Makale

Açlik grevi

Bu yaziyi yazdigim gün pazartesi, yani Cumhuriyet’in kurulusunun 89. yildönümü. Gazetelerde, yillardir görmeye alisik olduklarimizdan farkli olmayan ‘Cumhuriyet Bayrami kliseleri’! Ayni zamanda, gene gazete haberine göre 40 ilin hapisanelerinde 680 kisinin katildigi açlik grevi, 48. gününe girmis.

89. yildönümünde bazi yurttaslarinin birtakim nedenlerle ölüm orucuna yattigi bir Cumhuriyet… ‘Something is rotten in the state of Denmark.’

‘Açlik grevi’ benim her zaman tedirgin ikircikli oldugum bir ‘eylem’ biçimidir. Bunu dünya çapinda etkili bir siyasî eylem hâline getiren Gandhi’nin kariyerini izlemeye ‘tevellüdüm müsait’ degildi. Nâzim Hikmet için de öyle. Alti yedi yasimda, Nâzim’dan haberim bile yoktu. Irlanda’yi izleyebilecek ve fikir edinebilecek yastayim. Derken eylem Türkiye’nin belki gene bir ‘dünya rekoru’ sahibi olmasina yol açacak derecede sik basvurulan davranisi hâline geldi özellikle 1980 darbesinden sonra.

Bir ‘köse yazari’ olarak, simdi sürmekte olan açlik grevi hakkinda ne söyleyebilirim. ‘Köse yazari’ olarak ya da olmayarak, ‘insan hayati’ kadar deger verdigim bir sey yok. Dolayisiyla, bu son olay için de benim içimden dogal olarak fiskiran tavir, bunun durmasi, insanlarin ölmemesi ve ayni zamanda insanlarin sakat kalmamasi. Ama bunun ‘insanî müdahale’ falan gibi uyduruk adlar takilmis bir ‘operasyon’la saglanmasi degil, söylemek istedigim.

Açlik grevinin hedefleri sayiliyor; tecrit, anadil vb. Ben zaten bunlarin ‘hakli’ haklar olduguna inananlardan biriyim. Çoktan beridir bunlarin gerçeklesmis olmasi gerektigini savunuyorum. 89. yildönümünü kutladigimiz Cumhuriyet, demokratik, katilimci, çok-dilli, çok-dinli, bir ‘Cumhuriyet’ olsa, bunu bir kösesinde kutlayan gazetenin öbür kösesinde ‘açlik grevi’ haberi bulunmazdi.

Yani bunlarin 10 yil, 15 yil önce degil, 29 Ekim 1923’te taninmis haklar olmasi gerektigini savunuyorum.

Bunlari konusmaya baslayinca, hemen, ‘açlik grevi karsisinda insanî tepki’ gibi görece soyut bir alandan, ‘siyasî bir eylem biçimi olarak ‘açlik grevi” gibi çok daha somut bir alana geçiyoruz.

Beni bu eylem biçimi karsisinda ‘tedirgin ve ikircikli’ hâle getiren de, bu eylem biçimi içinde ‘insanî’ ve ‘siyasî’nin kurdugu ya da kuramadigi denge. Bu konularda isin kolayina kaçtigini düsündügüm bazi kestirmeciler gibi, ‘siyasî olan zaten gayri insanîdir’ demekten yana degilim. Simdiye kadarki dogrudan gözlemler ya da okuyarak edinilmis bilgiler çerçevesinde, ‘siyasî’ olanin pek çok sefer ‘gayri insanî’ oldugu çogumuzun kafasina dank etti. Ama genel ‘gayri insanî’den kurtulmak için ‘siyasî’ olmayan bir yöntem ben bilmiyorum. Bilen varsa söylesin.

‘Insan hayati’ kadar deger verdigim bir sey olmadigini söyledim. Ama bazi insanlarin bazi ideallere kendi hayatlarindan daha fazla deger verdigini de biliyorum. Böyle bir inançla, sözgelisi su devam eden eyleme katilan insanlara gidip, ‘Sen bu isten vazgeç insan hayati çok degerlidir’ demenin bir anlami yok. Insanlarin kendi hayatlarini söyle sürdürmek veya böyle bitirmek yolunda kendi verdikleri karara bir diyecegim olamaz. Ama ortaya, adi, sifati ne olursa olsun, baska birilerinin çikip ‘Sen, sen, bir de sen. Ölüverin,’ demesini ‘etik’ bulmuyorum.

Hele bunu derken, sonucun bu olmamasi için de ‘siyasî’ bir tedbir düsünmemislerse, bu bir ‘tek yol ölüm’ karariysa, bunun ‘resmî yetkili umursamazligi’ndan daha soylu bir davranis oldugu kanisinda degilim.

Konu, insani tarihin bulanik sularina daldiriyor. Bu baglamda aklimda fikrimde olan daha birçok seyi yazmaya devam edecegim.

30 Eki. 12, Taraf

Murat Belge

Back to top button