Makale

Dag Fare Dogurdu

Sevgili okuyucular Türkiye Basbakan’i Sayin Recep Tayyip Erdogan’in ‘Kürd Açilimi’ dedigi günden bugüne, bende dünyanin Güney Kutbu’nda bu açilimin kapisinin ne zaman açilacagini her yurtsever Kürd gibi merakla bekledim, ama bu ‘Açilimin kapisi’ bir türlü açilamadi. Herhalde bu kapi zirhli bir çelikten yapilip kilitlendigi, fiziki gücüyle bu kapiyi açacak birinin bulunmadigi için; bu Mart ayinin 21 Newroz bayram gününe kadar kaldi.

Bu konunun yorumunu yapan yüzlerle siyasetci ve gazete köse yazarlari bir hayli. Özellikle her hafta Pazartesi günü buradaki SBS Türkçe yayin programina Türkiye’deki siyasi gelismelerle ilgili haber veren, sorulan konularla ilgili yorum yapan Rusen Çakir -bu isim Kürdçe Ruseng olacak, nedense g harfini kaldirmis, anlamayanlara Türk ismidir desinler diye- Tilmundaki Tanrilarin manifestosunu öve-öve göklere çikardi. Çünkü devletin kalemsörü, sözüm-ona demokrat, gerçeklerden yana. Herneyse.

Evet, bu kapinin açilis günü 21 Mart Newroz bayraminda, Diyarbekir’de bekleyen iki milyona yaklasik Kürd insanina, oradan da görsel basin yoluyla 75 milyon Türkiyeli insana, bütün dünyaya duyuruldu ve gösterildi; ki bu çelik kapiyi Tilmun adasindaki Tanrilar kirip açmis, içinden cennet misali yeni bir dünya çikmis, artik bu günden sonra bu yeni dünyada bütün Orta Dogulu halklar refah içinde mutlu, kavgasiz, savassiz, bir arada kardes gibi yasayacaklar. Bu kapiyi açan kahraman Tanrilardan biri Sabas, biri Marduk, ki bu ikisi yeri, gögü kontrol eden, denetleyen güçlü Tanrilar.

Güzel bir gündü o gün benim için.

Degisik bir zaman dilimi içinde, -burada gündüz, orada gece- halkimdan uzak, müzisyen Kürd kardesim Veli Toprak’in müzik gurubu esliginde küçük bir ashane de yeni yilimiz oldugu gibi, özgürlük bayramimiz olan Newroz’u cosku içinde kutluyor ve Türk Devleti’nin Tilmun’dan Kürdistan’a, üç Milletvekili araciligiyla Kürd halkina verecegi müjdeyi sabirsizlikla bekliyorduk.

Bekliyorduk, ama nasil?… Aç insanin sofrada bekledigi yemek, gerdek gecesinde gelini heyecanla yataga bekleyen damatlar gibiydik.

Bekledik, bekledik, ne as-ekmek geldi, ne de çirkin mi, güzel mi gelin hanim. Kisacasi sofra da yalniz demirden çatal, biçak, porselen bos tabak, yatakta ise yilan gördük.

Kim yiyiyor demirden çatal biçagi, porselen tabagi, kim yilanla yatar?…..

Seyh’e, Seid’e, Imam’a, Haci-hoca’ya, yari Tanri koca seroklara inanan müritler, emir üzerine çatali, biçagi ve bos porselen tabagi da yer, zehirlenme pahasina yilanla da yatabilirler degil mi? Bunlar için kendini yakanlar bunu neden yapmasinlar ki…..

Iste bizim Kürd halkinin yogun bir kesiminin bugün durdugu nokta tam da yukaridaki deyisime uygun diye düsünüyorum.

Konuya döneyim. Çünkü hergün, yazi basligimla ilgili ve diger yeni gelisen olaylar için yorum yapan, siyasetçiler, yazarlar, çizerler, bilim adamlari var. Ben ise sadece halkimla ilgili bildiklerimi, geçmisten bugüne gördüklerimi yaziya döküyorum. Zira Tilmun’u ve orada koca dünyayi denetleyen yüce varligin cemalini ne gördüm ve ne de heyet olarak oraya gidip gelenlerden biri oldum. Yazik bir türlü Haci olamadim. Yari Tanri Ulu Önder Serok’a su dörtlügü karsisinda elpençe-divan durup, nurlu cemalina karsi bir türlü söyleyemedim. Yani sunu: Sen koca bir halkin ruhu canisin/ Yigitlere sen mertlik sanisin/ Halkin için Tanri, mürvet kanisin/ Tüm halkini kurtaracak kisisin. Bu dörtlügümü müritlerin ezberlemelerini öneriyorum.

Evet sayin okuyucular, konuyu yine dagittim. Ne yapayim huyum kurusun, ilham birakmiyor beni.

Biz kapinin ne zaman açilacagini sabirsizlikla bekliyorduk, ama ne yazik ki beklememizin sonu hüsran oldu.

Bu halk hep ‘hüsrana alisik’ dersem dilerim kizmazsiniz degil mi.

Islam’in dogusundan bugüne, umutlarimiz, hep hüsranla sonuçlanmis. Daglarimiz hep fare dogurmus. O daglar ki Nuh’un gemisine iskele ve mekân olmus, yüce Zerdest’in atesgehleri o cografyayi aydinlatmis. Bin yillarca isik vermis, korumus Kürdü. Ama simdi, ne atesgehler var, ne Zerdest, ne Nuh, ne Kawa, Feridun ve ne de Narimanlar, Zallar, Rüstemler.

Karartilmis ülkemiz kalmisiz isiksiz. Ne yazik aslanlar yurdunda çakallar fil olmus, nametler bastaci, korkaklar Rüstem î ZAL.

Evet sevgili okuyucular, aynen böyle. Dilerim kizmazsiniz; zira bu benim kisisel görüsüm.

Bunun için de zaman-zaman oturup hayâllerimle basbasa kaldigim vakit, ya da yürümeye çiktigim dakikalarda muhakkak bir seyler aklima geliyor, bazen derin bir üzüntü, bazen de sevinçli bir konu, hemen cebimden kalem-kagiti çikararak siir halinde misralar karaliyorum. Çogu kez de ülkem, dogdugum köy, esaret altindaki halkim hep beynimi kurcaliyor, bir titreme tutuyor beni, hüzün, keder yakiyor bedenimi, dayanamiyorum. Iste o zaman tuzlu gözyaslarim yanaklarimin üstünden asagiya dogru akarak, iki yanda çene kemiklerimden yagmur tanecikleri gibi damla-damla yere dökülür, yer islanir, yürek daglanir, yarali kalp derin bir sanci ile sarsilir.

Hangi Tanri bu üzüntüyü, derdi, kederi, baskalarinin eliyle bizi öldürmeyi, yok etmeyi emretmis? Hangi Tanri bizi Türk’e, Arab’a Fars’a kul, köle olarak yaratmis? Hangi Tanri Öcalan gibi bir korkagi Kürd halkina yigit ve kahraman gösterip, ‘O benim yari bedenimdir’ demis??? Hangi Tanri hiç bir asaleti olmayan, Kürdistan daglarinin hiç bir yerine ayagi bile degmeyen bir kisiye, insanlara bu kisi için ‘Kendinizi yakin, mesale olun’ demis?

Bu yari Tanri ortaya çikarken, ne demisti, bugün ne diyor?

Sahiden Tanri ve ya Tanrilar da fikir degistiriyorlar mi her gün? Birgün beyaza ‘Beyaz’ ertesi gün ‘Siyah’ diyebiliyorlar mi?.

O yari Tanri ki ikiyüz yedi yildan beri özgürlügü için savasan bir halki özgürlüge, dörde bölünmüs kutsal ana topragini bütünlestirecegini söyleyen Ulu varlik, otuz yildan beri niye sözünde duramadi? Niye o kutsal anayurt cografyasini düsman eliyle tarumar etti? Neden milyonlarca insani kendi yarattigi o kaos ve kirli savas ortamindan dolayi ülkesinden uzaklastirdi? Hani özgürlestirecekti o zavalli ve mazlum halkini? Hani bütünlestirecekti dörde bölünen anayurdumuzu?

Hepsi virr çikti. Çünkü istek ve amaci baska idi, ama zavalli halk anlamadi, virr e inandi, halen de inaniyor.

Çok garibime gidiyor dogrusu. Kiziyor ve sasiyorum. Sasiyorum çocuklarini kaybeden ana, babalara. Ya ölenlerin akraba ve yakinlari?..

Adam bu kadar tahribattan sonra Tilmun’daki Tanri arkadaslariyla yeni bir Yol Haritasi, yeni bir Fermanname gönderiyor çocuklarini kaybeden ana, baba ve tüm mürit kullarina.

Çocuklarini kaybeden ana ve babalara bile ‘Basiniz sag olsun, özür dilerim, yanlis yaptim’da diyemiyor. Adam Misak î Milli’den bahsederken, bin yildan beri Islam bayragi altinda yasadigimizi söylüyor. (….) Sahiden biz Kürdler ne zaman Islam bayragini gönder-direklerimize çekip dalgalandirdik? O bayrak nasil bir bayrakti? Rengi nasildi? Ay ile bir kaç yildiz, kirmizi, yesil miydi? Öyle olsaydi bugünkü PKK bayragi ve Kürd halkinin gerçek bayragi dört renkli olamaz, Ay ve bir kaç yildizli, kirmizi, yesil renkli olurdu, ne dersiniz?.

Bir baska soru. Sahiden çocuklarini kaybeden tüm Kürd ana-babalar, Orta Dogu halklarinin bir Konfederalizm sistemi içinde yasayacaklarina inaniyorlar mi? Ya da bu mümkün mü?

Cevap onlarin vicdanlarinin verecegi bir cevap olmasini dilerim.

Son vermeden sunu söylemeliyim. Tilmun’daki yari Tanri’nin, Türk ve Kürd halki için ‘Yol Haritasi’ dedigi manifestosunu bir bütün Özgür Gündem gazetesinde okudum. Tek katildigim konu, savasin durmasi için çagrisi. Bir bos ugruna insanlarin ölmemesi, her ‘Insanim’ diyen insanin istek ve görevi. Bir de gerillanin Kürdistan daglarindan çekilmesi çagrisi var. Peki o çocuklar nereye gidecekler? Silahlari kime teslim edecekler? Korkarim özgür Kürdistan’in basina bela olmaz, yeni bir ‘Birakuji’ süreci baslamaz. Ya bir devlet bütçesi kadar bütçeleri olan o paralar kimin olacak ve kimler aralarinda paylasacaklar. Dogrusu bu konular hem kafami çok kurcaliyor, hem de beni korkutuyor.

Diyalog ve siyasal bir platformda, bir masa etrafinda Kürd sorunu ve buna bagli olarak bu halkin kendi kaderini kendisinin tayin etmesi noktasinda, dostluk ve kardeslik iliskileri içinde hallolacagi konusuna gelince, buna kesin olarak inanmayanlardan biri oldugumu belirtmeliyim. Buna neden inanmiyorum? Çünkü Rom Devleti’ne güvenim yok bir. Iki: Tanrilarin manifestosunda bu halkin kendi kaderini kendisinin tayin etmesi konusunda hiç bir sey yok. Yol haritalarinda böyle bir cümle ve deyis yok. Üç: Türk insani halen Cengizhan ve Hülagu akil ve hissini tasiyor. Avrupali Ingiliz, Ispanyali, Çekli, Isveç ve Norveçli, Alman, Fransiz, Italyali degil. Kurd’u sembol yapiyorsa, kurt canavar ve parçalayicidir, ehlilesmez. Ehlilestigi zaman -ki bu tabiat kanununa aykiri- o zaman ‘Olur’ derim.

Varsa gerçek bir Tanri ‘Kürd halkini korusun’ diyerek, iki dörtlükle son vermek istiyorum.

Dagimiz dogurmus küçük bir fare
Farenin annesi aslan mi, kêç mi?
Gerçegi ögrensin toplum bir kere
Dogan ejderha mi, yoksa sansar mi?
Fareyi gören göz onu fil yapti
Fil oldu bir Tanri, milyonlar tapti
Çiktigi dar delik bir dünya oldu
Herkes bir yerde, bir parse kapti.
Sahê Merdan kabul etmesin,
Kürd’e bir metre-karelik yer bile kalmadi.
Sîyar be ey gelê Kurd, sîyar be.
Ji gelê xwe ra bira û yar be

O günü görme dilegiyle.

Selamlar, saygilar.

Riza ÇOLPAN, Sydney.

Riza Çolpan

Back to top button