Normallesme sürecinde kritik esik
Son dönemde yasanan bütün gelismeler Türkiye’nin normallesme yolunda önemli bir süreçten geçtigini gösteriyor. Üstelik böyle bir sürecin isaretleri ne yeni, ne de sadece son dönemde Imrali ile gerçeklestirilen görüsmelerden ibaret. Türkiye toplumunun yüzyila yakin bir zamandan beri bastirilan degisim ve demokrasi yönündeki enerjisi, dünya ve bölgedeki gelismelerin de etkisiyle, son yillarda daha görünür bir sekilde açiga çikmakta ve giderek zihinsel ve uygulama alaninda anlamli karsilik bulmaktadir.
Ergenekon ve Balyoz darbeleriyle ilgili baslayan yargilamalarin, bu bakimdan tarihi nitelikte adimlar olduguna kusku yok. TRT 6’nin yayin hayatina baslamasinin Kürt sorununda izlenen geleneksel inkâr politikalarinda önemli bir gedik açmadigini kim söyleyebilir? 12 Eylül referandumu, darbe rejiminden kurtulma yolunda topluma güçlü bir güven asiladi. Bundan sadece iki yil önce, Türkiye, yillardir silahla yok etmek istedigi bir örgütle Oslo’da oturulup görüsülebilecegini gösterdi.
Sözü edilen adimlar tek basina çok sey degistirmedi belki, ama her biri bir sonrakine zemin açti ve daha olgun ve ileri bir uzlasi kültürüne giden yolun taslarina dönüstü. Agir aksak ve perakende atilan bu adimlarin toplamda önemli bir degisim sürecine isaret ettigi sir degil artik. Son yilarda olup bitenleri alt alta koydugumuzda degisim ya da normallesme dedigimiz sürecin yatagini giderek genislettigini, dönüstürücü etkisini artirarak kurumsallasma yönünde bir seyir izledigini görmek mümkün.
Devletin onayi ile son iki ay içinde BDP yetkililerinin iki kez Imrali’da PKK lideri Abdullah Öcalan ile aleni bir biçimde görüsmesi, yapilan görüsmenin içeriginden bagimsiz olarak sembolik bir anlam ifade ediyor. ‘Son terörist kalincaya kadar savas’ çizgisinden, (hangi nedenle olursa olsun) yönünü diyalog ve görüsme seçenegine çevirmesi, Türkiye bakimindan az buz bir sey sayilabilir mi? Düne kadar degisik sifatlarla yaftalanan ve kamuoyu nezdinde lanetlenen Öcalan gibi bir figürle aleni bir biçimde görüsmenin Türk toplumu nezdinde (bildik çevrelerin itirazlarina karsin) olagan hale gelmesi, Türkiye’nin zihinsel ve siyasal kültür açisindan geldigi noktayi göstermesi bakimindan son derece önemli. Birkaç gün önce içlerinde Imrali’ya giden vekillerin bulundugu BDP’nin üst yönetiminden olusan bir heyet, Öcalan’dan aldigi mektubu Kandil’e götürerek PKK yetkililerine ile karsilikli görüstü. Ardindan, yapilan görüsmenin sonuçlari basin araciligiyla kamuoyu ile paylasildi. Düne kadar böyle bir gelismeyi düsünmek bir yana, hayal bile edilemezdi belki.
Orada ne konusuldugundan bagimsiz olarak böyle bir trafik, Türkiye bakimindan hayirli bir gelisme. Türkiye’nin bütün güçlüklere ragmen normallesme yolunda agir, ama kendi mantigi içinde istikrarli adimlarla yürüdügü bir gerçek. Hükümetin son tutanak krizinde takindigi sagduyulu tutum ise yeni sürece iliskin iyimserligi artiriyor.
Kritik esik silahlarin susmasi
Silahlari susturmak, gelinen asamada normallesme sürecinin en önemli esigine dönüsmüs durumda. Evet, silahlarin susmasinin Kürt sorununun çözümü anlamina gelmedigini israrla söylüyoruz. ‘Kürt sorununa esitlikçi çözüp perspektifi’ni dislayan bir anlayisin yol
açacagi sorunlara her firsatta dikkat çekmeye çalisiyoruz. Ancak konuyu böyle koymak, silahlari susturmaya dönük girisimleri küçümsemek anlamina gelmez. Aksine, bugünden yarina Kürt sorununun çözümüne yol açmasa da, silahlarin susmasi ile Kürt sorununun çözüm sürecinde dev bir esigin asilacagina kusku yok. Çünkü bu savasta en çok cani yanan, evi barki yikilan, ülkesi viran olan Kürtler.
Savasin faturasi en çok onlara çikiyor. Siddet ve çatisma ortami Kürt halkinin demokrasi ve özgürlük ugrundaki onca enerjisini heder eden, bu enerjinin ileriye dogru akmasi önünde bir tikaca dönüsen bir isleve sahip. Savas ortami, legal demokratik siyaseti bloke etmis, devletin Kürt hareketini karalamak ve otoriter zihniyetine mesruiyet kazandirmak için basvurdugu bir aygita dönüsmüs durumda.
Savasin toplumlar arasinda yol açtigi kutuplastirici ve Türk toplumunda sovenizmi besleyici etkisi de cabasi. Silahlarin susmasindan dolayi Kürt halkinin kaybedecegi bir sey yoktur. Aksine barisçil ve demokratik bir ortamda, Türk halkinin da destegini alarak onun temel hak ve özgürlüklerini elde etmesi görece daha mümkün olacaktir.
Silahlari susturmak baska Kürt sorunu baska
Öte yandan silahlari Türkiye’nin gündeminden çikarmanin sanildigi kadar kolay olmadigi ortada. Çatisma ve siddet ortamindan beslenenlerin Türkiye’nin içinde bulundugu girdaptan çikmamasi için ‘kanlarinin son damlasina kadar’ direneceklerine, baslayan diyalog ve normallesme çabalarini sabote etmek için hiçbir firsati kaçirmayacaklarini bilmek için kâhin olmak gerekmiyor.
Bu açidan silahlarin susturma girisimleri agiz bükülecek basit bir is degil. Çatisma ortami son bulmadan Kürt sorununu saglikli bir biçimde tartismak ve çözüme kavusturmak oldukça zor. Silahlari susturmaya odaklanmis sürecin toplumun genis çevrelerinin destegini almasinin nedeni de bu.
Türkiye’nin normallesmesi yolunda baslayan diyalog sürecine destek vermek hem ahlaki hem de rasyonel bir ihtiyaç. Ancak bundan yola çikarak Kürt sorununun çözülecegi iddiasi o denli yanilticidir. Toplumsal beklentileri oldugundan fazla yükseltmenin, ülkenin yakici sorunlarini dün oldugu gibi bir kez daha hali altina süpürmenin hiç kimseye bir yarari yok. Sorunlarla yüzlesmeyi erteleyerek onlardan kurtulamayacagimizi onca deneyden sonra hepimiz biliyoruz artik. Oysa Kürt sorunu en genel anlamiyla nüfusu 20 milyonu asan bir halkin temel haklarinin gaspindan kaynaklanan bir sorun. Ayrica sorunun Iran, Irak, Suriye boyutlari var ve bu Kürt sorununu daha da karmasik hale getiren bir durum.
Öte yandan Kürt halki geçmiste hiç olmadigi kadar özgürlük ve demokrasi hedeflerine motive olmus durumda. Onun gelecek perspektifi, ne AK Parti hükümetinin ‘çözüm’ dagarcigina ne de Öcalan’in basina yansiyan ‘talepler manzumesi’ne sigar. Irakta Kürt halkinin yasadigi özgürlük ortami ve elde ettigi siyasi statü, gelinen asamada bölgedeki bütün Kürtler bakimindan bir çitaya dönüsmüs durumda. Mevcut kosullarda Kürtlerin hakli ve mesru ulusal demokratik taleplerinden vazgeçmesi için hiçbir neden yok. Söz konusu taleplerin hayat bulmasinin ise Türkiye’ye zarari yok, tersine demokrasi çitasinin yükselmesine katacagi çok sey var.
Tarih, Türkiye’nin önüne savas ve siddet ortamindan kurtulmak için bir firsat çikartmis durumda. Bu firsati degerlendirmek için iktidardan muhalefete, Türk toplumundan Kürt halkina kadar herkese, hepimize sorumluluk düsüyor. Aksi durumda olacaklar hiç kimse için sir degil.
05.03.2013
[email protected]