Makale

Obama ve Putin Yakin Dogu’yu paylasiyorlar mi?

Ingiltere ve Fransa 1916’da Yakin Dogu’yu paylastilar [ Sykes- Picot anlasmasi]. Nerdeyse yüz yil sonra ABD ve Rusya, bölgedeki Ingiliz-Fransiz etkisini bertaraf etmeyi amaçlayan yeni bir paylasim planini tartisiyorlar. Kendi yönetiminde tepki yaratsa da, baskan Obama uluslararasi stratejiyi bütünüyle degistirmeye hazirlaniyor. Tespit söyle: ABD hizli artan kaya gazi [ seyl gaz] ve asvaltli kumdan petrol üretimi sayesinde enerji alaninda bagimsiz hale geliyor. Bu da ulusal enerji güvenligi için Körfez petrolüne ulasma geregi demek olan Carter doktrininin [ 1980] sonu demek. Bu ayni zamanda, Arap Körfezinden petrol akisini saglama garantisi karsiliginda Suudi hanedanini korumayi amaçlayan 1945 tarihli Quincy anlasmasinin da sonu demeye geliyor. Artik bölgeden askeri varliginin önemli bir bölümünü çekip, Çin’i etkisizlestirmek [kusatmak] üzere Uzak Dogu’ya transfer etme zamani gelmis durumda.

Öte yandan, ne yapip-edip bir Rus-Çin askeri ittifakini, engellemesi gerekiyor. Bunun için de Rusya’ya onu Uzak-Dogu’dan uzak tutacak bir seyler teklif edilmesi gerekiyor.

Nihayet, Washington Isralle çok yakin iliskiden de artik rahatsiz. Bu iliski çok külfetli ve bütün Müslüman halklari ABD’ye karsi kiskirtiyor ve ulusararasi iliskilerde de önemli sorunlar yaratiyor. Ayrica baskanlik seçimlerine sasirtici bir sekilde müdahil olup, muhalif baskan adayini destekleyen Tel- Aviv’i açikça cezalandirmak da gerekiyor…

Iste bu üç unsur, Obama ve danismanlarini Vladimir Putin’e bir uzlasma teklifi sunmaya yöneltti: Washington zimnen de olsa Suriye’de basarisiz oldugunun farkinda. Rusya’nin bir karsilik olmadan Ortadogu’ya yerlesmesine karsi degil ve bölgeyi birlikte kontrol etmekten yana.

Iste Kofi Annan tarafindan kaleme alinan 30 Haziran 2012 tarihli Cenevre Bildirisi bu anlayisin ürünüydü. O zaman Suriye sorununu çözüme ulastirma kaygisi söz konusuydu. Fakat bu uzlasma bizzat Obama yönetiminin unsurlari tarafindan içerden sabote edildi. Avrupa medyasina Suriye’deki gizli savasa dair bilgiler sizdirildi. ABD baskanliginin kendi ajanlarinin ve parali askerlerin bölgeye sevkeldigine dair haberler yayinlatildi. Bunun üzerine kiskaca alindigini hisseden Kofi Annan, arabuluculuk görevinden istifa etti. Bu arada Beyaz Saray da tam da seçim kampanyasi atmosferinde bir iç bölünme oldugu izlenimi yaratmamak ve Obama’nin yeniden seçilmesini zora sokmamak için düsük bir profil sergilemeyi yegledi.

Karanlik bölgede üç grup Cenevre Bildirisine karsi çikiyordu: 1. Gizli savasa dahil olan ajanlar; 2. Rusya’ya karsi çikan askeri odaklar; 3. Israil baglantili unsurlar.

Seçilmesinin hemen ardindan Obama büyük bir temizlik baslatti. Ilk kurban Suriye gizli savasinin mimari olan general David Petreaus oldu. Bir askeri istihbarat ajaninin kurdugu seks skandali tuzagina takilan CIA direktörü istifa etmek zorunda kaldi. Ardindan on kadar yüksek görevliye yolsuzluk sorusturmasi açildi. Bunlar arasinda, NATO yüksek komutani [ amiral James G. Stravidis] ve kendinden sonra o göreve gelmesi gereken [general John R. Allen], ayni sekilde, füze savunma komutani [ Missile Defence Agency] general Patrick J. O’Reilly. Ve nihayet Kongre’den Bingazi’de MOSSAD’in da dahliyle bir islamci grup tarafindan katledilen büyükelçi Chris Stevens’a dair durumla ilgili Kongre’nin sert elestirilerine maruz kalan Susan Rice ve Hillary Clinton.

Farkli muhalefetleri püskürtüp veya etkisizlestirince, Obama ekibinde köklü bir yenilenme baslatti. Önce John Kerry dis isleri bakanligina getirildi. Kerry, ortak çikarlar konusunda Moskova’yla isbirliginden yana olan bir figür ve ayni zamanda Besar Esad’in da sahsi dostu. Ondan sonra Chuck Hagel de Savunma bakanligi koltuguna oturtuldu. Hagel her ne kadar NATO’nun önemli bir unsuru olsa da realist biri. Her zaman yeni muhafazakârlarin megalomanligina ve onlarin küresel emperyalist hezeyanlarina karsiydi. Soguk savas dönemini özlüyor zira o dönemde Moskova ve Washington dünyayi fazla masrafsiz ve külfetsiz bölüsüyorlardi… Dostu Kerry ile 2008 de Israil’in Golan Tepeleri’nin Suriye’ye iadesi için bir görüsme girisiminde bulunmustu. CIA’nin basina da sogukkanli bir kiyici olan John Brennan getirildi ki, Brennan ABD’nin uluslararasi cihadçiligi peydahyayip- gelistirmesinin büyük bir zaaf oldugunu düsünüyor. Selefiligin ve Suudi Arabistan’in ortadan kaldirilmasinin Kuzey Kafkasya’da Rusya’yi rahatlatacagini ileri sürüyor.

Es zamanli olarak, Beyaz Saray Kremlin’le gizli görüsmeleri sürdürdü. Suriye için basit bir çözüm demeye gelen aslinda daha kapsamli düzenlemelere evrildi ve bir bakima Yakin Dogu’nun paylasilmasi projesine dönüstü.

Hatirlanacagi gibi, 1916 da sekiz ay süren görüsmelerin sonucunda, Ingiltere ve Fransa [ Sykes-Picot] gizli anlasmasiyla Yakin Dogu’yu paylasmislardi. Bu anlasmanin içerigini Bolsevikler iktidara gelir gelmez dünya komuoyuna açiklamislardi. Ve o antlasma bir yüzyil boyunca devam etti. Simdilerde Obama’nin yapmak istedigiyse, Yakin Dogu’yu ABD ve Rusya himayesinde, XXI’inci yüzyilda yeniden dizayn etmek.

Her ne kadar ABD’de baskan degismese de, su asamada Obama ancak rutin isleri yürütebilir. Asil çalismaya görevi yeniden devraldiktan sonra, 21 Ocakta baslayacak. Ve izleyen günlerde Senato Libya’da katledilen [23 Ocak] büyükelçiyle ilgili esrar perdesini kaldirmak üzere Hilary Clinton’u dinleyecek. Ardindan da [24 Ocak] John Kerry’i dinleyip atamasi gerçeklestirilecek. Hemen ardindan da BM’nin bes daimi üyesi Suriye hakkindaki Lavrov- Burns önerilerini görüsmek üzere New York’da toplanacak.

Söz konusu mutabakat, her türlü dis müdahaleyi [karismayi] mahkûm ediyor, bir gözlemciler heyetini ve ayni sekilde bir Birlesmis Milletler baris gücü gönderilmesini, ve farkli taraflara [aktörlere] bir ulusal hükümet kurmalarini ve seçimleri planlamalarini öngörüyor. Fransa bu plana karsi çikiyor görünse de, vasâli oldugu ABD’ye karsi veto kullanmayi göze alamaz.

Bu planin orijinalligi, Birlesmis Milletler gücünün esas itibariyle Kollektif Güvenlik Örgütü Antlasmasi [ OTSC] askerlerinden olusmasi. Buna göre Besar Esad iktidarda kalacak. Süratle Moskova ve Washington’un da onaylayacagi silahsiz muhalif unsurlarla bir anayasa [ ulusal mutabakat] olusturup, gözlemcilerin huzurunda referanduma sunacak.

Bu plan çok önceden [ 18 Temmuz 2012 de katledilen] general Hasan Turekmani ve Nikolay Bordyuzha tarafindan hazirlanmisti. 28 Eylül’de OTSC disisleri bakanlari tarafindan ortak bir görüs olusturuldu ve Birlesmis Milletler Barisi Koruma departmaniyla OTCS arasinda da bir protokol imzalandi. Artik bu örgüt NATO’yla ayni ayricaliklara sahip. Bu arada (8- 17 Ekim tarihlerinde] Kazakistan’da ‘dokunulmaz kardeslik’ adli bir Birlesmis Milletler/ OTSC ortak manevrasi [ simulation] da gerçeklestirildi. Ve nihayet, [8 Aralikta] ‘mavi sapkalilarin’ gönderilmesi plani da Birlesmis Milletler Örgütü Askeri Komitesi’nde tartisildi.

Suriye’nin istikrara kavusmasinin hemen ardindan, Moskova’da Israille komsulari arasinda bir genel baris konferansi toplanacak. ABD sadece Suriye-Israil arasinda bir baris antlasmasinin yetersiz oldugunu düsünüyor, zira Suriyeliler öncelikle Arabizm adina Filistin sorununun çözülmesini istiyorlar. Fakat Filistinlilerle de bir baris görüsmesi zor gönüyor zira çok fazla bölünmüs durumdalar ve en azindan Suriye’nin onlari çogunlugun kabul edecegi ortak bir anlasmaya zorlama gücü yok gibi… Bu durumda konferansin Madrid’deki gibi [1991] genel olmasi gerekiyor. Bu varsayima göre, Israil olabildigince 1967 sinirlarinin gerisine çekilecek. Nihai bir Filistin devleti kurmak üzere Filisti topraklariyla Ürdün birlestirilecek. Hükümet Müslüman Kardesler’e birakilacak ki, böylece mevcut Arap hükümetlerinin gözünde projenin kabullenirligini saglanacak. Ardindan Golan Tepeleri Suriye’ye iade edilecek, karsiliginda da Tiberyad gölü daha önce Shepherds görüsmelerindeki [1999] semaya uygun olarak Israil’e birakilacak. Ve Suriye Ürdün- Filistin anlasmasina uyulmasinin garantörü olacak.

Tabii bir domino oyununda oldugu gibi sira Kürt sorununa da gelecek. Irak parçalanip oradan bir bagimsiz Kürdistan dogacak ve Türkiye’den de Kürt bölgesine özerklik taniyan federal bir devlete dönüsmesi istenecek.

ABD cephesine gelince, bu yeniden biçimlendirme artik yararsiz hale gelen Suudileri feda edecek sekilde sürdürülecektir. Ülke üçe bölünecek, Pentagon’un eski planina uygun olarak [‘Suudileri Arabistan’dan atma’ [ 10 Temmuz 2002] uyarinca, bazi bölümleri Filistin-Ürdün federasyonuna, bir kismi Sii Irak’a baglanacak. Böyle bir opsiyon ABD’nin bölgedeki etkisini sürdürmekle birlikte, Rusya’ya da önemli bir hareket alani açacaktir. Benzer bir yaklasim zaten Avrupalilarin IMF’deki oylarindan bir kismindan vazgeçmesi, buna karsilik BRICS ülkelerinin oy oranlarinin artirilmasi, gündeme geldiginde de benimsenmisti.

Bu politik-militer anlasma ekonomik-enerji anlasmasiyla da destekleniyor ki, aslinda Suriye’ye karsi savas, son tahlilde gaz rezervlerinin fethiyle ilgili denebilir… Zira, Akdeniz’in güneyinde ve Suriye’de zengin rezervler kesfedilmis durumda. Moskova birliklerini Suriye’de konuslandirarak, gelecek yillarda gaz piyasasini denetlemeyi güvence altina aliyor.

Yeni Obama yönetiminin Vladimir Putin’e sundugu hediye bir dizi hesap içeriyor. Böylece sadece Rusya’yi Uzak Dogu’dan uzaklastirmakla kalmayacak, ayni zamanda Israil’i nötralize etmeyi amaçliyor. Eger bir milyon Israilli hem ABD, hem Israil vatandasiysa, diger bir milyon da Ruscu [ russophone]. Rus güçleri Suriye’ye yerleserek, Israli’in Araplara, Araplarin da Israil’e saldirmalari olasiligina karsi caydirici olacak. Sonuç olarak ABD artik Yahudi kolonisinin güvenligi için devasa kaynaklar harcamak zorunda kalmayacak.

Kagitlarin yeniden karildigi durumda ABD artik Iran’in bölgesel rolünü kabullenecek. Bununla birlikte ABD Iran’in Latin Amerika’dan çekilmesi konusunda garantiler de isteyecek. Zira, Iran basta Venezüella olmak üzere, Latin Amerika ülkeleriyle bir dizi iliski olusturmus durumda. Bu konuda Iran’in nasil bir tepki verecegi bilinmemekle birlikte, Ahmedinejat’in Obama’nin Tel- Aviv’den uzaklasmasi için elinden geleni yapmakta istekli oldugu kesin.

Bu projenin kaybedenleri de var elbette. Ilk kaybedenler tartismasiz Ingiltere ve Fransa olacak. Etkileri silinecek… Ikinci kaybeden Israil olacak, zira ABD’de siyasetindeki etkinliginden olacak ve artik gücüyle orantili küçük bir devlet olarak yola devam edecek. Ve Irak parçalanacak. Belki Suudi Arabistan da… Son haftalarda kendisine biçilen âkibetten kurtulmak için iki tarafla da uzlasma arayisinda oldugu söyleniyor. Tabii kazananlari da var. En basta Besar Esad ki, dün Batililar tarafindan insanliga karsi suç islemis muamelasi yapilirken, yarin Müslümanlarin fatihi sayilacak… Özellikle de Vladimir Putin ki, çatismalar boyunca sergiledigi inat ve direngenlik, Rusya’yi ‘kusatilmisliktan’ kurtaracak, Rusya’nin Akdenize ve Yakin Dogu’ya yeniden açilmasini saglayacak ve gaz pazarinda üstünlügü garantileyecek….

* Thierry Meyssan, Fransiz entellektüel, uluslararasi iliskiler profesörü, Réseau Voltair’in ve Baris Ekseni Konferansi’nin [ Axis for Peace Conference] kurucusu ve baskani. Burada okudugunuz yazi ilk defa Rusça yayindandi. 22 Subat 2013 Voltaire org’da Fransizcasi yayinlandi. Fikret Baskaya tarafindan Fransizca versiyonundan Türkçeye çevrildi.

Balkêş e ?
Close
Back to top button