Uludere, Reyhanli ve sorumsuzluk politikasi
Iktidar partisi olayin sorumlularinin tespit edilmesini istemedigi için rapor, yapilanlarin üzerini bir sis perdesiyle kapatmaya çalisti.
Reyhanli’daki çifte patlamada güvenlik kurumlari arasinda ciddi bir iletisim eksikligi ve yapilmasi gereken müdahale konusunda sonuçlari son derece vahim bir degerlendirme hatasi oldugu hemen hemen kesinlesti. MIT’in hizla aldigi yeniden yapilanma karari, Reyhanli Emniyet Müdürü’nün görevden alinmasi, süphelilerin izlenmesiyle ilgili bilgiler, kasitli bir ihmal olmasa bile, suikastlarin neredeyse göz göre göre gerçeklesmis olmasi konusunda mülki idare amirleri ve sonuçta Içisleri Bakanligi’na ve hükümetin basina kadar giden bir sorumluluk silsilesi oldugunu gözler önüne seriyor. Demokratik ülkelerde bu tür sorumluluklar hesap vermeyi de olmazsa olmaz biçimde içerir.
Ne var ki Türkiye’de iktidarin demokrasi anlayisi bu tür sorumluluklarin hesabini seçmenin seçim sandiginda sormasi yönteminden baskasini kabul etmiyor. Seçimlere kadar bu tür olaylarin unutulmasindan, acilarin küllenmesinden, yeni vaatlerle seçmenin gönlünün alinmasindan medet umuluyor. Uludere’de 34 yurttasimizin ölmesine yol açan ‘degerlendirme hatasi’ da böyle kapandi.
Uludere konusunda iktidar partisi Meclis’te bir arastirma alt komisyonu kurdurdu. Komisyonun iktidar partili üyeleri olayin üzerini göz göre göre örttüler. Komisyonda muhalefet kanadindan yer alan CHP Milletvekili Levent Gök’ün komisyon nihai raporuna yazdigi 60 sayfalik muhalefet gerekçesi, raporun vardigi sonuçlarin neden kabul edilemez oldugunu çarpici biçimde ortaya koyuyor. Rapor bilgi, belge, taniklik eksigi nedenleriyle yetersiz kalmamis. Bunlarin hepsinden yeterince, hatta fazlasiyla var. Iktidar partisi olayin sorumlularinin tespit edilmesini istemedigi için rapor, yapilanlarin üzerini bir sis perdesiyle kapatmaya çalisti. Komisyonun topladigi bilgi ve belgeleri konusturan Levent Gök’ün, belgelere ve tanikliklara dayanarak vardigi sonuç tam tersini gösteriyor.
Öldürülen 34 kisiden 17’sinin 18 yasindan küçük oldugu, hatta üçünün 13 yasinda oldugu bu faciayi, basta Basbakan olmak üzere, hükümet ve askeri yetkililer, ‘Kaçakçi grubunun içine PKK’li karismisti, ondan oldu’ algisini canli tutarak etkisiz kilmaya çalistilar. Bu tavirlarinda bugüne kadar degisiklik olmadi. Eldeki tüm bilgiler, -ASELSAN’in IHA kayitlariyla ilgili rapor basta olmak üzere- atilan son bombadan bir dakika sonra köylülerin çocuklarini kurtarmak için olay yerine kostuklarini gösteriyor. Bunu IHA verilerini izleyenler de görüyorlar. Ama olaydan sonra yaratilan, önce inkâr, ardindan sorumlulugu ölenlere yükleme çabasi ibret verici. Levent Gök muhalefet gerekçesinde asker ve sivil nasil genis bir iktidar konsensüsü içinde bunun gerçeklestirildigini gösteriyor. ‘Suçlularin telasi içindeler’ sözü bu durumu ne kadar güzel tarif ediyor.
Levent Gök’ün degerlendirmesi son derece açik: ‘Alinan bilgi ve duyumlara o denli güvenilmistir ki harekât, kaçakçi grubunun içine sizmis oldugu düsünülen Fehman Hüseyin’in ortadan kaldirilmasina dönük olarak yapilmistir, (…) kaçakçi oldugu bilinen gruba bütün riskler göze alinarak atis emri verilmistir. (…) Uludere olayinda devletin bütün üst kademesi kader birligi içerisindedir. Uludere olayinin bugüne degin aydinlatilmamasinin tek sebebi budur.’
Bugün Basbakan bu agir yasam hakki ihlalini, özür dilemeden, sorumlulari ortaya çikarmadan, magdur yakinlarina tazminat vererek isi kapatmaya çalisiyor. Uludere bombalamasindan birkaç saat önce MGK’nin toplanti halinde oldugu olgusunun yarattigi büyük süpheyi tazminatla örtmek mümkün mü? Insani duyarliliktan yoksun bu kuru tazminat, yapilan yanlis degerlendirmenin, alinan büyük riskin insanlarin hayatlarini hiçe sayan acimasiz, vicdansiz güvenlik devleti bakisinin saf ürünü oldugunu daha da belirgin kiliyor. Reyhanli katliami da farkli biçimde ama özünde ayni sorumsuz sorumlu yönetim zihniyetinin bedeli degil mi?
———————————–
Taraf-21 Mayis
Ahmet Insel