Öncelik istikrar degil temsilde adalet olmali
‘Devlet Bakani Kemal Dervis’in seçim tarihi konusundaki açiklamalari, Basbakan Bülent Ecevit’in bir süre daha hastanede kalacak olmasi, Türkiye’nin kaçinilmaz olarak bir erken seçimle karsi karsiya kalacagi izlenimini veriyor. Bu seçim de, muhtemelen Amerika Birlesik Devletleri’nin Irak’a olasi bir harekâtini göz önüne alirsak 2003 bahari ya da 2002 sonbahari olacak, seçim için görülen tarihler. Yapilacak bir (erken) seçimin, bundan önce yapilan tüm seçimlerden farkli bir anlami olacaktir. Dis siyasette Avrupa Birligi üyeligi ve 11 Eylül sonrasi gelismelerin Türkiye’yi biraktigi esik, diger tarafta iç siyasette farklilasan ve çogullasan toplumsal talepleri kusatacak bir siyasi yapilanmanin zorunlulugu bu seçimi göreli olarak daha önemli kilmaktadir.
Toplumsal sözlesme
Yapilacak bir seçim için en önemli unsur; her seçim öncesi oldugu gibi, bu seçimde de hazirlanacak olan ‘Seçim Yasasi’ konusundaki düzenlemeler olacaktir. Bu yüzden yapilacak Seçim Yasasi, önem kazanmakta ve su soruyu kaçinilmaz olarak önümüze çikarmaktadir: Yapilacak yasal düzenleme, ‘devlette istikrari mi, toplumda konsensüsü mü’ hedef alacak?
Süphesiz ‘devlette istikrarin’ saglanmasi amaci, devleti topluma karsi koruyan bir kabugu daha güçlendirecek ve en bastan ‘toplumsal konsensüsü’ dislayan bir tercihi ifade edecektir. Bunun yolu ise yapilacak düzenlemenin, (önceki seçimlerde oldugu gibi) ‘hangi partinin ya da partilerin, nasil safdisi edilecegi üzerine’ hazirlanmasidir.
Bu ise ‘temsilde adalet’ yerine sadece ‘yönetimde/devlette istikrar’a hizmet etmis olur ki; bunun anlami da var olan otoriter devlet anlayisina mesruiyet saglamaktan baska bir amaca hizmet etmeyecek olmasidir. Oysa bugün ortada olan sorun, toplumsal konsensüsü saglayacak bir formül üretmektir. Yani toplumda tüm farkli kesimlerin paylasacagi yeni bir ‘toplumsal sözlesmenin’ üretilmesi ve bunun toplum tarafindan sahiplenilmesidir.
Bugün, devlet-toplum iliskilerinde ve toplumun farkli kesimleri arasinda yasanan sorunlar, toplumu bir arada tutan baglarin zayiflamasi yani toplumsal konsensüsün giderek çözülmesinden dogmaktadir. Bu yüzden toplum katinda esas sorun ‘toplumsal konsensüs’ten uzak olusumuzdur. Toplumsal konsensüs ise, çok açik olarak, toplumunda yasayan tüm farkli inanç, yasam, etnisite, kültüre sahip olanlar arasinda olusacak; karsilikli kabul ve birlikte yasama arzusu ve halidir. Bunun gerçeklesmeyen bir rüya gibi disimizda durmasina yol açan ise, ‘devlette istikrar’ adina, toplumsal talep ve farkliliklari yok sayan, toplumu homojen olarak algilayan, toplumsal talepleri asayis mantigi ile çözmeye çabalayan otoriter zihniyet ve onu temsilcileridir.
Ne olmali?
Bu yüzden ‘Seçim Yasasi’ konusunda yapilacak düzenleme hayati önem kazanmaktadir. Düzenlemeyi Meclis’teki çogunluk yaptigi sürece -liberalizmin teorik zayifligindan dolayi Meclis disinda olanlar (hatta Meclis içindeki muhalefet de dahil) tarafindan asla kabul görmeyecek ve tartisilacaktir.
‘Seçimler’ dogal olarak var olanin temsilini ifade eder ve dogal olarak var olan tüm partileri kapsamasi zorunludur. Yani sadece bir dönem önce seçilmisler tarafindan degil, su anda var olanlarin tümünün temsiline dayanmak zorundadir. …’
Bu satirlar 21 Mayis 2002’de Radikal Gazetesi’nde ‘Nasil bir seçim yasasi’ baslikli yazimdan.
Genel seçimlere daha var ama son haftalarda özellikle demokratiklesme paketi tartismalari içinde seçim baraji sürekli gündemde. CHP ve BDP barajin düsmesini isterken AK Parti buna karsi çikiyor. Aradan geçen 11 yilda siyasi alanin genislemesine, siyasette normallesmeye ragmen seçim barajinda hiçbir degisikligin olmamasi hayli düsündürücü.
DEMOKRAT ZIHNIYETIN GÜCÜ
Ilginçtir geçmiste de bugün de barajin korunmasini savunanlar; ülkenin güçlü iktidara yani istikrara olan ihtiyaci, koalisyonlarin ülkeye verdigi zararlari hatirlatiyorlar. Oysa bunlar siyaseti dislayan, apolitik argümanlar.
Bunlarin tümü yönetimde istikrar adina temsilde adaleti ikincillestiren, önemsizlestiren argümanlar. Benzer argümanlari savunanlarin kurumsal olarak farkli olmasi pek anlam tasimiyor. Önemli olan toplumsal yönetimi otoriter zihniyet içinde tasavvur etmeleri.
Oysa eger siyasetin normallestigini, vesayetin bittigini savunuyorsak; ‘temsilde adalet, yönetimde istikrar’ ilkesini farkli bir zihniyet içinden okumamizin zamani da gelmis demektir. Bu ilke ancak demokrat zihniyet içinden yorumlandiginda anlamli olabilir. Otoriter zihniyetin tam tersine demokrat zihniyet, bu ilkenin ilk kismi yani ‘temsilde adalet’ gerçeklesmeden ikinci kismi yani ‘yönetimde istikrarin’ saglanamayacagi varsayimina dayanir. Çünkü yönetimde istikrar, temsilde adaletin saglanmasi durumunda ortaya çikacak çogulculugun yaratacagi karsilikli etkilesim ve karar süreçleri sonucunda ortaya çikacak uzlasi oldugunu kabul eder.
twitter.com/murataksoy
Umarim bu bayram toplumsal uzlasmaya vesile olur. Bu dilekle tüm okuyucularimizin bayrami kutlu olsun
——————————————
Yeni Safak-9 Agustos
Murat Aksoy