Daha çok aydinlik!

Son dönemde, 1990’li yillarda meydana gelen ve hâlâ geregi gibi aydinlanmamis üç önemli olayla ilgili önemli gelismeler yasandi. Biri Özal’in ölümü, digeri Ugur Mumcu suikasti, bir digeri ise 33 aydin ve sanatçinin yakildigi Sivas Madimak olaylari
‘Geregi gibi aydinlanmamis’ derken bunu kamuoyu ve yargi çarki açisindan söylüyorum. Yoksa eminim, bu olaylar Türkiye siyasetini yakindan izleyen pek çok kisi için hiç de karanlikta kalmis sayilmazlar. Kendi payima, failleri ve katilleri adlari ve sanlariyla bir bir bilmesem de daha cereyan ettikleri gün bu olaylarin arkasinda hangi odaklarin oldugunu tahminde zorlanmadim ve yillar içinde ortaya çikan kanitlar beni yaniltmadi.
Örnegin Özal daha öldügü gün bu ani ölümün bir zehirlenme olabilecegini ve derin devlet isi oldugunu yazdim ve söyledim. Bu kaniya varmak için yeterince neden vardi: Özal’a daha önce ANAP kongresinde binlerce kisinin gözü önünde bir komando tarafindan ates açilmis ve Özal parmagindan yaralanarak kurtulmustu. Daha sonra ortaya çikan bilgilerle bu kisinin bir kontrgerilla elemani oldugu ve Özel Harp Dairesi’nce egitildigi anlasildi. Özal isin perde gerisini ögrendi, ama üzerine gidemedi.
Özal 12 Eylül’ün ekonomik akil hocasiydi ve bu rolüyle 12 Eylül politikalarinin hayata geçmesinde önemli bir rol oynamisti. Ama zaman onu Cunta ile ve militarist rejimle karsi karsiya getirdi. Kurdugu parti ile (ANAP) Cunta’nin seçimler için bir general baskanliginda kurup seçime soktugu partinin (MDP) karsisina çikip seçimleri kazanmayi basardi. Generallerin ona karsi ilk öfkesi bundandi. Daha sonra ise Kürt sorununda girdigi siddet disi çözüm ve diyalog arayislari yüzünden savas baronlarina tümüyle ters düstü. Celal Talabani araciligiyla Öcalan’la diyalog kurup onu tek yanli ateskese ikna etti. Ölümünden kisa süre önce çiktigi Orta Asya ve Kafkaslar gezisi sirasinda, içinde o zamanki Disisleri Bakani Hikmet Çetin’in de bulundugu bir grup milletvekiline, ‘Çocuklar, ben Kürt sorununu çözüp ülkeyi bu dertten kurtaracagim, bana destek olun,’ demisti. ‘Devlet Adami’ Hikmet Çetin’in buna karsi dedigi ise su olmustu:
‘Sayin Cumhurbaskanim, yorgunsunuz, biraz dinlenin ’
Ve Özal, bu lafin üzerinden iki gün geçmeden, döner dönmez ansizin gitti. Ne Çankaya’da doktor vardi, ne onu hastaneye götürecek bir ambulans, ne de otopsi yapildi Göz göre öldürüldü ve üstü örtüldü!
Sistem Özal’in ölümünü bir kalp krizi diye kamuoyuna sundu. Ailesi ve yakinlari ise, bir derin devlet operasyonundan kuskulansalar bile olayin üzerine gidemediler ve faili uzak diyarlarda, Kafkas ötesinde arar oldular. Sözde Özal’in Türkî cumhuriyetlerle gelistirdigi iliskilerden rahatsiz olan Moskova bu isin arkasinda idi
Ayni dönemde Özal’la birlikte sistemin politikalarina ters düsen bir dizi siyaset adami ve asker daha kuskulu biçimde yok edildi Maliye Bakani Adnan Kahveci, Orgeneral Esref Bitlis, Tümgeneral Bahtiyar Aydin, Albay Ridvan Özden, Albay Kazim Çillioglu
Bingöl’de 33 silahsiz askerin PKK’ya yem olarak sunulup katledilmesi de savasi yeniden tam gaz baslatmak için sahnelenen bu senaryonun nirengi noktalarindan biri oldu.
Ayni dönemin suikastle yok edilen gazeteci ve aydinlarindan biri ise Ugur Mumcu idi. Mumcu’ya büyük bir tören düzenleyen Kemalist-Militarist çevre, 1990 basinda islenen benzer birçok siyasi cinayette (Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Çetin Emeç vb.) oldugu gibi, bunda da fail olarak Iran’i, Islami çevreleri gösterdi. Iran o dönemde, CIA’nin ve Israil’in hedefi oldugu gibi sevgili Kemalistlerimizin de hedefi idi, onlar da ‘Islami gericilige’ karsi savas halinde idiler! Ama zaman onlarla ABD ve Israil’in yollarini ayirdi. Kontrgerilla Türkiye’de bir degisim ve dönüsüm geçirip Ergenekon’a dönüstügünden beri Kemalistlerimiz ABD ile düsman, ama Iran ile ‘onun da ötesinde Rusya ve Çin ile- dost durumdadirlar (Su dünyanin garip islerine bakin: Bir zamanlar solla savasmak üzere örgütlenmis ve yillar içinde birhayli de savasmis, sola karsi nice komplo düzenlemis, nice cinayet islemis, Ilhan Selçuk ve arkadaslarini Ziverbey Köskü’nde iskenceden geçirmis, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri için haril haril çalisip zemin hazirlamis, Evren’in deyisiyle ‘ortami olgunlastirmis’ olan su ‘bizim’ Kontrgerilla, gün gelmis, isim ve cephe degistirip ülkemizin sag ve sol türden cümle Kemalistleri ve saskina dönmüs solculari ile dost oluvermisti!..)
Mumcu olayinda da görüsüm daha bastan netti: Cinayetin arkasinda, ortami kizistirip öfke oklarini Iran’a ve içerdeki Islami kesime çevirmek isteyen derin devlet vardi, bu bir kontrgerilla eylemi idi. Bu iste Mumcu gibi bir Kemalistin seçilmesi için ise yeterince neden vardi: Birincisi Mumcu Kemalist Cumhuriyet’in bagnaz bir savunucusu olsa bile, derin devleti derinden rahatsiz eden isler yapmakta idi. O da aynen Abdi Ipekçi gibi, terörün arkasindaki silah kaçakçiligi sebekesini desifre etmeye çalisiyordu. Bu ise derin devletin kovanina çomak sokmakti. Mumcu ayrica PKK-MIT iliskilerinin pesine düsmüstü. Örnegin Öcalan’in 12 Mart döneminde, MIT’ten gelen ve ‘bizim adamimizdir’ diyen bir yazi üzerine serbest birakildigini, o dönemin sikiyönetim savcisi Baki Tug’un verdigi bilgiye dayanarak yazmisti. Mumcu, arabasi havaya uçurulup parçalanmadan önce bu konuda bir kitap hazirlamakta idi
Iste bu bardagi tasiran damla idi ve derin devletin neden Mumcu’yu seçtigini pek iyi göstermektedir. Devlet, açigi ve derini ile böylece hem, Kemalist olsa bile kendisi açisindan bela bir gazeteciden kurtuldu, hem de ona gösterisli bir tören düzenleyerek kamuoyunu Iran’a ve Islamci kesime karsi kosullandirmak için iyi bir mühendislik çalismasi yapti. Yani bir tasla iki kus vurdular.
Mumcu’nun yok edilmesiyle birlikte bilgisayari da temizlendi, PKK hakkinda hazirladigi dosya yok edildi. Dogaldir ki böyle olacakti, bu iliski bir devlet sirri idi, fas edilmesi olmazdi. Fas edilse film veya tiyatro sona ererdi. Oysa henüz bunun zamani degildi ve bu iliskiler simdi, AK Parti döneminde bile bir sir olarak korunmakta devam ediyor.
Hiçbir hükümet bunu kamuoyuna açiklamayi göze alamiyor, alamaz. Açiklasalar kamuoyunun ne diyecegini düsünebiliyor musunuz?..
Öcalan bile, Mumcu’nun ölümünün ardindan açikça sunu söyledi: ‘Mumcu bizimle ilgili bir çalisma yapiyordu, herhalde onun için öldürüldü ’ (Öcalan bunu PKK’ya ait kanalda, MED-TV’de söyledi).
Öcalan bazen herkesten çok açik sözlüdür, baskalarinin kendisine iliskin aci gerçekleri gizlemek için özenle çektigi perdeleri eliyle yirtip atiyor; onun bu tarafini severim!
Mumcu’nun esi, Güldal Hanim, esinin ölümünün pesine düstügünde DGM Savcisi Ülkü Coskun’la görüsmüs ve Coskun kendisine sunu demisti: ‘Bu isin ardinda devlet var, devlet istese bu isi çözer ’
Mehmet Agar’da sunu demisti: ‘Kimse bunun üzerine gidemez. Bir tugla çekilse hepimiz altinda kaliriz ’
Güldal Hanim uzun dönem sustu ve son olarak bu konuda bir kitap yazdi, olayin arkasindaki odak olarak derin devleti isaret etti. Ama bu derin devletle zaten geçmisten beri içli disli olan Kemalist çevrelerin yani sira, ‘gerici’ diye ezberledikleri Islami hareketin düsmanligina kosullanmis, politikalarini AKP karsitligi üzerine insa etmis, bu nedenle Kemalistlerin ve Ergenekoncularin yanina düsmüs bazi sol çevreleri de tedirgin etti. Ne yazik ki Mumcu’nun kardesi Ceyhan Mumcu da bunlar arasinda. O da Kemalist kesime ve derin devlete toz kondurmuyor, faili Amerika ve Israil’de ariyor, cinayeti Amerika’nin yönlendirmesiyle Mosad ajanlari isledi diyor
Bunun kanitlari ne? Herhangi bir kanit yok.
Ogün veya bugün, Iran’i hedef göstermek elbet ABD’nin ve Israil’in de isine gelir. Ama böyle bir cinayet için Mosad ajanlarina gerek yok; Türkiye’nin kontrgerillasina kiran mi girdi?..
Cumhurbaskani Gül Devlet Denetleme Kurulu’nu harekete geçirerek iyi bir is yapti ve 19 yil sonra yapilan otopside dahi Özal’in zehirlendigine iliskin kanitlar ortaya çikti. Simdi buna, daha önceden alinmis bazi önemli tanik ifadeleri de eklenmekte.
Güldal Mumcu’nun kitabi da, geç kalmis olsa bile, Ugur Mumcu’nun ölümü üzerindeki perdeyi daha da araliyor. Bu da iyi bir gelisme.
Cumhurbaskani Gül, ayni zamanda Sivas Madimak olaylarinin da perde arkasinin arastirilmasini istiyor, bu amaçla DDK’yi görevlendirdi; bu da iyi bir gelisme. Bu nedenle Sayin Gül’ü kutlarim. Maras olaylarinda oldugu gibi bunda da perde gerisinde derin devletin ortaya çikacagindan kuskum yok; basindan beri kanim buydu ve yazdim.
Evet, geçmis bir yana, ama bu ülkenin son 60 yili derin devletin ve onun vurucu güçleri olan Kontrgerilla-Ergenekon, JITEM ve benzeri devlet içinde devlet olan yasadisi suç örgütlerinin eylemleriyle örülü. Darbelerin perde arkasinin ve onca faili meçhul cinayetin tetikçilerinin yani sira, asil faillerin, azmettirici odaklarin ortaya serilmesi, tüm bu karanlik dönemin aydinlatilmasi için yapilmasi gereken çok sey var.
Özgürlükten ve demokrasiden yana her kisinin bu yöndeki her adima destek vermesi gerekir. Ama ser cephesinin bos durmadigini, onlarin da hedef sasirtmak, gerçegi gizlemek için hemen harekete geçtiklerini, bilgi kirliligi yaydiklarini unutmayalim.
Bu nice zamandir devam edegelen bir kavgadir ve herkes kendi cephesini iyi seçmeli. Kimse ilericilik, solculuk adina darbecilerin, Ergenekoncu ve JITEM’ci katillerin yaninda mevzilenmemeli, kanli karanlik geçmise perde olmamali
Daha çok aydinlik! Baris, demokrasi ve özgürlük için buna ihtiyacimiz var.
11 Aralik 2012
Kemal Burkay