Anayasanin ilk üç maddesine dokunmak suç!
Cumhuriyetin varlik nedeni, insan haklari, demokrasi veya hukuk devleti degil, Atatürk milliyetçiligi ve baslangiçta belirtilen temel ilkelerdir. Her iki yapisal unsur da bes generalin buyrugu. Hele baslangiç kismi, fasizm manifestosu gibi… Bu yüzden darbeler ve sair müdahalelerin daima referansini olusturdu.
‘Ilk üç maddeye dokunmak suç’ imis. Bu sözleri geçen hafta ‘AK Parti’nin ilk üç madde önerisi belli oldu’ seklinde haberler basina yansiyinca duyduk.
Buna benzer pek çok uyarilara sahit oldugumuz güzelim memleketimizde, bugün hayatta kalanlarinin yargilandigi bes generalin anayasacilik tarihimize armagan ettigi ilk üç maddeye dokunulma ihtimali karsisinda yeni bir uyariyla karsilasmamiz elbette sasirtici degil. Ama bu uyari bir isgüzarlik da degil. Zira iki siyasi parti bu maddeleri kirmizi çizgileri olarak tayin etmis durumda. Yeni Anayasa sürecine ‘ön kosulsuzve kirmizi çizgisiz’ bir sekilde oturma sözü vermis olmalarina ragmen, çok kisa sürede kirmizi çizgilerine dönüs yapan partilerin, kirmizi çizgi ile kastettikleri de ilk üç madde…
Demokratiklik kavrami
1982 Anayasasinin su degistirilmesi teklif dahi edilemezilk üç maddesine ve ne ise yaradigina bir bakalim.
Anayasanin 1. maddesi devletin seklinin cumhuriyet oldugunu söylüyor. Cumhuriyet devlet baskaninin bir hanedana mensup olmamasini anlatir. Baskaca hiçbir anlami yoktur. Fazilet filan da degildir. Demokrasi demek asla degildir.
1923’ten beri cumhuriyetiz, ancak demokrasi olamadik. Oysa 1908’den ittihatçi diktatörlüge kadar Padisahlik olan Osmanli demokratikti. 1920-22 arasi rejimin adi belli olmasa da, demokratiklik ve haklara saygi bakimindan Türkiye’nin bir daha bulamayacagi bir atmosfer sunmustu. Bugün Avrupa’nin en köklü demokrasileri hanedanlikla yönetilmekte. Cumhuriyetle degil…
Cumhuriyet’in varlik nedeni
2. maddesi Cumhuriyetin niteliklerini anlatmakta. Pek çok kisinin aklina hemen ‘insan haklarina saygili, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti’ gelebilir. Böyle olsaydi, toplumun ezici çogunlugunun talebi anlamsiz olurdu. Türkiye’deki en agir hak ihlalleri, demokrasiye müdahaleler ve en ideolojik yargi kararlari cumhuriyetin niteliklerine dayanilarak gerçeklestirilmezdi. Anayasa Mahkemesi 50 yillik tarihinde, bir kerelik de olsa, bu maddeye dayanarak özgürlüklerin alanini genisletirdi.
2. maddede israrla gözden kaçirilan ve bunda da basarili olunan husus sudur: Cumhuriyet ‘insan haklarina saygili’ olacak, olmazsa da Cumhuriyet olusunda bir eksilme olmayacaktir. Buna karsin ‘Atatürk milliyetçiligine bagli’ olacaktir.
Yani ondan bagimsiz bir anlami olmayacaktir. Ayrica baslangiçta belirtilen ilkelere dayanan bir yapidir. Yani baslangiçta belirtilen ilkeleri çektigimizde yikilmasi mukadder bir cumhuriyettir. Kisacasi, Cumhuriyetin varlik nedeni, insan haklari, demokrasi veya hukuk devleti degil, Atatürk milliyetçiligi ve baslangiçta belirtilen temel ilkelerdir. Her iki yapisal unsur da bes generalin buyrugu. Hele baslangiç kismi, fasizm manifestosu gibi… 27 Mayis darbesinde de benzeri bir yaklasim egemen. Bu yüzden darbeler ve sair müdahalelerin daima referansini olusturdu. Bütün militarist bildiriler, genelde 2. maddeye, özelde bu iki yapisal unsura dayanilarak kaleme alindi.
‘Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti’ ifadeleri yalnizca birer etiket olarak kaldi. Onlarin Anayasada tam bir karsiligi yok. Olan karsiliklarinin da, kitaplarda ögretilen demokrasi, laiklik, sosyal hukuk devleti ilkeleriyle herhangi bir ilgileri yok.
Batinin ‘degistirilemez’leri
Anayasanin 3. maddesi, bayrak, milli mars ve baskenti belirliyor. Bunlar olmasin diye bir talep yok toplumda, aynen ‘demokratik, laik hukuk devleti kaldirilsin’, ‘ülke bölünsün’, yahut ‘üniter yapi degistirilsin’ talebi olmadigi gibi…
Ama milleti kutsal devletin elindeki bir oyuncak olarak gören ifadelere itiraz etmek için, herhalde sadece kötü niyetli olmamak yeterlidir.
Milletin aklina ve vicdanina parmak sallayanlarin dertleri baska. Kabul edelim ki, cari anayasal düzen bakimindan yapisal hiçbir degerli olmayan etiketleri öne çikararak, hem Türkiye toplumuna, hem de batililara yalan söyleme becerilerine laf yok. ‘Batida da degistirilemez maddeler vardir’ seklinde bu yalani kitaplara konu etmekte beis gördükleri de yok. Oysa 1982 Anayasasi’nin degistirilemezlerine batida ancak demokraside hayat hakki taninmasi mümkün olmayan partilerin tüzügünde rastlanabilir.
Özgüven ve cesaret sorunu
‘Ilk üç maddeye dokunmak suçtur!’ uyarisinin ardinda yatan gerçek budur. Zira ‘dokundurtmayiz’ diyen siyasal cenahlar 27 Mayis darbesinin bizzat içinde oldular. Darbelere, müdahalelere, cari düzenin katliamlarina, asimilasyonlarina, toplum mühendisliklerine, toplumun inançlarini hedef haline getirici pratiklerine karsi durmadilar, aksine destek oldular. Bu düzeni hep mesru gördüler. Bu düzenle uyusmayan demokrasiyi, insan onurunu yüceltme çabalarini, barisi ve özgürce yasami içlerine asla sindiremediler.
Bugün Balyozve Ergenekon saniklarini ideolojik yönden destekleyenler veya sempati besleyenler, topluma ayni uyarida bulunmakta. Böyle olunca bu maddenin örnegin ‘insan onuru dokunulmazdir’ seklindeki baska bir maddeden neden daha degerli oldugunu idrak etmesini beklemek anlamsizlasiyor. Dogrusu, zaten burada bir anlama sorunundan çok, birincisi yönünde bir tercih sözkonusu.
Tablo çok açik!
‘Ilk üç maddeye dokundurtmayiz!’ naralariyla, çözümü ve demokratik bir Türkiye mücadelesini sabote etme gayretinde olanlardaki bu özgüven ve cesaretin nereden kaynaklandigi sorusu üzerinde ciddi bir sekilde kafa yormak gerekli.
Ama, bu saldirganlik karsisinda demokrasi savunusu yapanlarin halen, ‘hasa, bizim o maddelerle sorunumuzyok’ veya ‘öyle bir çabamizyok’ sözleriyle adeta yaptiklarinin ‘suç’ oldugu psikolojisiyle hareket etmelerinin bunda bir rolü oldugu kesin.
Demokrasiyi, en az demokrasi düsmanlarinin sahip oldugu özgüven ve cesaretle savunmak gerekir. Ve tabii ki su gerçegi de hatirlatmak…
‘Türkiye toplumu yeni bir Anayasa yapiyor. Bu anayasada neyin degistirilemez olacagina toplum karar verir. Anayasanin ilk maddesi de özgürlük ile baslar.1982 Anayasasinin degistirilemezleri ise ait oldugu darbe düzeni ve savunuculariyla birlikte tarihte hak ettigi yeri alacaktir!’
———————————————-
Star-20 Mart
Osman Can