Büyük Türk Demokrasisi

Bu da ne demek?’ diye düsünebilirsiniz, anlatayim efendim. Bilim adamlarinin söyledigine göre, yükseklik ve asagilik duygusunun kaynagi aynidir.
Eger bir insan karsiya güven vermek için, durmadan Allah ve Kuran’dan bahsediyorsa, onun dini inanç konusunda bir zaaf içinde oldugundan emin olabilirsiniz. Eger bir insan durmadan namus ve hayadan bahsediyorsa, onun namus konusunda defolu oldugundan emin olabilirsiniz. Mertlikten çok bahseden namert, cesaretten çok bahseden korkak, dürüstlükten çok bahseden ise üçkagitçidir.
Bu nedenle, asagilik duygusu içinde olanlar sürekli olarak, büyüklükten, ululuktan, yücelikten, erdemlilikten bahsederler. Böylece asagilik duygusundan, yükseklik duygusuna terfi etmeye çalisirlar.
Türkler, bu konuda incelenmeye deger bir örnektir. Türkler, kendileriyle ilgili bir çok seyin basina Büyük’ sifatini koyarlar. Herkesin milletin meclisi dedigi kuruma Türkler Büyük Millet Meclisi’ derler. Herkes düsmanina taarruz eder. Türklerinki Büyük taarruz’ olur. Türk yöneticiler halka, Büyük Türk Milleti’ diye hitap ederler. Bu nedenle ben de Türk demokrasisinin basina Büyük’ sifatini yazdim ki bir eksiklik olmasin.
Son günlerde Türk Basbakaninin Türk biçimi baskanlik sisteminden’ bahsetmesini dikkatlerinize sunarim. Bu düzenleme yapildiginda herkesin bu sistemi Büyük Türk Baskanlik Sistemi’ biçiminde nitelendirecegine emin olabilirsiniz.
Bu giristen sonra, Türk demokrasisini incelemeye geçebiliriz. Türkiye 1936 yilinda çok partili rejime geçti. 1950 seçimlerinde, Atatürk’ün partisi bir daha iktidara gelmemek üzere, muhalefete düstü.
Iktidara gelen Demokrat Parti (DP) halkin demokrasiyi ögrenmesi ve özümlemesi için bir dizi projeler hazirlandi. Bunlardan birisi de ögrencilere yönelikti.
Öyle ya, ögrenciler gelecegin yöneticileriydiler. Mebus, bakan, basbakan, bürokrat olmadan önce, demokrasiyi bir güzel ögrenmeleri gerekiyordu.
Ben o dönemde, Istanbul Haydar Pasa Lisesinde okuyordum. Sinifa giren matematik ögretmenimiz bizlere söyle sesleniyordu:
Arkadaslar, esas konumuza geçmeden önce, biraz demokrasi çalisalim. Bu günkü konumuz sinifin havalandirilmasidir, buyurun tartisin.’
Bir arkadasimiz kalkip söyle konusurdu.
-Arkadaslar, bildiginiz gibi oksijen gazi, bizler için çok önemlidir. Bana göre sinifimizin oksijeni azalmis bulunuyor. Sizlere pencere açmayi öneriyorum.
Diger bir arkadasimiz ilk konusana kizarak ve bagirarak:
-Hayir, sinifimizin oksijeni yeterlidir. Disarinin havasi soguktur. Pencereyi açarsak hepimiz hastalaniriz. Bence pencere açilmamalidir.
Dakikalarca pencerenin açilmasi ve açilmamasi üzerine abuk subuk seyler söylerdik. Herkes bir agizdan konusurdu, ama kimse kimseyi dinlemezdi. Ögretmenin Yeter artik, kesin sesinizi’ zilgitiyla birlikte, herkes süt dökmüs kedi gibi pisardi. Kisacasi ögretmenimiz Türk generalleri gibi, emir-komuta zinciri içinde demokrasiyi sona erdirirdi.
Bir de, bol miktarda münazara yapardik. Ögretmenlerimiz önce, tartisilacak konuyu tesbit ederlerdi. Sanat mi fen mi? Ahlak mi akil mi? Çalismak mi okumak mi? Ziraat mi sanayî mi?’ gibi bir konu seçerlerdi.
Daha sonra, üç veya dört kisiden olusan iki ekip hazirlanirdi. Her ekip bir görüsü savunurdu. Tüm ögrenciler de dinleyici olurdu. Örnegin feni savunan ekip:
– Arkadaslar, fen bilimi olmasaydi, binalar nasil yapilirdi? Elektrik icat olmasaydi, nasil isirnikdik. Ev ve is yerlyeri nasil aydinlanirdi? Elbisemiz, kitabimiz, defter ve kalemlerimiz olur muydu? Fen yoksa, hayat da yoktur.
Karsi taraf söyle söylerdi:
-Elektrigi buldunuz da ne oldu. Onun araciligiyla doganin ve insanlarin üzerine bombalar yagdiriyorsunuz. Çocuklar yetim, analar dul kaliyor. Kisacasi fen ölümdür, yikimdir, vahsettir.
-Sen ne diyorsun arkadas, sanatin insanlara ne faydasi var? Siir olmasa açliktan mi ölürüz? Arya okuyarak mi evlerimizi isitiyoruz? Müzik olmasa çiplak mi kaliriz?
-Bana bak geri zekali, fen olmasa, karnini bile doyuramazsin. Bir yerden diger bir yere gidemezsin. Adem baba gibi önüne arkana üzüm yapragi koyar, hayvan gibi yasamak zorunda kalirdin.
-Birak bu palavrayi, fen, olumlu yönü olmayan bir beladir, bir vahseettir.
-Hade yaaa sen de! sanat, insanlarin yaraticiligini yok eden, insanlari hayal alemine götüren, beynini uyusturan tehlikeli bir hastaliktir.
Sözü uzatmiyayim, yapilan bu münazaralar sonucunda; yandas oldugu insani, örgütü ve ideolojiyi gözü kara savunan, karsidakine ise gözü kapali saldiran, karsidakini dinlemeyen, üste çikmak için sürekli yalan söyleyen, demegoji yapan, fanatik insan tipi ortaya çikti. Günümüzün politikacilari, yöneticileri, sanatçilari ve aydinlari, iste bu kültürün tipik ürünleridir.
Içinde yasadigimiz ve bizleri çileden çikaran bu düzenin anasi, kisaca tanitmaya çalistigim bu Büyük Türk Demokrasisi Kültürüdür.
Ulu önderin yadigari olan ve 90 yil içinde sekillenip serpilen Büyük Türk Demokrasisi, Türk vatanina, Türk milletine, Kibris Türklerine, Kafkasya ve Balkan Türklerine, Irak Türkmenlerine, îslam ümmetine, Ulu Önder Atatürk’e, Türk-Islam sentezinin nadide ürünü olan muhterem Recep Tayyip Erdogan’a hayirli ve ugurlu olsun. Amin.
Yilmaz Çamlibel