Makale

Cumhuriyet Dönemi Türk Milliyetçiliginin Kürtlere Yaklasimi-I

20.yüzyilin ilk çeyreginden beri Kürdistan meselesini dis ülkelerin veya dis mihraklarin kiskirticiligina da baglayan Türkiye cumhuriyeti, bu siyasi yaklasim ve propagandalarla Kürt ulusu üzerinde askeri ve idari tedbirlerle baski olusturarak, Kürdistan’a yerlesme ve orada kalicilasan merkezi bir Türk idaresini kurma siyaseti izlemisti. 19.yüzyilin son çeyreginden sonra nüfuz sahibi Kürtler arasinda gelisme göstermeye baslayan bagimsiz bir Kürdistan devleti kurma duygusu ve düsüncesi, cumhuriyet dönemi Türkçü kadrolari fazlasiyle ürküttügünden, Osmanli imparatorlugunun son yillarindan beri bagimsiz Kürdistan devletini kurma duygusuna sahip olan nüfuz sahibi Kürt aydinlari, Seyhleri, Seyitleri,beyleri,bürokratlari ve onlarin takipçileri Türk yönetimi tarafindan soykirim yoluyle öldürülerek, yokedildiler.

Ayrica Ankara yönetimi, 1924’ten sonra gerek iç kamuoyunda ve gerekse dis kamuyounda çok yönlü propagandalar yaparak, „cahil bir cemaat’ olarak nitelendirdigi Kürtlerin devlet kurma vasiflarina sahip olmadiklari biçimindeki asagilamalarla kamuoyunu yönlendiriyordu. Örnegin Türkiye’nin disisleri Bakani Tevfik Rüstü Aras (1925-1939 tarihleri arasinda disisleri bakanligi yapmisiti.Osmanli devrinde Ittihat ve Terraki cemiyetinin merkez-i umumi üyesi idi), Ingiliz elçisi ile yaptigi bir görüsmede Kürt ulusunu kastederek;„artik günümüzde küçük milletlerin bagimsiz olarak kendi baslarina var olmalari mümkün olmadigini…,’korkunç geri kalmis’ kültürel yapilari ile Kürtlerin Türkiye’nin genel yapisi içerisinde erimelerinin bile söz konusu olmadigini belirtmistir.Kürtlerin yogun olarak yasadiklari yerlere yerlestirilecek olan medeni ve gelismis Türklerle ekonomik yasam mücadelesinde rekabetleri ise yaramayacagindan, Amerikan yerlileri gibi soylari tükenmeye mahkum oldugu tespitini yapmisti..'(bkz. Tevfik Rüstü Aras, Gazete yazilari-1946-1947. Tevfik Rüstü Aras, Atatürk’ün dis politikasi. Tevfik Rüstü Aras Lozan’in izlerinde On yil. Pro, Fo, 371, 1927: E 256/ 74/ 65 aktaran Martin Van Bruinessen).

Türk irkinin üstün vasiflarini temsil etmis olan Ankara yönetimi, Türkçülügü, Türk tarihini, Türk kültürünü, Türk dilini ve siyasi anlamda gücünü askeri vesayetten alan Türk idari otoritesini Kürtler arasinda gelisme gösteren bagimsiz devlet kurma duygusunu yok etmek için birer önemli siyasal öge olarak kullaniyordu. Türkiye cumhuriyetinin kurucu fikri olarak kabul edilen resmi ideoloji/kemalist idarenin temel hedeflerinden biri Kürt ulusunu tamamiyle yok etme biçiminde idi. Örnegin 1925-1940 yillari arasinda merkezi Ankara yönetimi tarafindan Kürdistan’da gerçeklestirilen soykirim felaketlerinin sonuçlarina bakildiginda, Kemalist idarenin Kürdistan’i nasil algiladigini veya Kürtler üzerinde olusturdugu yok etme siyasetini görmek mümkündür.

Yani Türkiye yönetimi,Türkçülügü mutlak bir sekilde Kürdistan’da propaganda ederek, Türk idaresinin en önemli siyasi uygulamasi telaki ederek, çesitli askeri/idari kurumlar araciligiyle Kürtlere kabul ettirme politikasini izlemisti. Merkezi idarenin talimatlari dogrultusunda hareket etmis olan dönemin Türk basini, Türk idaresinin Kürtlere yönelik gerçeklestirdigi soykirim, asimilasyon ve Kürtlerin kendi vatanlari olan Kürdistan’dan zorunlu göçertilmesi felaketlerini resmi/kemalist ideolojinin çikarlariyle örtüsecek sekilde algilayarak söyle propaganda ediyorlar idi: „hükümetimiz sark vilayetlerinde çagdas Türklügü, cumhuriyet ideolojisini ve demokrasi idaresini yerlestirmeye çalismaktadir’. Örnegin 1927-1935 yillari arasinda Kürdistan’in her yeri, Türk modernlesmesi, Türk dili, Türk egitimi, Türk kültürü, Türk giyimi,Türk gelenekleri, Türk tarihi ve yüce Türk ulusunu tesmil eden motiflerle/duygularla sekillendirilerek-bezenerek, Türk ulusçulugunun temelini teskil eden bu düsüncelerle Türklestirilen Kürtlerden ortak bir köken,ortak bir vatan ve ortak bir siyasal bulusma paydasi yaratilma siyaseti izlenmisti.

Türkçülük duygusuna dair ideolojik çalismalar cumhuriyetin ilk yillarindan itibaren kanuni-cezai tedbilerle düzenli bir sekilde Kürdistan’in da dahil oldugu ve Türk vataninin bölünmez bir bütünü olarak tarif edilen „misak-i milli’ sinirlari dahilinde yayginlastirilmasi öngörülmüstü. Örnegin 1928’den itibaren „vatandas Türkçe konus’ „Dün çocuklar okuyordu, bu gün bütün millet okuyor’ uygulamasi ile Türklerin yasayis biçimlerine ve Türk diline yabanci olan Kürtlere, Türk dili ögretilerek,Türklügün yasayis biçimi içinde eritilmeleri öngörülmüstü. Ankara yönetimi, Türk dilini ortak ana dil haline getirme çabalarini da ihmal etmeyerek,idari ve egitim uygulamalari ile (okullar, Millet Mektepleri, Seyyar Asiret Muallimleri cemiyeti, halk evleri, köy enstitüleri, köy odalari vs.) gelecege yönelik Kürtlerden sadece Türkçe konusan bir cemaat yaratmaya çalisiyordu.

1925-1938 yillari arasinda Kürdistan’da öldürülen Kürt ailelerinden geriye sag kalan 7-8 yaslarindaki kiz çocuklari ile bati anadolu’ya zorunlu sürülen Kürt ailelerin kiz çocuklari ellerinden alinarak, Türk ailelere evlatlik adi altinda hizmetçi olarak verilerek, Türk okullarinda okuttularak, Türkçe ögretilerek, bu Kürt kiz çocuklarinin Türk kültürü içinde eritilmleri saglanmisti. Türk yönetiminin insani hiç bir ahlaki deger tasimayan bu acimasiz uygulamalari sonucunda öldürülen veya zorunlu göçertilen Kürt ailelerin 7-8 yaslarindaki kiz çocuklarina karsi Türklük ve Kemalist ideoloji çikarlari dogrultusunda gerçeklestirdigi bu zulümler,tarifi çok zor siyasal bir irkçi yaklasimi karsimiza çikarmaktadir.Örnegin 1934’te Kürtlerin mecburi iskana tabi tutulmasina tepkisini gösteren dönemin Kürt aydinlarindan Celadet Ali Bedirhan konu hakkinda sunlari dile getirmektedir:’..Türkiye Cumhuriyeti’nin çikardigi bu kanun Kürdistanin Kürtlerden bosaltilmasini ve yerine Türklerin yerlestirilmesini amaçlamaktadir. Dogduklari topraklardan sürgün, edilmis ve Türklerin arasina dagitilmis olan Kürtler,yüzyillar geçtikçe anadillerini unutacaklar, gelenek ve göreneklerini kaybedecekler, Türklüge asimile olacaklar ve Türkleseceklerdir…'(bkz.Celadet Ali Bedirhan,Kürt sorunu üzerine, Kürtlerin sürgün edilmesi ve dagitilmasi yasasi).

1925-1938 yillari arasinda Kürdistan’da öldürülen ailelerin 7-8 yaslarindaki kiz çocuklariyle,Türkiye’nin orta ve bati vilayetlerine zorunlu göçertilen Kürt ailelerin kiz çocuklari Türklestirme politikalarinin en önemli dinamik kesimi olarak görülmüstü. Örnegin Türk tarih tezinin hazirlandigi dönemde diktatör Atatürk 1931’de özellikle Kürt çocuklarini içine alan su açiklmayi yapmisti:’..Efendiler, yetisecek çocuklarimiza ve gençlerimize görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun, en evvel ve her seyden evvel Türkiye’nin istiklaline, kendi benligine,ananati milliyesine düsman olan bütün anasirla mücadele etmek lüzumu ögretilmelidir. Beynelmilel vaziyeti cihana göre böyle bir cidalin istilzam eyledigi anasir-i ruhiye ile mücehhez olmayan fertler ve bu mahiyette fertlerden mürekkep cemiyetlere hayat ve istiklal yoktur..'(bkz.Enver Ziya Karal,Atatürk’ten düsünceler. Afet inan,Türk çocuklarina tarih notlari-1929). Büyük bir nüfusu teskil eden bu Kürt kiz çocuklari, yirminci yüzyil Kürt tarihinin belki de en hüzünlü ve en acili dönemini olusturmaktadir.

1925’ten beri Kürtler arasinda nesilden nesile aktarilan bu hüzünlü olgu,Türk yönetiminin, Kürt çocuklarina reva gördügü bu muamelelerle yüzleserek, yasamlarini bu duygu yüklü acili/hüzünlü felaketlerle devam etmisler/etmektedirler. Ankara rejiminin Kürdistan’ daki vahsi ve insani olmayan bu uygulamalari Kürtler arasinda nesilden nesile hikaye biçiminde anlatilarak,aktarilmaktadir. Erkek Kürt çocuklari ise,ailelerinin intikamlarini alabilecekleri korkusu ile genellikle soykirimlarin yapildigi alanlarda aileleriyle birlikte öldürülmüslerdi……

Ali Haydar Koç

Balkêş e ?
Close
Back to top button