Makale

1915: Türkiye ne yapabilir?

Malum yildönümü kaçinilmaz olarak yine gündemde ve Türkiye yine ayni çaresizligin pençesinde sikismis, neredeyse paralize olmus gibi duruyor. 1915 yilinda Osmanli Ermeni milletine uygulanmis olan bilinçli azaltma ve imha politikasi ile yüzlesmekte zorlanildigi sürece, bu olay bir siyasi ve kimliksel malzeme olarak kullanilmaya devam edilecek.

1915 sadece Ermenilerin yasadigi yikimin anilmasi için degil, Türk kimliginin horlanmasi ve asagilanmasi için de kullaniliyor. Failler gerçek kisiliklerinden ve ideolojik yaklasimlarindan siyrilip tüm Türkleri ve tüm toplumu temsil etmeye basliyorlar ve bu durum Türkiye’nin daha serinkanli adimlar atmasini engelliyor. Ama baskalarini, yani Ermeni diasporasini veya yabanci ülke hükümetlerini suçlayarak bu durumdan kurtulmak mümkün degil. Çünkü Türkiye’nin ve kendisini bu topraklara ait hisseden herkesin kaçamayacagi, baskasinin sirtina yükleyemeyecegi bir sorumluluk var. 1915 yildönümleri kaçinilmaz olarak her yil gelecek olsa da, içinde oldugumuz çaresizlik kaçinilmaz degil. Türkiye’nin ve genelde ‘Türklerin’ yapabilecekleri seyler mevcut ve üstelik bunun psikolojik altyapisi yeterince hazir.

Her seyden önce Türkiye toplumu artik çok daha özgüvenli… Geçmisi hatirlamak, suskunlugun sebep oldugu ezikligi asmak istiyor. Bugün Anadolu’nun neresine giderseniz gidin, insanlar hiçbir gocunma olmadan size yasananlari, duyduklarini ve bildiklerini anlatmak istiyorlar. Ikincisi ülkeyi etnik kimliklere mesafe alabilen bir hükümet yönetiyor. Her türlü milliyetçilik ayaklar altina alinacaksa, herhalde Ittihatçilarin kaba milliyetçiligini savunulacak bir deger olarak öne sürmek pek anlamli olmaz. Üçüncüsü bu hükümetin dayandigi Islami duyarlilik çerçevesi, bu meseleyi çözebilmenin de en temel olanaklarindan birini sagliyor. Çünkü tehcir sürecinde Ermenileri koruyup kollayan binlerce Müslüman ailenin disinda, merkezden gelen karara direnen onlarca Müslüman mülki amir bulunuyor. Ilginç bir nokta bunun Ermeni cephesinde de bir farkindaliga karsilik gelmesi. Yillar önce Ermenistan’a bir gazeteci ziyaretinde, en milliyetçi parti olan Tasnaklarin ikinci baskani bile ‘biz Türk milliyetçiligine karsiyiz, Müslümanlarla ve Islamiyet’le sorunumuz hiç olmadi’ demisti. Madalyonun öteki yüzü de büyük ölçüde degisti. Ermenistan Türkiye’nin soykirimi kabul etmesini bir sart olarak görmekten vazgeçmenin esiginde… Her yil binlerce diaspora Ermeni’si buralara geliyor ve tamamen farkli bir ruh hali ve siyaset algisiyla geri dönüyor. Bütün bu gelismeler yeni bir imkanin önünde durdugumuzun belirtileri…

Önümüzdeki dönem ‘soykirim’ kavraminin öneminin nispeten azaldigi, ancak o dönem yasananlarin öneminin hizla arttigi bir dönem olacak. Soykirim sözcügünden rahatsiz olan Türkiye için iyi bir haber… Ama eger gerçeklerle samimi ve dürüst bir yüzlesmeye hazirsak. Bu gerçekler çok da karmasik degil ve aslinda günümüzün Kürt meselesine fazlasiyla benziyor: Zamanin ruhuna uygun olan özgürlük ve esitlik taleplerine direnen ve toplumu oyalamaya çalisan bir devlet, giderek kötülesen iktisadi ve sosyal kosullara mahkum hale gelirken etnik kimligi nedeniyle ayrimciliga ugrayan bir kesim, bu kesimin içinden ayrilikçi ve silahli bir grubun çikarak direnis mücadelesine baslamasi, devletin o grubu bahane ederek belirli bir bölgede söz konusu kimlik sahiplerinin tümünü magdur eden baski politikalari uygulamasi, silahli grubun yabanci ülke istihbaratlari ile iliskiye geçerek kendini korumaya almasi, bunun üzerine devletin daha da sertleserek ‘kesin çözüm’ pesine düsmesi ve o kimligi tüm ülkede belirli bir sürede sistematik olarak ‘kazimayi’ hedeflemesi…

Bu sürece mesafe alarak, nesnel bir biçimde yaklasmak, her aktörün neyi niye yaptigini anlamaya çalismak mümkün. Diger taraftan devlet adina yapilanlarin ‘bilinçli’ oldugu gerçegi ile de yüzlesmek durumundayiz. Tehcirin sadece kadinlar, yaslilar ve çocuklardan olusan bir milyonun üstünde kisiyi kapsadigini düsünürsek, Ermeni toplumunun birkaç yüz bin erkegine ne oldugunu sormak zorundayiz. Ittihatçilar ve Mahsusacilarin niçin bütün belgeleri imha ettikleri üzerinde düsünmek zorundayiz. Nihayet Ermenilerin sahis ve vakif mallarinin simdi kimlerin elinde oldugunu da görmek zorundayiz… Ermeni meselesi bir hukuki mesele degil. Hukuki tarafi isin aslini göz ardi etmekten baska ise yaramiyor. Esas mesele kendimizle barismak… Ve Türkiye bu samimiyeti yasayabilecek ve hatta bunun keyfini çikarabilecek olgunluga çok yakin.

————————————————–

Zaman-24 Nisan

Etyen Mahçupyan

Back to top button