun’ varligi kabul edilmis olurdu. Bu durumu yakindan bilen dönemin Türk irkçilari, kanuni tedbirlerle Kürtleri ötekiler’ veya biz ve onlar’gibi siyasal anlayis ve uyulamalardan uzak tutmayi gerekli görmüsler idi.
Bu sebep ile Kürtler,1923’ten 1990’a kadar Ermeniler, Rumlar, Çerkezler, Yahudiler, Araplar, Gürcüler, Bosnaklar, Arnavutlar, Süryaniler vs. gibi ötekilestirilen bir cemaat olarak bile görülmemisti.Tam aksine Kürtler cezai tedbilerle inkar edilen, yoksayilmasi gereken bir ulus olarak görüldü. Yani Türk tarihçilerinin uydurma anlatimlariyle kendilerini Kürt olarak tanimlayanlar’,tarihsel hafizalarini yitirmis dag Türkleridir. Fakat 1990’dan sonra Kürt vilayetlerindeki meydanlarda, sokaklarda ve evlerde yükselen bagimsizlik sesleri veya yüksek sesle bagimsiz Kürdistan devletini istiyoruz, artik topraklarimizin sahibi olmak istiyoruz’ biçiminde ortaya çikan siyasal faaliyetler, Türk yönetimini, Türk tarihçilerini ve Türk aydinlarini ürkütmüstü. Korkuya kapilan bu siyasal gruplar Kürtlerin siyasal istemlerini, sözde de olsa üst kimlik’ olarak görülen Türklerin milli hakimiyetine bagli kalmasi sarti ile alt kimlik’ biçiminde tartismak zorunda kalmislar idi/kalmaktadirlar.
1930’larda en üst seviyede kendisini hissettiren Türk irkçiligi ve bu irkçiligi temsil eden devletin kurucu kadrolari, Kürdistan cografyasinda Kürt ulusu dahil Türk olmayan her varligin yokedilmesi için askeri seferler düzenleyerek, soykirimlarla, asimilasyon uygulamalariyle ve zorunlu göçertmelerle sessizlestirilen Kürt topraklarinda, herseyin Türklestirilmesini saglama siyaseti izliyordu. Türk yönetimi tarafindan ötekiler’ olarak görülen diger cemaatler ise, bagli bulunduklari cemaat kimliginin ismi anilarak, onlarin kimliginin tasidigi ismin küfür ile esdegerde tutulmasi saglanarak Türk irkçiliginin üstünlügü karsisinda asagilaniyorlardi. Örnegin; Ermeni veya Rum kavramlari Türk toplumu içinde küfür olarak algilanmalari saglanmisti. Türk irkçiligi karsisinda ötekiler olarak görülmeyen, tarihsel hafizasini yitirmis dag Türkleri olarak degerlendirilen Kürtlere, Kürt kimligi ile asagilanmasi sansi bile verilmemisti.
Örnegin;Kürt kimligi yerine, hirsiz, saki, asi, isyanci, eskiya, bölücü, vatan haini,ingiliz isbirlikçileri, gerici, dünyadan habersiz olanlar,cahiller, gerici feodallere, agalara, seyhlere, seyitlere bagli olanlar vs. gibi hakaretlerle, küfürlerle dolu çesitli asagilayici sifatlarin kullanilmasi uygun görülmüstü. Kürt kimligini ifade eden Kürt ve Kürdistan kavramlarinin cezai tedbirlerle yasaklanmalari saglanarak, bu kavramlar kullanilmadan Kürtlere karsi her türlü asagilayici hakaretin yapilmasi serbest birakilmisti. Örnegin; 1925-1940 yillari arasinda Kürdistan’da ortaya çikan Kürt milli hareketlerinde Kürt ve Kürdistan’ kavramlarinin kullanilmamasina dikkat edilerek, bunun yerine önemli Kürt sahsiyetlerinin ismi veya bölge ismi ile anilmalari öngörülmüstü. Seyh Sait isyani, Agri isyani, Dersim isyani vs. gibi isimler tercih edilmisti. Yine savasa katilan Kürt savasçilari ise çapulcu, Hirsiz, padisahligi-seriati isteyen gericiler, asiler, sakiler ve eskiyalar gibi isimlerle kamuoyuna taktim edilerek, propaganda edilmislerdi. Ki buna benzer siyasal zihniyeti hala Ankara yönetimi tarafindan yönlendirilen Türk kamuoyunda ve Türk medyasinda görmek mümkündür .
Ali Haydar Koç