Makale

Içkiyi kamu alanindan sürmek

Yeni bir atak ve yine bir geri adim…
Iktidarin içkiyle problemi on yildir ataklar ve ataklari takip eden geri çekilmelerle sürüp duruyor.

Evet, üstüne basarak söylüyorum: Bu toplumun degil, iktidarin problemi… Zira ben kendimi bildim bileli, nasil halkin bir kismi basini örter bir kismi örtmez ve kimse de birbirinden rahatsiz olmazsa; bir kismi içer, bir kismi içmez ve kimse de birbirinden rahatsiz olmaz.

Ama iktidarin çok rahatsiz oldugu belli. On yildir sürekli olarak denemeler yapiyor. Kah “gençleri korumak” diyor; kah “alkol kanser yapar” diyor, kah “toplumun diger kesimleri rahatsiz oluyor” diyor ve içki içmeyi zorlastirmaya, engellemeye, kisitlamaya yönelik ataklarda bulunuyor.

Her seferinde toplumdan gelen tepki üzerine geri adim atiyor ama yilmiyor, firsat kollayip bir müddet sonra yeni bir deneme yapiyor.

Nitekim bu defaki denemenin de basarisizlikla sonuçlandigini, Meclis’e getirilen yasa tasarisinin alt komisyonda “kusa döndügünü” görüyoruz.

Amaç görünürlügü yok etmek

Türkiye’de siyaset yapan hiçbir parti içkiyi tamamen yasaklamak diye bir hayal kuramaz. Zira içki, toplumun oldukça genis bir kesiminin hayat tarzinin ayrilmaz bir parçasidir (hatta sembolüdür) ve o parçadan vazgeçmesi, (o sembolü feda etmesi) de mümkün degildir.

Bu ülkede futbolu nasil yasaklayamazsaniz, içkiyi de yasaklayamazsiniz. AK Parti de bunu gayet iyi biliyor. Zaten o yüzden de, tümüyle yasaklamak yerine, içkiyi ” evlere hapsetmeye”, bir baska deyisle kamu alaninda görünmez hale getirmeye çalisiyor.
Su anda akim kalmis görünen son tesebbüse bakalim: “Içkili lokantalarin disariya -kamu alanina- tasmasini engellemek, lokantalardaki içki servisini disaridan görünmez hale getirmek” maddesi çok ama çok manidar degil mi?

Ne garip, bir zamanlar basörtülü kadinlari kamu alaninda basörtüleri ile görmeyi bir türlü hazmedemeyen “laikçiler” de ayni seyi yapmaya çalismamislar miydi? Basörtülü kadinlari Türkiye’nin defosu, ayibi gibi görmüyorlar miydi onlar da? Basörtülüleri “görünmez” kilmak; kamusal alanlardan özel alanlara -evlerine- sürmek degil miydi onlarin da derdi?

“Sen bir günahla bir sevabi nasil karsilastirirsin” diyenleri duyar gibiyim. Ama laiklik tam da budur iste. Devletin sevap-günah ayirmaksizin, her türlü yasam tercihine özgürlük tanimasi, hiçbirini kisitlamaya kalkismamasi…

Kirmizi Sokak denemesi

Malum, bir zamanlar da “Kirmizi Sokak” diye bir fikir atilmisti ortaya. Bazi belediye baskanlarinin heveslendigi ama çok çabuk vazgeçilen bir projeydi o da. Ana fikir, bütün içkili mekanlari toplumun gözünün önünden çekip bir sokakta toplamakti. Böylece, Türkiye’de hayatin normal bir parçasi olan içki, toplumun gözünden uzak bir yerde islenen bir günaha çevriliyor; tüm “günahkarlar” da bir araya toplanip toplumdan tecrit edilmeye çalisiliyordu.

Bu defaki projede ise, içkiyi lokantalarin içine hapsetmek; ayrica bu lokantalarin içinde “islenen günah”in da disaridan görünmeyecek sekilde islenmesini saglamak amaçlaniyor.

Böylece kamusal alan “dindar bir topluma yarasacak sekilde” alkol-free hale getirilirken; içki de, güzel bir aksam yemeginin, tatli bir masa basi sohbetinin dogal bir parçasi olmaktan çikip, gizli gizli islenen bir ayiba, bir suça dönüsmüs oluyor.
Ama tabii, bütün bunlar olamiyor!

Zira tesebbüs bir kez daha geri tepiyor; toplum bir kez daha sahip çikiyor yasam tarzina ve kafalardaki hayaller bir kez daha tuz buz oluyor.
Yeni bir denemeye kadar rahat bir nefes aliyoruz…

———————————————————-

Bugün-17 Mayis

Gülay Göktürk

Back to top button