Yeni dönem ve AKP’nin ‘samimiyet’ sorunu
Kürt sorunu bakimindan Türkiye’nin yeni bir döneme girdigini söylemek mümkün. Bunun tek nedeni hükümetin yeniden Imrali’da Öcalan ile görüsüyor olmasi degildir. Yakalandigi tarihten bu yana devletin degisik düzeylerde Öcalan ile görüstügü artik sir degil. AK Parti hükümeti döneminde ise bu görüsme trafigi, PKK’nin Oslo’da sürece dahil edilmesi ile yeni bir boyut kazandi. Ne var ki genel kani, hükümetin daha önce Imrali ve Oslo’da yaptigi görüsmeleri ‘zaman kazanma’ hesabiyla yürüttügü seklinde oldu. Bu faydaci yaklasim üzerine insa edilen hesap, 11 Haziran seçimlerinden sonra büyük bir siddet dalgasi seklinde geri tepti.
Sürecin seffaf yürütülmesi önemli
Gelinen asamada, hükümetin geçmis deneylerden çikarttigi sonuçlar isiginda yeni bir süreç baslattigina iliskin güçlü belirtiler var. Bunun en önemli göstergesi, yakalandigi tarihten bu yana Öcalan’in ilk kez iki Kürt politikacisi ile görüsmesine izin verilmesidir. BDP milletvekili Ahmet Türk ile Ayla Akat’in Imrali’da Öcalan ile görüstürülmesi, öncekilerden farkli olarak, yeni diyalog sürecinin seffaf ve katilima açik hale getirilmek istendiginin bir isareti. Bu bile, yeni süreç bakimindan tek basina önemli bir saglik göstergesidir. Simdilik BDP milletvekilleri üzerinden gerçeklestirilen söz konusu katilim, toplumun ve basinin bu sürece taraf olmasi ve agirligini koymasi için önemli bir kapi aralamistir. Bu durum, ayni zamanda sürecin siyasal aktörler tarafindan bir kez daha istismar edilmemesi ve yeniden yozlastirilarak heba edilmemesi bakimindan önemli bir güvencedir. Iki vekilin Imrali’yi ziyaretinden bu yana, su kisacik dönemde bile toplumun sergiledigi sagduyu ve baris yönünde ortaya koydugu güçlü arzunun en basta hükümet kanadi ve PKK çevresi üzerinde biraktigi dizginleyici ve disipline edici etkiyi görmemek mümkün degil. Yeni sürecin motive ettigi tartisma ortami ve toplumda güçlenerek artan çözüm dinamizmi, bütün siyasal aktörlerin davranislarini yeniden sekillendirecek bir potansiyel içeriyor. Çünkü Kürt sorununda barisçil çözüm talebi Türkiye toplumunun ortak talebine dönüsmüs durumda. Söz konusu toplumsal beklentiye karsi durmak ya da bunu görmezden gelmek hükümet basta olmak üzere siyasi aktörler için giderek göze alinamayacak bir riske dönüsüyor.
Öte yandan, toplum bu sürece katildigi andan itibaren, isin hem sorumlulugunu hem de riskini üstlenmis oluyor. Bu ise en basta hükümetin yükünü hafifleten ve olasi riskleri diger aktörlerle paylasmayi mümkün kilan bir durum. Daha simdiden toplumun degisik çevrelerinin yeni sürece verdigi destek, hem hükümetin elini güçlendirmis hem de süreci daha güvenli bir sekilde yürütmesi için onu bir hayli rahatlatmis görünüyor.
Sürecin ucunda kalici çözüm degil, silahlarin susmasi var
Yeni süreçle ilgili olarak en çok merak edilen konulardan birisi de, MIT’in Imrali’da Öcalan ile uzlastigi çerçevenin içerigidir. Detaylarini bilmiyor olsak bile, MIT’in hükümet adina Öcalan ile uzlastigi bir çerçevenin oldugu muhakkak. Aksi takdirde BDP’lilerin Imrali’ya gidisine izin verilerek konu kamuoyuna açilmazdi.
Hükümet kanadi agirlikli olarak, Imrali ile görüsmenin ‘silahlari biraktirma’ odakli oldugu yönünde açiklamalarda bulunuyor. Öte yandan süreçten ‘kalici çözüm’ hedeflendigi yönünde açiklamalar da yok degil. Hükümetin kalici çözümden ne anladigi bir yana, ancak bunca tecrübeden sonra, hükümetin, ‘silahlari biraktirmanin’ baskaca adimlari da içeren bir süreç gerektirdigini bilmedigini düsünmek saflik olur. Zaten bu adimlarin ne olduguna iliskin satir aralarinda yeterince ipuçlari veriliyor.
Adi ne olursa olsun, bir genel af olmadan PKK’ya silah biraktirilamayacaginin -herkes gibi- hükümet de farkinda. Sadece silah biraktirmak için degil, dagdaki ve cezaevlerindeki on binlerce insanin normal yasama ve siyasal sürece katilimi için de genel bir af gerekli. Benzer sekilde Türkiye normallesecek ve yeni bir sayfa açilacaksa, hiçbir sey olmamis gibi Abdullah Öcalan’in bulundugu yerde kalmasi mümkün degil. Basbakan farkli bir sekilde açiklasa bile, yeni süreçle birlikte Öcalan’in kosullarinin düzelmesi ve giderek serbest birakilmasi sürecin dogal bir sonucudur. Bütün bu adimlari ‘anlamlandirmak’ ve PKK kitlesini bu sürece ikna etmek için elbet Kürtçe ve benzeri alanlara iliskin adimlarin da öngörülmesi mümkün.
Yeni süreçten alinacak enerji ile yeni anayasa yapim süreci hizlandirilarak sonuçlandirilabilir.
Yapilacak yeni anayasada nötr bir vatandaslik taniminda uzlasilmasi, temel hak ve özgürlükler bakimindan daha ileri düzenlemelerin yapilmasi sürpriz olmaz. Fakat bütün bunlardan sonra ulasilacak durak, Kürt sorununun esitlikçi bir çözüme kavusmasi olmayacak. En iyi ihtimalle, Kürt sorununun kalici ve esitlikçi çözümü bakimindan daha elverisli ve ileri bir iklim yaratilmis olacak.
AK Parti’nin samimiyet sorunu
Bu süreçte en çok sorulardan birisi de AK Parti hükümetinin samimi olup olmadigi konusudur. 2009 yilinda ‘açilim süreci’ basladiginda Türkiye’den Avrupa’ya kadar Kürt kesiminden herkesin sordugu sey, AK Parti’nin samimiyet sorunuydu. Bu gün de ayni soru siklikla sorulmakta.
Oysa siyasal aktörlerin davranislarini açiklamak bakimindan samimiyet kriteri, belki de en son basvurulmasi gereken bir referanstir Tek tek insanlar gibi, siyasal aktörlerin de yasam serüvenleri, onlarin niyet ve samimiyetlerinden çok sinirsiz sayida faktörün birlesik etkisi altinda sekillenir.
Bütün canli organizmalarin bir yasam içgüdüsü, yasamin da bir akis seyri var. Yasama içgüdüsü, kural olarak, canli yapilari yasam akisini dogru okumaya ve bu akisa karsi rasyonel bir tutum almaya zorlar. Sirtini yasamin (tarihin) diyalektigine yaslamayanlar yok olur yada marjinal kalmaya mahkum kalirlar.
Niyetler önemlidir, ama tayin edici olan somut kosullar ve nesnel zorunluluklardir.
Ayni durum AK parti için de geçerli.
Türkiye’de iç ve dis kosullarin dayatmasi olmasa, Kürt halkinin güçlü özgürlük ve esitlik talebi bulunmasa, AK Parti’nin Kürt sorununu kendisine dert etmeyecegi ortada. AK Parti, eger bu gün Kürt sorunu gibi bir gündem ediniyorsa, bunun nedeni; görmezden gelerek bu sorunun üstesinden gelemedigi ya da Kürt sorunundan kaynakli durumun artik daha fazla sürdürülemez oldugu içindir. Baska bir ifade ile AK Parti bakimindan öz konusu olan içtenlik veya samimiyet degil, ihtiyaçlar ve zorunluluklar sorunudur
AK Parti hükümeti eger yasam içgüdünü yitirmemis ve varligini ve etkinligini daha çok sürdürmek istiyorsa, Türkiye’yi bölgesel bir aktör haline getirme vizyonunu koruyorsa; Kürt sorununda geçmisten farkli yöntemleri devreye sokmak zorunda. Kürt sorununun çözümsüzlügünün, Türkiye’yi istikrarsizlastiran ve giderek onu yönetenlerin basini yiyen bir kangren oldugunun AK Parti de farkinda. Bu açidan mevcutlar içinde en gerçekçi ve rasyonel partinin Ak Parti oldugu söylenebilir.
AK Parti hükümeti bir dönem Kürt sorununu digerleri gibi bir asayis sorunu gibi gördü ve silahlari susturabilirse bu sorunu çözmüs olabilecegini düsündü. Bunun içindir ki geçmiste Oslo’da bu isi PKK ile bas basa oturup ‘çözmeye’ yeltendi. AK Parti hala, elinden gelse sorunu zamana oynayarak ‘idare etme’ anlayisini sürdürecek. Ne var ki artik isler baska sekilde yürümüyor. Silahlari susturmak, üstelik bunu tek basina PKK ile kotarmak mümkün görünmüyor. Yeni bir süreç baslatilmasinin esas nedeni bu.
Öte yandan hiçbir proje ya da sürecin, tek basina onu baslatanlarin iradesi çerçevesinde sekillenmesi mümkün degil. Çünkü her süreç, onu baslatanlarin niyetlerinden bagimsiz olarak yeni dinamiklerin ve faktörlerin devreye girmesine, devreye giren faktörlerin çesitliligine bagli olarak sürecin farkli boyutlar kazanmasina yol açar.
Gelinen asamada hükümetin Öcalan ile silahlarin susmasi ve bunun gereklerini yerine getirmek noktasinda uzlastigi görülüyor. Elbet silahlarin susmasi Kürt sorununun çözümü anlamina gelmez. Ancak sorunun çözümü için silahlarin susmasi ve sürecin normallesmesi son derece önemli. Sürecin silahlardan arindirilmasi, çatisma ortaminin son bulmasi Kürt sorununun kalici çözümü yönünde elverisli ortamin yaratilmasi anlamina gelir. Böyle bir ortamda Kürt sorununun çözümüne giden yolda önemli bir esik asilmis olacak. Barisçil bir ortam Kürt ve Türk toplumunu Kürt sorununun çözümü yönünde yakinlastirabilir. Türk toplumu, siddet, çatisma ve cenaze baskisi olmadan Kürt halkinin taleplerine karsi daha olgun ve kabul noktasina gelebilir.
Böyle bir zeminde hiç kuskusuz Kürt halkinin özgürlük mücadelesi yeni bir merhaleye ulasacak.
Özetle yeni baslayan sürecin bütünüyle AK Parti’nin çizdigi çerçevede sekillenecegini ve onun arzu ettigi noktada bitecegini düsünmek esyanin tabiatina aykiridir. Bu açidan AK Partinin samimiyetinin sorgulanmasinin fazla bir anlami yoktur. Esas alinmasi gereken Kürt halkinin özgürlük ve esitlik talebi ve bu yönde ortaya koyacagi saglikli ve gerçekçi mücadele çizgisidir. Son tahlilde AK Parti’nin de pozisyonunu, diger kosullarin yani sira Kürt halkinin mücadelesi tayin edecektir. Benzer sekilde bu sürecin görünür ucunda esitlikçi bir çözüm ihtimalinin olmadigina bakarak kaygilanmaya gerek yok. Tersine, yeni baslayan süreci kalici çözüme saglayacagi zemin ölçüsünde görüp degerlendirmek gerekir
Kürt sorunu gibi çok boyutlu bir sorunu bir hamlede ve çerçevesi kalin çizgilerle çizilmis bir süreç içinde çözmenin mümkün olmadigi bir veri olarak kabul edilmeli. Irak’ta federe bir statüye kavusan ve bunu anayasal bir çerçeveye kavusturan Kürt halkinin, hala yüz yüze bundugu sorunlar göz önünde bulunduruldugunda, Türkiye’de Kürt hareketinin daha kat etmesi gereken ne kadar uzun bir yol ve üstesinden gelinmesi gereken ne kadar güçlük oldugu daha kolay görülür. 12.01.2013