Milliyet ne yapti?

Gazetelerden hükümetle, devlet politikalariyla ‘uyumlu’ bir sekilde çalismalarini da bekleyemeyiz.
Ilk önce bir arkadasimin mesajini gördüm Twitter’da. ‘Milliyet’te ani degisiklikler olursa sasirmayalim’ diye yazmis. Ne demek istiyor acaba diye düsünürken, Basbakan’in ajanslara düsen konusma metnini gördüm. Basbakan adini vermeden Milliyet’i çok sert bir sekilde elestirmis ve ‘Batsin sizin gazeteciliginiz’ demis.
Ben de Imrali görüsme notlarinin basina sizdirilmasinin süreci akamete ugratmak niyetiyle yapilmis bir provokasyon oldugunu düsünenlerdenim. Ama ayni zamanda Milliyet’in ve Namik Durukan’in yaptiginin da dört dörtlük bir gazetecilik oldugunu düsünüyorum. Bazilari buna sasiriyor olabilir ama gazetelerin isi haber yapmaktir. Nasil ki, bir doktor önüne gelen hastanin kim olduguna bakmadan onu iyilestirmekle yükümlüyse, nasil ki bir avukati ‘suçlulari’ savunuyor diye kinayamazsak, gazeteleri de yaptiklari haberlerden dolayi kinayamayiz. Kin, nefret ve siddete yönlendirmedikçe, baskalarinin söhret ve itibarini hukuka aykiri bir biçimde zedelemedikten sonra gazeteler her türlü haberi yapmakta serbesttir. Gazetelerin yaptigi haber ve yorumlar siyasal iktidari veya toplumun belli bir kesimini ciddi sekilde rahatsiz edebilir, irkiltebilir ve hatta soke edebilir. Zaten ifade hürriyeti dedigimiz sey, tam da bu ‘rahatsiz’ edici fikir, düsünce ve bilgiler için vardir.
Milliyet’i sadece Basbakan elestirmedi, bazilari da The New York Times’in WikeLeaks belgelerini yayimlamayi reddettigini söyleyerek, ‘sorumlu yayinciligin’ önüne gelen her haberi yayimlamamayi gerektirdigini öne sürdüler. Benim hatirlayabildigim kadariyla Times belli belgeleri yayimlama belli belgeleri de yayimlamama yoluna gitmisti. Kaldi ki illa Bati’dan örnek alinacaksa, Britanya hükümetinin duydugu rahatsizliga ragmen bütün WikeLeaks belgelerini yayimlayan The Guardian gazetesi çok daha iyi bir örnek olabilir diye düsünüyorum.
Yine Milliyet’in, Imrali notlarini yayimlamasini, bazi gazetelerin 28 Subat döneminde yaptigi yayinlara benzeterek elestirenler oldu. Ben sahsen bu ikisi arasinda nasil bir baglanti kurduklarini anlayamadim. 28 Subat’ta, ordunun içindeki belli bir cunta yapilanmasiyla beraber hareket edip, bilerek yalan haber yapan, toplumun belli bir kesimine karsi psikolojik savas yürüten gazete ve gazetecilerle, Milliyet gazetesinin eline geçen ve gerçekligi tartisma götürmeyen bir tutanagi haber yapmasini nasil olup da ayni kefeye koyabiliyorsunuz? Darbecilerle isbirligi yapan ve bugün hâlâ hesabi sorulmamis olsa bile açikça suç isleyen bir medyayla, hükümetin yürüttügü müzakere sürecine iliskin önemli belgeleri yayimlamayi nasil birbirine denk eylemler gibi görebiliyorsunuz?
Dedigim gibi, bu tutanaklari sizdiranlarin kötü niyetine, milliyetçi ve ulusalcilari kiskirtmak gibi bir amaçla hareket ettiklerine süphe yok. Ama gazetelerden ellerine geçen haberleri, onlari sizdiranlarin niyetlerine bakarak bir süzgeçten geçirmelerini bekleyemeyiz. Gazetelerden hükümetle, devlet politikalariyla ‘uyumlu’ bir sekilde çalismalarini da bekleyemeyiz. Evet dogrudur, bu notlarin yayimlanmasi sürece zarar verdi ve vermeye de devam edecek. Ama bu zarar, önlerine gelen ve ciddi haber degeri olan belgeleri, ‘Acaba iktidar ne der’ korkusuyla sansüre ugratacak bir medyaya sahip olmanin demokrasiye ve özgürlüklere verecegi zararin yaninda bir hiç nisabinda kalir.
04 Mart 2013, Radikal
Orhan Kemal Cengiz