Bölünme korkusu ve Kürdistan devletine dair
MIT-Imrali diyalogu, Öcalan’in Newroz mesajiyla baslayan süreç ve bu süreç ile ilgili olarak olusturulan Akil Adamlar Gurubu’nun gezilerine baslamasiyla birlikte ‘yeni süreç’, ‘bölünme’, ‘Kürd devleti’, ‘Kürd-Türk kardesligi’, ‘bu devleti birlikte kurduk, Çanakkale’de birlikte savastik’ terimleri ve söylemlerinin kullanilmasinda bir patlama yasandigi görülüyor.
Bu terimlerin her biri, üzerinde durulmayi hak ediyorlar.
Sürecin ne kadar yeni oldugu gibi, ‘Türk-Kürd kardesligi’ ve ‘Çanakkale’de birlikte savastik’ da (ne için, kimin için), üzerinde kafa yormaya, tartismaya deger konular.
Ama ben bu yazimda ‘bölünme’ ve ‘Kürd devleti’ konusuna iliskin görüslerimi paylasmak istiyorum.
Türk kamuoyunda var olan ‘bölünme korkusu’ yeni degil.
Kürdlerin her türlü hak taleplerine baski ve siddetle karsilik veren devlet, kamuoyuna bu talepleri ‘bölücülük’, talepleri dile getirenleri de ‘bölücü’ olarak lanse etti.
Türk resmi söylemine göre, Türkiye’nin etrafi düsman devletlerle çevrilmisti ve düsmanlar da Türkiye’yi bölmek için Kürd sorunu diye bir sorun yaratmislardi!
Bu söylem, egitim, kültür, adalet gibi ana sistemlerin temellerinden birisini olusturuyor ve özellikle egitim bu söylem üzerine bina edilmistir.
Türk medyasi ve siyasi partileri de bu resmi politikanin önemli çarklarini olusturuyorlar.
Son dönemde yasanan bazi degisikliklere karsin bu sistem, bugün de devam etmektedir.
Kabul etmek gerekir ki devlet bu politikasinda basarili oldu.
TC, Türk halkinin zihnine, bilincine ‘bölücülük’ zehrini siringa etmekle kalmadi, ayni zamanda bu virüsü bir kisim sol, demokrat çevrelere de bulastirdi.
MIT-Imrali diyalogunun önemli aktörlerinden Öcalan ve partisi Türkiye’nin bölünmesini istemediklerine dair günde bes vakit yemin ederlerken, diyalogun baslaticisi AK Parti Hükümeti’nin agir toplari hemen her gün ‘tek devlet, tek vatan, tek bayrak, tek millet’ sakizini çignerlerken, halkin ‘ülkeyi bölmeye mi çalisiyorsunuz?’ sorusunun, Akil Adamlara sorulan sorularin basinda gelmesinin nedeni budur.
Türk halki rahat olsun.
Biz Kürdler kimsenin ülkesini bölmek istemiyoruz. Örnegin Ege’yi ayirip Yunanistan’a, Hatay’i Suriye’ye, Trakya’yi ayirip Bulgaristan’a baglamak diye bir talebimiz yok.
Biz sadece binlerce yildir üzerinde yasadigimiz topraklarimizda özgür yasamak, emperyalistler ve bölgenin imparatorluk devami devletleri tarafindan parçalanan Kürdistan’i özgürlestirip, bölgesel ve uluslararasi sartlar elverirse eger, birlestirmek istiyoruz.
Ki, bunun da bölücülükle, hele de Türkiye’yi bölmekle hiçbir iliskisi yoktur.
Eger var olan sinirlarin degistirilmesi kastediliyorsa, kimse bizden irademiz yok sayilarak, ayaklar altina alinarak çizilen ve ülkemizi dört parçaya bölen sinirlari kutsamamizi beklemesin.
Kürdistan devleti konusuna gelince
Söylenenlerin tekrari da olsa önemine binaen ve özellikle de ‘yeni süreç’te önem arz edecegi için belirtmek gerekiyor ki, Kürd sorununun köklü çözümü, kendi kaderini tayin hakkinin Kürdlere de taninmasiyla olur.
Birçok uluslararasi anlasmada kendine yer bulan bu hak, Kürdlere de analarin ak sütü gibi helaldir.
Bölgemizdeki tecrübeler göz önüne alindiginda bu hakkin degisik biçimlerde hayata geçirilebilecegini söyleyebiliriz ki bunlardan birisi de bagimsiz ve ayri devlet kurma biçimidir.
Basta ordu olmak üzere tüm kurumlariyla devlet, AK Parti dâhil tüm düzen partileri bagimsiz ve ayri bir Kürd devletine karsilar.
Ki, kanimca bu dogaldir.
Dogal olmayan demokrasi, baris ve özgürlük yanlisi olan, Kürd dostu oldugundan bir an bile süphe etmedigimiz bazi kesimlerin de farki gerekçelerle de olsa Kürd devleti kurulmasi fikrine karsi çikmalari.
Bu dostlarimizin gerekçesi, Kürdlerin 19. ve 20. yüzyilda yola koyulan ulus devlet trenini kaçirdiklari, 21. yüzyilda kurulacak ‘bir Kürd ulus devlet’in de TC gibi olacagidir.
21. Yüzyilda kurulan ulus devletlerin, ülkelerinde yasayan dini ve etnik azinliklara yaptiklari zulmü anlatmaya gerek yok.
Biz en azindan TC’den biliyoruz.
Halk direnislerine, ulusal ayaklanmalar neden olan, hikâye ve romanlara konu teskil eden bu zulüm biliniyor.
Ulus devletlerin bu konudaki sicilleri temiz degil, kanli geçmise sahipler.
Ama bu zulmün, ulus devlet olmayan Osmanli, Çarlik Rusya ve Iran gibi imparatorluklarda da yasandigini unutmamak gerekir.
Kürdler, ulusal baski ve zulüm politikasini sona erdirmek için, kendileriyle ilgili kararlari kendilerinin vermesi sürecinde, tercihlerini bagimsiz ve ayri bir devletten yana koyarlarsa, bundan ancak sömürgeci devletler rahatsiz olurlar.
Kürd dostlari niye rahatsiz olsunlar ki…
Ulus devletlerin, ülkelerinde yasayan tüm dini ve etnik topluluklarin varligini inkâr etmesi, onlari asimile politikasina tabi tutmasi vazgeçilmez bir ilke midir, yoksa Allahin emri mi?
Kaldi ki olasi bagimsiz bir Kürdistan devletinin mutlaka ve mutlaka TC gibi olacagi, ulus devletin kanli ve insanlik disi reflekslerini gösterecegi ön kabulü ne kadar dogrudur?
Bu, Kürdleri küçüksemek, Kürdlerin aklina, sagduyusu ve tarihsel bilincine güvenmemek degil midir?
Bu tür düsünce ve davranisa ne ad verilir, dogrusu bilmiyorum.
Ama dostluga ve dayanismaya uymadigindan eminim.
Öte yandan bagimsiz Kürdistan devletinin prototipi olarak degerlendirebilecegimiz Güney Kürdistan Federasyonu, ulusal ve dini alanlarda hangi ulus devlet reflekslerini gösteriyor?
Güney’de yasayan dini ve etnik guruplarin hangisinin varligi inkâr edilmis?
Kürdistan Bölgesi Anayasasi’na bakanlar, Güney Kürdistan’da yasayan tüm dini ve etnik azinliklarin varliginin kabul edildigini, hak ve özgürlüklerinin güvence altina alindigini, istedikleri ve çogunlugu olusturduklari yerlerde otonom bölgelerini kurma haklari bulundugunu görürler.
Kuzey’de olasi bir Kürdistan devleti de, bu topraklarda yasayan tüm dini ve etnik guruplarin varliklarini kabul eden ve haklarini güvence altina alan bir yapida olamaz mi?
Bu soruya simdiden ‘hayir’ cevabini vermek, Kürd dostlugu ile ne kadar bagdasir?
Söz bagimsiz Kürdistan devletinden açilmisken
Geçtigimiz günlerde KCK Baskanlik Konseyi Üyesi Murat Karayilan ‘Güney’de ilan edilecek Kürd devletini desteklemeyecekleri, ama karsi da çikmayacaklari’ mealinde açiklamalarda bulundu.
Bir Kürd örgütünün, ülkesinin bir parçasinda ilan edilecek bir Kürd devletini desteklememesinin izahi elbette kolay degil.
Ama ben PKK ve lideri Öcalan’in, geçmiste ayni konuya iliskin olarak söylediklerini göz önüne alarak, bardagin dolu tarafini görmeyi öneriyorum.
Hatirlayalim
‘Kürdler iki kez bagimsiz devlet kurma hedefine yaklastilar. Ilk kez Sevr anlasmasiyla, ikinci kez de 1991 Kürd bahariyla. Birinciyi Mustafa Kemal Atatürk engelledi, ikincisi ise biz engelledik.
‘Biz tasfiye edilirsek, bagimsiz Kürd devleti kurmak isteyen Kürd milliyetçilerine yol açilir’, mealindeki sözler Öcalan’a ait.
PKK’nin bu noktadan, Karayilan’in agzindan Güney’de Kürdistan devletinin ilanini desteklemese de karsi olmayacagi noktasina gelmesi, bardagin dolu tarafidir.
Ve ben bu dolu tarafini görerek, ‘Allah Karayilan’dan razi olsun’ diyorum.
Karayilan’dan bir rica var.
Lütfen, bu sözlerini unutma ve geregini yap.
Mesud Tek