Makale

137 yil sonra, 135 ülkenin 124. sirasindaki kadinlari olmak!

Biz kadinlara ait bir güne sahip olmamizin üstünden 103 yil geçti! O zamanlar 8 Mart, 2. Enternasyonal’in Sosyalist Kadinlari tarafindan ‘Uluslararasi Emekçi Kadinlar Günü’ ilan edilmisti. Ardindan Birlesmis Milletler’in erkek diplomatlari da bize bir armagan vermek istedi ki 36 yil önce 8 Mart’i ‘Dünya Kadinlar Günü’ olarak kutlamamiza karar verdi.

Bugün belki 1857 ‘de ki gibi kapisina kilit vurulan fabrikalarda yüzlerce kadin yanginlarda can vermiyor ama kadin bedenleri çok daha yaygin ve girift ‘modern baskilar’ yanginlarin benzini oluyor.

O günlerden bu günlere kadinlarin bir takim kazanimi oldu kuskusuz. Ancak kadin yasaminin ‘normallesmesi’ önündeki ciddi engeller hâlâ orta yerde duruyor . Bahse konu Kürdistan ve Türkiye’de yasayan kadinlar olunca durum daha da vahimlesiyor.

Örnegin 135 ülke içinde cinsiyet esitligi açisindan küresel bir degerlendirme yapan, her yil yayimlanan Dünya Ekonomi Forumu’nun Küresel Cinsiyet Uçurumu 2012 raporuna göre Türkiye önceki yila göre iki basamak geriledi ve 135 ülke arasinda 124. sirayi aldi.

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanligi’na göre Türkiye’de her 5 kadindan 2’sinin siddete maruz kaldigi, AKP iktidari döneminde kadin cinayetlerinin % 1400 artis yasandigi, yilin ilk 11 ayi içerisinde 147 kadinin katledildigi, bir çok kadinin mobinge ugramis.

Türkiye’de yasayan Kürd kadinlarina mahsus herhangi bir istatistiki çalismanin olmamasi nedeniyle bu rakamlarin hangi oranda Kürd kadinlarinin durumunu ifade ettigini söylemek oldukça güç. Ancak su da bir gerçek ki Türkiye’nin siyasal ve hukuksal sistemi Kürd kadinlarini da direk etkilemektedir. Hatta Kürdistan’in bir çok gelismenin disinda tutulmasi, geri birakilmis olmasi hasebiyle yukaridaki rakamlarin önemli bir bölümünün onlari kapsadigini söylemek bir iddianin ötesinde olacaktir. Dolayisiyla kadin cinayetlerinden, kadina yönelik siddetten en çok Kürd kadinlarinin etkilendigini söylemek abarti olmayacaktir.

Türkiye’de 2012 yilinin en talihsiz tarafi ise kadin kazanimlarinin geri alinmaya tesebbüs edildigi bir yil olmasi oldu.

Kadinlara ‘üç çocuk, bes çocuk’ dayatmasinda bulunan Basbakan kürtaja da karsi oldugunu beyan etti. Kürtajin cinayetle es deger, tecavüzden de daha büyük bir suç oldugu cümleleri sürekli ifsa edildi. Bu görüslerin sadece siyaset erbaplarinin cümlelerinden ibaret olmadigini süreç içinde gördük. Yasal baglamda hiçbir engel olmamasina ragmen, kürtaj yaptirmak isteyen kadinlarin önünü yasalar degil ama saglik mekanizmasinin kestigini gördük. Örnegin Van’da doktorlarin riskli saglik gerekçesine ragmen hamile kadinlarinin gebeligini sonlandirmadigina tanik olduk. Keyfi uygulamalar iktidarin en yüksek kademelerinden yükselen söylemlerinden de güç alarak hakim ola geldi.

Tüm istegine ragmen, toplumsal tepki üzerine kürtaj yasagini çikaramayan hükümet ‘sadece tibbi zorunluluk bulunmasi halinde dogumun sezaryenle yapilmasini düzenleyen’ yasayi kasla göz arasinda çikarip kadinlarin nasil dogum yapacagina bile kendi karar verdi.

Yapilanlar bununla kalmadi: Yalniz evli kadinlar siddete karsi koruma altina alinirken esi ölmüs kadinlara son derece komik maaslar baglandi, evli olmayan kadinlar bu haklardan mahrum birakildi.

‘N.Ç Davasi, Utanç Davasi’ ve diger benzer davalarin durumu ortada. Saniklar ya beraat etti, ya tahrik indiriminden faydalandi. Siddete karsi çikan onurlu kadinlar ise baskiyla, devletin biber gazlari ve haksiz davalariyla karsilandi. Tecavüze maruz kalan kadinlar magduriyetleri bir yana, köhne zihniyetlerin karanlik dehlizlerinde, suçun azmettiricileri olarak kabul gördü. Yüce(!) adalet sistemi köhne ve karanlik yüzünü ise gizlemeye bile gerek görmedi.

Egitimde 4+4+4 sistemiyle çocuk yasta evliliklerin önü açildi. Okullasma orani kadinlarda son derece asagi seviyelerde iken bu sistem ile kadinlar bile isteye okullasmanin disina itildi. Okullasma oraninin Kürd kizlari açisindan en alt seviyelerde seyrettigi olgusu karsisinda bu sistemin onlarin durumunu daha da içinden çikilmaz bir hale büründürecegi asikar. Kürd kadinlari bu yasa ‘sayesinde’ artik her zamankinden daha çok egitime erisim hakkindan mahrum. Bu yasa ‘sayesinde’ Kürd kizlari artik daha çok ‘çocuk gelin’ adayi olmaya yakin.

Sosyal, siyasal, ekonomik yasamin tüm etkin basamaklari disina itilen kadinlar yeni anayasa sürecinde de devre disi birakildi. 12 kisiden olusan Anayasa Uzlasma Komisyonu’nda sadece bir kadina yer verildi. Yasalarin ‘anasi’ bile sadece erkeklere emanet edildi.

Bir soru önergesine cevap veren Adalet Bakanligi cezaevlerinde 31 Ocak 2012 tarihi itibariyle bin 725 tutuklu, 3 bin 3 hükümlü kadinin bulundugunu, 9 Mart 2012 tarihi itibariyle cinsel taciz ve sarkintilik iddialari ile ilgili 5 cezaevinde cinsel saldiri iddialarinin gündeme geldigini, bahsettigi cinsel saldiri olaylarinda da yapilan sorusturmalar sonucunda “kovusturmaya yer olmadigina” karar verilip herhangi bir idari sorusturmanin baslatilmadigini açikça beyan etti. Bu vahim tabloya geçtigimiz aylarda çikarilan 3. Yargi Paketi tuz biber ekti, kadinlara yönelik cinsel saldiri suçlarinin hükümlüleri tek tek serbest birakildi.

Kadina yönelik siddeti önlemek için siginma evleri sorununa ise yetkililer adeta gözlerini kapar oldu. Korumasiz kadinlar devletten yardim isterken devlet yer yetersizligi ‘gerekçesiyle’ kadinlari ölümle yüz yüze birakti. Kadina yönelik siddetin önlenmesi amaciyla çikarilan kanun bile kadini degil aileyi koruma felsefesiyle kaleme alindigini daha ismiyle ayen beyan ortaya koymusken, kadin ihtiyaçlarini karsilamaktan uzak ve uygulamada bir çok sorunlarin yolunu açacak bir sistemin de önünü açti.

Yogunluklu olarak kadinlara karsi iskence ve taciz suçlarini islediginin kanitlanmasina ragmen Sedat Selim Ay, Istanbul Emniyet Müdürlügü Terörle Mücadele Subesi Müdür Yardimciligi görevine neredeyse tüm toplumun karsi çikmasina ragmen getirildi. Oysa O’nun döneminde Kürd, Türk onlarca tutuklu kadinin cinsel taciz, tecavüz ve bilumum iskencenin tezgahindan geçtigi hâlâ hafizalarimizda canliligini korumaktadir.

Yakin bir zamanda ‘Anadilde savunma hakki’ni da içeren yasa yürürlüge girdi. Bu yasayla anadilde savunmanin önündeki tüm engeller kaldirilmadigi gibi kadinlar aleyhine olacak yeni düzenlemeler getirildi. Hükümlülerin cezaevinde esleriyle görüsmesi, bu görüsmeler sonucu gebe kalan kadinlara geçici infaz ertelemesi ‘haklari’ tanindi ancak Terörle Mücadele Kanunu kapsaminda yer alan suçlardan hükümlü kadinlar negatif ayrimciliga ugrayarak bu hakkin kapsami disinda birakildi. Bu durum öncelikle analik haklari ile çocuk haklari bakimindan yeni ‘tip’ ihlal olacak ve açikça ayrimci muameleye yol açacaktir. Kürd kadinlarinin potansiyel ‘terör’ zanlisi addedildigi, yakin zamanda KCK dosyalarinda onlarca Kürd kadininin ‘terörist’ yaftasiyla yüz yüze kaldigini hatirlarsak bu yasanin sonuçlarinin en çok hangi kesim kadinlarda tezahür edecegini tahmin etmek güç olmasa gerek.

2013 yilinin 8 Marti’nda Kürd kadinlarinin güncesine geçmis yillardan devredilen analarin da acilarini unutmamak gerek. Baris Anneleri, Cumartesi Anneleri, Roboski Anneleri çigliklarini bu 8 Mart’ta da duyuramamakta, yana yakila yakinlarinin hesabinin ödenmesini beklemekte…

Özetle Türkiye, 2013 yilinin 8 Martina Türkiye’de yasayan tüm kadinlara geçmis yillarin da tortusu üzerine insaa ettigi hak ihlalleri yiginini teslim etti. Eger çetelesini tutma imkanimiz olsaydi Kürd kadininin bu teslimatta en agir hasara ugradigi da açikça ortaya çikacakti.

Evet; Sosyalist Kadinlar Konferansi’nin 8 Mart’i ‘Uluslararasi Emekçi Kadinlar Günü’ ilan etmesinin üstünden 103 yil geçti. Birlesmis Milletler ise 8 Mart’i tam 36 yil önce ‘Dünya Kadinlar Günü’ olarak kutlanmamiza karar verdi! Dünden bu güne kadin yasantilarinda elbette olumlu gelismeler yasandi. Ancak genel tablo bu ilerlemeye ragmen hâlâ flu ve hâlâ yara bere içinde.

Kadinlarin yasadiklari elbette miras olarak gelecek kusaklara devredilmek zorunda degil. Kadinlara yönelik her türden ayrimciliga karsi tedbirler almak; onlarin herhangi bir alanda, insan haklari ve temel özgürlüklere erisimini engelleyen ‘ayrim, dislama ve kisitlamadan’ korunmalarini saglamak öncelikle devletlerin görevidir. Bu baglamda tüm haklarin taninmasi , korunmasi ve ihlal edenlerin kovusturulup, cezalandirilmasi konularinda devletler, hem kendi davranislarindan hem de yetki alanlari içindeki özel ve tüzel kisilerin davranislarindan sorumludur. Temennim odur ki devlet hiç degilse 2013 yilinin 8 Marti’ndan sonra bu görevlerini layikiyla yerine getirebilsin.

Kürd, Türk cümlesi tüm kadinlarin beklentisi bu yöndedir.

Hamiyet Çelebi

Balkêş e ?
Close
Back to top button