Makale

Ölüm orucunu alkislamak

Son sözüm de hükümete: Ne yapip edip bu insanlarin gönüllü olarak bu yoldan dönmesini saglayin.

Denizin kenarinda oturmus martilara bakarken tarifi zor bir keder çöküyor üzerime. Bu ülkenin gündemi, mafya usulüyle cezalandiriyor her birimizi. Ayaklarimiza taslar baglayip karanlik sulara birakiyorlar bizi. Her ne yaparsan yap bogulmak var isin içinde.

Ben köse yazmaya baslarken kendi kendime bir söz verdim: ‘Düsündügüm her seyi yazmayabilirim ama asla düsünmedigim bir seyi de yazmayacagim. Her düsündügümü söyleyecek kadar dürüst olmayabilirim belki ama gerçekten hissetmedigim, bana ait olmayan hiçbir düsünceyi de benimmis gibi yazmayacagim.’ Bu yüzden de bazen bazi konulari sessizce geçistiriyorum.

Ama bu her zaman mümkün degil maalesef. Bu yazinin basina oturdugumda, ölüm oruçlarini pas geçmek istedim ilkin. Hayli matrak yazi konulari da aklima gelmedi degil ama sonra, pazartesi günü yaziyi okuyan meçhul okurlarimin, yadirgayici bakislarini yazidan kaldirip gözlerimin içine diktiklerini hissetim: ‘Insanlar açliktan ölürken sen bu geyikleri mi yaziyorsun Orhan Kemal? Hadi geçen gün Cumhuriyet Bayrami, apartheid falan deyip konuyu geçistirdin, bu sefer mazaretin ne senin?’

Insanlarin artik ölüm sinirina dayandigi bir açlik grevinde bütün düsündüklerimi samimi olarak ifade etmek konusunda çok ciddi bir sekilde zorlaniyorum. Bir yandan biliyorum, bu ülkenin geçmisindeki sayisiz haksizliklar, ifade edilememis acilar, büyük öfkeler insanlari cezaevinde ölüme yatiracak kadar büyüktür. Yine söylediklerimin, artik ölüm sinirina gelmis insanlara müdahale etmeyi düsünecek devlet akli tarafindan kendini mesrulastirmak için kullanilmasindan korkuyorum. Ama ben bu açlik grevlerini, örnegin daha önce hunharca operasyonlarla F tipi cezaevlerine tasinan, dertlerini anlatmak için bedenlerini ölüme yatirmaktan baska çaresi olmayan insanlarin açlik grevleri gibi hakli ve mesru olarak göremiyorum. Ölüm orucu, insanlik onuru ve izzetini korumak için kendini içine kapattigi en son siginagidir mahpusun. Baska yollarin oldugu hiçbir durumda, insanlarin oraya girmesi mesru kabul edilemez.

‘Yasama hakki kutsaldir deyip’ alkis tufaniyla gencecik insanlari ölüme gönderenleri hiç ama hiç masum göremiyorum. PKK okullari yakarken bu insanlarin ‘Anadilde egitim istiyorum’ diyerek ölmeye yatmasinin, insanlarin kalbine degmeyecegini çok iyi bilen Kürt politikacilarin, bu kadar hararetle bu ise destek vermelerini içime sindiremiyorum. En basindan itibaren ‘Yapmayin etmeyin’ deyip, bu çocuklari dönüsü olmayan bu yola girmemeye ikna etmeye çalisan, artik ölüm oruçlari bu kritik noktaya geldiginde de bu isi durdurabilecek insanlara adeta yalvaran, bir avuç vicdanli aydinin çabasini bir kenara not ediyorum elbette. Ama insan hayatlarini, kendi güç hesaplari için bozuk para gibi harcamaya hazir olanlarin, acili yüz ifadeleriyle etrafta dolasmalarini da tiksintiyle izliyorum.

Son sözüm de hükümete: Ne yapip edip bu insanlarin gönüllü olarak bu yoldan dönmesini saglayin. Sonra da artik, en temel insan haklarinin kendisinden açlik grevleriyle talep edildigi bir hükümet olma tuzagindan kurtarin kendinizi. Kürtlerin haklarini bir an önce taniyin ve bunlari hiç kimseyle bir pazarlik konusu yapmayin.

29 Eki. 12, Radikal

Orhan Kemal Cengiz

Back to top button